Çok donanımlıydı, kendisini çok iyi yetiştirmişti. Uluslararası ilişkiler, istihbarat ve terör konularında gerçek bir uzmandı. Çıktığı TV programlarında bilgisiyle, entelektüel kapasitesiyle taraflı tarafsız herkese kendisini dinletiyordu. MHP’li olmayan vatanseverler de kendisini çok sever, çok takdir eder, makalelerini, kitaplarını okur, TV programlarını izlerdi.
Uzun yıllar önce MHP Genel Başkanlığına aday olduğunu açıkladığında kendisini bu kadar iyi tanımasak ve o zamanlar sahte parti üyeliği gibi iddialardan bihaber olsak da, yaşanan süreçte biraz haksızlığa uğradığını düşünmüştük.
Yaşanan olumsuzluklara rağmen, kamuoyu önünde MHP’nin politikalarını savunmuş, MHP’yi küçük düşürecek sözlerden uzak durmuştu. Bu tutumunu Devlet Bahçeli de fark etmiş olacak ki 2011 seçimlerinde milletvekili adayı yapmıştı. 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise milletvekili seçilmişti.
7 Haziran seçimlerinden sonra Meclis’te terörle ilgili yaptığı konuşmayı hepimiz çok beğenmiştik. 1 Kasım seçimlerinden sonra Tuğrul Bey’den boşalan makamın ona çok yakışacağını düşünüyorduk. Devlet Bahçeli de benzer bir düşünce içerisinde imiş ki o koltuğu ona verdi.
1 Kasım seçimlerinden sonra “Genel Başkanımız görevinin başında” açıklaması yaptı. Daha sonra Genel Başkan Yardımcılığı görevini kabul etti. Bir süre bu görevde bulundu, parti adına Türkmendağı’na, Kıbrıs’a gitti, görüşmelerde bulundu. Demek ki dilediği gibi çalışabiliyordu.
Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa ettiğinde hakkında “Bahçeli’nin adayı” iddiaları ortaya atılmıştı. Oysa partiyi ve camiayı yakından tanıyan, takip edenler bu istifaya şaşırmamışlardı. Genel Başkan Yardımcılığı görevini partideki meşruiyetini güçlendirmek için kabul ettiği ve kulağına kurultayın kesin olarak yapılacağı üflendiği için treni kaçırmamak adına istifa ettiği iddia ediliyordu. 1 Kasım’dan beri “Aday mısınız?” sorusuna hiçbir zaman olumsuz yanıt da vermemişti zaten. Demek ki hep uygun zamanı kollamıştı.
Elbette Genel Başkan adayı olmak hakkıydı ancak delegeden umduğu desteği bulamadı. Birlikte hareket ettiği söylenen 4 Genel Başkan aday adayı içerisinde delege desteği en az olandı ve kurultay olsa belki de aday olabilecek sayıda imza da bulamayacaktı.
Türkiye’nin okumuş, entelektüel vatansever insanları tarafından beğenilse de tabanda bir karşılığının olmadığı, taban tarafından “ülkücüden ziyade ulusalcı” bir profil olarak görüldüğü
söylenirdi. Delegenin de kendisi için çok farklı düşünmediği ortaya çıkınca, çıktığı yoldan dönemedi. Meral Akşener’in arkasına gizlenen bir görüntü sergilemeye başladı. Meral Akşener Genel Başkan olsa kendisi de en fazla Genel Başkan Yardımcısı olabilirdi, bu unvanı kendisine Devlet Bahçeli de zaten vermişti, tutumu anlaşılır gibi değildi.
Genel Başkan adaylığını açıkladıktan sonra, Genel Başkan Yardımcılığını yapmış olduğu Devlet Bahçeli’yi koruyanın ve MHP’de kurultay yapılmasını engelleyenin Saray ve AKP hükümeti olduğunu söyleyecek kadar, parti içi muhalifliği aşan ve MHP’nin kurumsal kimliğine de zarar veren söylemlere başvurabildi. Öyle bir akıl tutulması söz konusuydu ki “madem böyle düşünüyordun, 1 Kasım seçimlerinden sonra Genel Başkan Yardımcılığını neden kabul ettin” diye sormak akıllara gelmiyordu. Kendisine ait “Devlet Bahçeli’yi savunmak Anayasanın ilk 3 maddesini savunmaktır.” sözünü hatırlatan da çıkmamıştı.
Hukuken yapılması mümkün olmayan, yapılabilmesi için Yargıtay kararının beklenmesinin açık olduğu 15 Mayıs’ta siyasi şov için tel örgülerde resim vermekten çekinmedi.
19 Haziran tüzük kurultayında bir grubun yaptığı usulsüzlükleri ve oldubittiye getirme girişimlerini diğer Genel Başkan adayları dile getirirken o sessiz kalmayı tercih etmişti.
6 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilen “paralel bayramlaşma”ya katılmasa da bunun MHP’nin kurumsal kimliğine zarar verdiğini de söyleyemedi. “Paralel bayramlaşma”da çıkan arbede için “Ülkücüye el kaldıran, ülkücünün kanını döken Türk milliyetçisi olamaz.” dedi ancak sözlerinin hedefi ülkücüye el kaldıran değil, darp edilen taraftı!
Kurultay tartışmaları sürecinde hep kaçak güreşti, hep başkalarının arkasına saklandı. Bu kişi, bu satırların sahibinin de, parti içinden yetişmediği için teşkilatlara hâkim olabilir mi endişesine rağmen, genel başkanlık için Devlet Bahçeli’den sonra “Neden olmasın?” diye düşündüğü kişi idi… Aynı zamanda kurultay sürecinin en büyük hayal kırıklığı…