Bulgaristan'da son günlerde Türklere karşı Bulgarlar tarafından protesto gösterileri yapılıyor. Müslüman Türkler büyük bir baskı altında ve evlerinden çıkmaya dahi korkuyorlar. Bulgarlar sosyal medyadan Türklere tehditler savuruyor. Olayların fitilini ateşleyen geçtiğimiz hafta bir piknik alanında Türk kökenli bir grupla, Bulgar sporcular arasında yaşanan bir kavga olduğu iddia edilmişti. 26 Haziran'da Türkler'in pikniğe gittiği bir yerde iki Bulgar kürekçi kız suya düşmüş, Türkler'in kızlara yardım etmeye çalıştığı ancak Bulgar kızlar yardım teşebbüsünü yanlış anlayarak polise 'sarkıntılık ettikleri' yönünde şikayette bulunmuştu. Bulgarlar'ın Türkler'e saldırması sonrası çıkan olaylar büyümüştü. Ancak Türkler'i temsil eden DOST Partisi Asenovgrad geçici İlçe Başkanı Taner Alimolla, olayların medyada aksettirildiğinin aksine Romanlar'la Bulgarlar arasında çıktığını açıkladı.
Bulgarlar'ın Müslüman Türklere olan düşmanlığı ilk değil. Osmanlı İmparatorluğunun dağılması esnasında 1887 Rus Harbinde Bulgarların komşuları olan Müslüman Türklere ettikleri zulüm ve zorunlu sürgün olayları, 1889'da Türklere karşı işlenen işkence ve cinayetlerin ardından yapılmak istenen kimlik soykırımı, Bulgarların ve Bulgaristan devletinin tekrar bir soykırım girişmesi fikrine kapı aralıyor.
Yıllarca Osmanlı himayesinde güvenli bir yaşam süren Bulgarlar, Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başladığı ve Osmanlı-Rus Savaşı ilan edildiği andan itibaren kapı komşuları olan Müslüman Türklere savaş açmışlardı. Osmanlı'nın 93 Harbi denilen Rus Savaşını kaybetmesiyle sadece toprak kaybı yaşamamıştı. Osmanlı üzerinde kadim emellere sahip Ruslar ve işbirliği içerisinde bulunduğu Bulgarlar Müslüman Türklere karşı insanlık dışı cinayet ve vahşiliğe sebep olmuşlardı. Tuna Cephesinden ilerleyen Ruslar, Balkanlar’da yaşayan yoğun Türk nüfusunun pek çoğu öldürülerek kalanlarında göç etmek zorunda bıraktı. Böylelikle Ruslar, Balkanlardaki Türklüğü yok edip yegâne hedefleri olan Bulgaristan’ın Slavlaşmasını sağlamış oldular. Rusların Balkan Türkleri üzerindeki vahşice tutumu, Türk Tarihinin en büyük göç hareketine sahne oldu. Bulgaristan’da yaşayan milyonlarca insan ya öldürüldü ya da Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. Öyle ki Ruslar ve Bulgarlar, göç halinde olan kafilelere bile saldırarak Tarihe kara bir leke olarak işlenecek Bulgar katliamlarının altına imza atmış oldular.
89 Harbi'nin acılarını hala sarabilmiş değilken 1989'da Bulgaristan tarafından Müslüman Türklere yapılan sürgününü yaşadık. Bu sürgün 2. Dünya Savaşından sonra Avrupa'da yaşanan en büyük sürgündür. Dönemin iktidarı Bulgaristan Komünist Partisi, Müslüman Türkleri asimile etmeyi amaçlayan planı devreye soktu. BKP, Müslüman Türkleri kendi dini ve kültürlerinden uzaklaşması ve sosyalist eğitim sistemiyle bezenen okullarda öğretim vermeye başladı. Müslüman Türklerin dini yaşamına ve geleneksel kıyafetlerine de müdahale edildi. Medreseler ve kuran kursları kapatıldı. Başörtülü Türk kadınları baskı altında kaldı. Bulgaristan Türkleri huzursuzdu. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar, Türkler Bulgaristan'da çoğunluğu oluşturuyordu. Oysa 1934'e gelindiğinde, resmi rakamlara göre 618 bin Türk nüfusun yalnızca %10'unun teşkil ediyordu. Bu bir azınlık grubu için yadsınamayacak bir rakamdı. Eğer azınlığın sayısı azaltılırsa asimilasyon daha hızlı ilerleyebilirdi. 1973'den itibaren Türkçe seçmeli ders kaldırıldı. Türk okullarına ve Türk basınına savaş açıldı. Asimilasyon amacıyla, "Osmanlı'dan sonra Bulgaristan'da kalanlar Türk değil, Müslümanlaşmış Bulgarlardır" propogandası yapıldı.
1984'den sonra camiler ibadete kapatıldı. Bazıları ambara dönüştürüldü. Yalnızca ihtiyarların camiye gitmesine izin veriliyordu. Hacca gitmek ve hatta sünnet bile yasaklanmıştı. Sünnet edilen çocukların anne ve büyükanneleri 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyordu.Bulgaristan Türkleri cenazelerini bile diledikleri gibi kaldıramıyordu. Cenazenin yıkanma usulü yasaklanmış, Arapça ve Türkçe yazılı mezar taşları paramparça edilmişti.
Türkçe konuşma yasağı "sert" asimilasyonun en önemli ayağıydı. Ardından soykırımın en son ayağı olan "Soya Dönüş Süreci" adı verilen kampanya başlatıldı. Buna göre tüm Müslüman Türklerin isimleri değiştirilecek yerine Bulgar isimleri alacaktı.
Müslüman Türkler asimilasyona daha fazla tepkisiz kalmayarak direniş protestolarına başladılar. Üç Müslüman Türk'ün idam edilmesiyle başlayan cinayetlerin sonucunda 1980-1984 yılları arasında 700-900 Müslüman Türk'ün şehit edildi. Müslüman Türkler Komünist Bulgaristan Hükümeti tarafından şehit ediliyor, kalanlar ise Bulgar faşistler tarafından faili meçhul cinayetlere kurban gidiyordu. Tutuklanan Müslüman Türkler madenlerde ölümüne çalıştırılıyordu. 6 Haziran 1989'da Türkiye Cumhuriyeti zulüm gören kardeşlerine kapılarını açtı ve komünist Bulgar zulmü son buldu.
Aradan 28 yıl geçti fakat Bulgaristan'da Müslüman Türk düşmanlığı hiç bitmedi. Çıkan olayların tesadüf olması kabul edilmez. 89 Harbinde ve 1889 Sürgününde olduğu gibi bugünlerde de yaşanan Bulgar zulmü sistemli ve programlı bir senaryonun ürünüdür. 1889'da İngilizlerin titiz çalışması ve Rusya'nın acımasız silahlı savaşı, 1989'da yine Rusya'nın desteklediği komünist parti hükümetinin profesyonel asimilasyon programıyla sürdürülen Müslüman Türk düşmanlığı bugün de planlı bir şekilde tekrar sahneye sürülüyor. Bulgar Roman gerginliğini, asimilasyondan etkilenmiş ve kendi halinde yaşayan Müslüman Türklere çevirip Türk düşmanlığını tekrar ortaya çıkarmak elbette mi profesyonel ellerin ürünüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti ve milleti ile bu provakasyona şiddetle karşı çıkmalı, Balkanlar'da iyice azalan, asimilasyona maruz kalan, sahipsiz ve naif Müslüman Türk milletinin gerçekten yanında olduğunu bürokratik ve eylemsel bir dille izah etmelidir.
Yüce Allah Müslüman Türk milletinin yardımcısı olsun.