2020 yılı Türkiye ve dünyadaki diğer ülkeler için felaketlerle anılacak bir yıl oldu. Depremler, seller, orman yangınları, çığ felaketleri, uçak kazaları ve tüm dünyada ölümcül etkisi hala devam eden korona virüs salgını çok can aldı, çok can yaktı. 2020 yılı gerçekten sicili kapkara bir yıl oldu. Ülkemiz üzerinde kara siciline eklemeler yapmaya devam ediyor. En son bize yaşattığı acı İzmir depremi olmuştur. Türkiye olarak Malatya-Elazığ depreminde büyük acılar yaşamıştık. Türkiye 2020 yılında her bölgesi depremi yaşadı ve adeta beşik gibi sallanıp duruyor.
Bir acı dinmeden, yeni bir acıya geçiş yapan ülkemizde daha başka acıların yaşanmaması en büyük temennimiz…
Türkiye’de bu acılardan daha acı başka bir olayda yaşanan olayları dalgaya alan, ölümlere sevinen, acıları ayrıştıran, ötekileştiren kişilerin bu topraklardaki varlığıdır.
Daha önce birçok olayda gördüğümüz bu manzarayı İzmir depremi sonrasında da gördük… Bölgeye, etnik kökene, yaşantıya, mezhebe göre insanların acısına sevinmek adeta moda oldu. Bu topraklarda bu iğrenç insanlar nasıl oluştu anlamak mümkün değildir.
İnsanlarımız enkazın altında kurtarılmak için çırpınırken adeta “Oh iyi oldu. Zaten hak etmiştiniz” şeklinde yorum yapanlara şahit olduk. Daha önce Van depreminde, daha acısının sıcaklığı soğumayan Elazığ-Malatya depreminde de acıyı ötekileştiren ruh hastası ve provokatör kişilere rastladık.
İzmir’de deprem oluyor, siyasal tercihine ve sosyal yaşantı durumuna göre İzmir’in bunu hak ettiğini düşünüyor. Van’da deprem oluyor “Kürt kökenli vatandaşlarımızın çokluğundan” Van’ın bunu hak ettiğini düşünüyor. Elazığ ve Malatya’da “Alevi inanışta olan vatandaşlarımızın çokluğundan” Elazığ ve Malatya’nın bunu hak ettiğini düşünüyor. Sakarya’da deprem oluyor “Cemaat ve tarikatların bu bölgede çokluğundan” Sakarya’nın bunu hak ettiğini düşünüyor.
Oysa doğal felaketler ne etnik köken, ne mezhep, ne zenginlik, ne fakirlik, ne dinsizlik, ne dindarlık ayrımı yapmadan acıyı herkese yaşatıyor.
Korona salgınına da bir bakın. Hiçbir ayrım yapmadan herkese bulaşabiliyor ve her kesimden insana acı yaşatabiliyor. Korona salgını yüzünden son olarak 10.252 vatandaşımızı kaybetmiştik.
Bu hayatını kaybeden insanlarımız içinde her kesimden kişiler vardı. Ama bu konuda bile vicdansızlık, merhametsizlik gösterenler var. Korona virüse yakalananlar için ölüm temenni edenler, korona virüse yakalanmayanlar için yakalanmasını temenni edenler, korona virüsten dolayı ölenlerin arkasından sevinenler maalesef bu topraklarda aramızda yaşıyor.
Vicdanını, insanlığını kaybedenlerin bu hali doğuştan mı, aldığı eğitim tarzından mı, yaşadığı atmosferden mi bilmiyoruz ama bunlar dün vardı, bugün var, yarın da olmaya devam edecek gözükmektedir. Bunlar toplumu kirletmede hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır.
Acıya sevinen, acıları ötekileştiren ve ayrımcılık yapanlar bu dünyayı kendilerine ölümsüz mü sanmaktadır? Kendileri ve yakınları hiçbir ölüm acısı yaşamayacak mı sanıyorlar?
Vicdanlı ve merhametli olmayı bu dünyada en büyük yük olarak görenler, bu durumlarını sadece son nefeslerine kadar sürdürebileceğini düşünecek kadar zekâsı herhalde vardır…
Ondan sonra neyi hayal ediyorlar?
İzmir’deki depremden sonra acıları alaya alanlar adına bir kez daha utandık. Birçoğu gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. Bu vicdansız, merhametsiz provokatörlere caydırıcı cezaların verilmesi gerekmektedir. Çünkü halkı kin ve nefrete yönlendirmeleri gerçekten çok tehlikelidir.
Bu türler ifadesi alınarak bırakılacak ve topluma tekrar salınacak kişiler değildir.
Türk milletinin acısını acı, sevincini sevinç olarak görmeyenler bu toprakların gerçek yüküdür. Çünkü onlar seni düşmana anında satacak karakterin sahibidir. Bu tür provokatörlere hem devletimiz, hem toplum çok dikkat etmelidir.
İzmir’de hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Geçmiş olsun İzmir, başın sağ olsun Türkiyem…