Türk dili konuşan ülkeler konseyi olarak başlayıp 3 ekim 2009 da Türk Devletleri Teşkilatı olarak Nahçıvan’da Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan ve Kırgızistan arasında imzalanıp örgüt statüsüne kavuşmuştur. Macaristan ve Türkmenistan gözlemci statüsünde bulunsa da kısa zaman içerisinde üyeliğini tamamlayacaktır. T.D.T de sayın Nazarbayev’in katkısı yatsınamazdır. Konseyin teşkilat gibi bir örgüte dönüşmesi ve ortak dil konuları sayın Nazarbeyev’in telkinleridir. Orta Asya da bulunan Türk devletleri ve Türkiye’nin kendi aralarında birliği sağlamak, gerekli oryantasyon süreçlerini gerçekleştirip, dilde, fikirde, ticarette, politikada ve devlet kurumları arasında işbirliğinde amaçlanan birlikteliğe ulaşmayı sağlamak genel amacıdır.
Teşkilatın bugün için üye devletler nezdinde bir bağlayıcılığı yani aldığı kararların bir tavsiyeden öteye gitmediği bilinmelidir. Alınan kararlar, devletler için bir tavsiye niteliği taşıdığı için medyaya yansıyan her kararı uygulanacak gibi görmemek gerekmektedir..
Bu konuyu birkaç örnek vermek isterim;
Türk devletlerinin K.K. Türk Cumhuriyeti’ni tanımaması, ortak dil konusunda atılan adımlardan geri dönülmesi vs..
K.K.T.C nin tanınmamasına açılım getirmek gerekiyor. Türk milleti duygusal bir millet olduğu için bu konuda birbirimize kendi soydaşlarımıza kızmak aradaki iletişimi azaltmak gibi son derece tehlikeli adımlar atılmamalıdır söylemler olmamalıdır. Uluslar arası ilişkiler her zaman her istediğinize izin vermez. Türk devletleri K.K.T.C yi tanımış olsalardı bugün belki de Türk Devletleri Teşkilatını kurmaya bile fırsat verilmeyebilirdi. Soydaş ülkelerimizin Türkiye ile olan ilişkilerini en alt seviyeye indirmek için her türlü plan uygulanacaktı.
Teşkilat hakkında kısa bilgilerden sonra bölgenin gelen yapısı ve önemini arz etmek isterim.
Orta Asya bölgesi gerek jeopolitik, gerek politik, gerekse ticari olarak önemini her geçen gün daha da arttırmaktadır. Bölgede bulunan devletleri hatırlayalım;
Çin, Hindistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Pakistan..
Bölgede bulunan devletlerin içerisinde günümüzde tehdit niteliği taşıyan ilk ülke Çin’dir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Batı ve A.B.D için bir tehdit olduğu ve günümüzde çatışmalara neden olduğu bilinmektedir. Bakınız önceki yazılarımda da bahsettiğim Japonya-Çin, Hindistan-Çin, Avusturalya-Çin gibi çekişmeleri ve gerginlikleri anlatmıştım. Batı ve A.B.D Çin’i dünya gücü olarak görmek, kendilerine rakip olarak görmek istemiyorlar. Çin bölgenin finansmanı konumundayken Siyasi ve Politik bir güce dönüşmesi çok uzun sürmemiştir. Rusya Askeri gücünü Asya’da her karış toprakta gösterebilirken, bugün bu gücünü bir nebze Çin’e kaptırmıştır. Bu durumu son derece etkili ve doğru kullanan Çin bugün karşımıza bölgesel güç olarak çıkmaktadır ve bir süre sonra da Dünya gücü olarak çıkacaktır.
Asya bölgesine dair Siyasi ve Politik çatışmalara, bölge üzerinde düşünülen ve uygulamak istenilen politikalara da önceki yazılarımdan ulaşabilirsiniz.
Bölgede bulunan Türk devletlerinin yüzölçümü yaklaşık olarak 4 milyon metrekaredir. Bu oran Asya bölgesinde büyük yer kaplamaktadır. Bu yüzdendir ki Asya bölgesinde Türk devletlerinin ve Türk milletinin söz hakkı istemesi son derece doğaldır. Asya enerji ve petrol yataklarının yanı sıra değerli maden ve tarım ürünleri içinde son derece zengindir. Tarım günümüzde her ne kadar hak ettiği öneme haiz olmasa da, gıda dünyanın en önemli sorunları arasındadır.
- Türk Devletleri Teşkilatı Bölgede ve Dünya da neyi planlamaktadır?
Bazı kaynaklara dayanarak, teşkilatın bölge üzerinde hedeflediği konular arasında bir güç olmak, söz sahibi olmaktır. Her insan güç sahibi olmak söz sahibi olmak iste bu kurumlar ve örgütler için de geçerlidir. Bölgede 4 milyon metrekare gibi büyük bir alana ve değerli yer altı kaynaklarına sahip olan Türk Devletleri, Bölgede planlanan oyunlara karşı kendi hamlesini uygulamak istemektedir. Türk Devletleri Teşkilatı kendi bölgesinde, A.B.D, Batı, Çin ve Rusya’nın dışında bir alternatif olmak, bölge ülkelerine diğer güçleri dengelem fırsatı tanımak adına bir güç ve birlik oluşturmak istemektedir..
- Teşkilat, bölgesel güç olma yolunda hangi adımları atmaktadır?
Teşkilat ilk olarak üye devletlerin kurumları arasında ki iletişimi üst seviyeye çıkarmaktadır. Zannediyorum ki bu seviye stratejik iş birliği olarak karşımıza çıkacaktır. Şöyle bir hatırlayalım neler yapıldı;
Ortak dil adına Latin alfabesine geçiş için bir adım atıldı.
Türk devletleri, Rus hegemonyasından kurtulmak adına Rus dilini resmi dil olmaktan çıkarmışlardır.
A.B.D ve Rus üstlerinden kurtulmak gerektiği de bir diğer adımdır..
- Üye devletlerin kurumlar arası iletişim kabiliyeti hangi seviyededir?
Şuan için istenilen seviyeye gelememiş olsa da, teşkilat bu adımları ivedilikle hayata geçirme konusunda gayretini görmektedir. Teşkilat devletlerin kurumları arasında birlikteliği sağladığında ortak politikalar üretme konusunda istenilen seviyeye gelecektir. Teşkilatta alınan kararların tavsiye niteliği taşıdığını belirtmiştim. Kurumlar iletişim kabiliyetini üst seviyeye çıkardığı zaman alınan kararlar tavsiye niteliğinden çıkıp gerekli adımların ivedilikle atılmasını sağlayacaktır. Her örgüt, birlik, pakt vs gibi Türk Devletleri Teşkilatı da üye devletlerin kurumları arasında iletişimde başarılı olunursa başarılı bir güç olacaktır.
İki konu daha var benim önemli gördüğüm;
Birincisi ticari ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılması. Yer altı kaynakları bakımından zengin olan Türk devletlerine baktığımızda halkın yoksulluk çekebildiğini görmekteyiz. Bunun sebebi kapitalizmdir. Devlet zengin ama halkına bu zenginliği yansıtamıyor yada yansıttırılmıyor. Zengin yer altı kaynaklarının kendi öz politikaları ile kullanmaları elzemdir. Ticari dengeler bozulmadan Türk devletleri kendi aralarında ki ticari hacimlerini arttırmaları gerekmektedir. Boru hatları ve bir kuşa bir yol projesinin de vereceği alternatif yollar sayesinde ticari hacmin artacağı kanaatindeyim.
Teşkilat, üye devletlerin arasında ticari ilişkileri en üst seviyeye getirmek için beklenen adımları atma konusunda çalışmalarını sürdürmektedir.
Diğer bir konu ise kültürel benliğin korunması;
Türk milleti ortak kültüre sahiptir. Genel çerçevesi ile ortak kültüre sahip olunsa da Rus ve Çin etkisi altında bulunan soydaşlarımız kendi aralarında da ayrılıklara düşmüştür. Kültürünü koruma konusunda başarılı gördüğüm devlet Türkmenistan’dır. Ortak kültürün ve kamuoyunun ortak bir üst anlayışa sahip olmasının önemi unutulmamalıdır. Bakın politika yapıcılar, kararlarını uygulamadan önce kamuoyunun onayını almak zorundadır. Alamazsa iç huzursuzluk çıkar bunun sonucunda örneğin Kazakistan da yakın zamanda yaşanan ayaklanma gibi sorunlarla karşılaşılabilir.
Gerçekçi olmak gerekirse, soydaşlarımızdan uzak kaldık ve Türkiye’nin arzuladığı birlikteliği öncelikle Orta Asya’da bulunan soydaşlarımıza anlatabilmek kabullendirebilmek gerekmektedir. Türk olmasına rağmen Çin ve Rusya’ya kendini daha yakın hisseden insanlar var. Teşkilatın hızlı ve sağlam adımlar atmasının önünde ki en büyük iki engel bu saydığım konulardır.
Bir gün ortak politikaların, birliktelik kokan adımların atıldığı günlere uyanacağımızdan şüphem yoktur.
saygılarımla