SİYASİ BİR HİKAYE…
Ülkede uzun yıllar hüküm süren tek partili rejim sona ermişti. Ulus, demokrasiyle yeni yeni tanışıyordu. A Partisi ilk seçimi kazanmış, B partisi muhalefet görevini üstlenmişti.
Tek partili sisteme alışmış insanlar şaşkındı. Oturmuş bir demokrasi kültürü yoktu. Ahaliye demokrasinin ne olduğu sorulsa, bin kişiden bir tekinin bile verecek düzgün bir cevabı yoktu. Herkes, demokrasiyi bir grup insanın diğerine bağırdığı; kim diğer grubun sesini bastırırsa onun tüm iktidarı kazandığı bir oyun zannediyordu. Mecliste sert tartışmalar yaşanıyordu. Halk ikiye bölünmüştü. Suçlamaların, çamur atmaların ardı arkası kesilmiyordu. Medya halkı aydınlatmayı bırakmış, yangına su yerine benzin döker olmuştu. Yolsuzluk suçlamaları, az gelişmiş demokrasilerde hep olduğu gibi, gündemin bir numaralı maddesiydi. İnsanların gittiği kahvehaneler bile ikiye ayrılmıştı: İktidar partisini sevenlerin kahvehanesi, muhaliflerin kahvehanesi.
Her iki siyasi misyon da, “bizden olan iyidir, bizden olmayan kötüdür” anlayışı ile hareket ediyordu.
Bu duruma son vermek isteyen tarafsız Cumhurbaşkanı her iki partinin vekillerini yemeğe davet etti. Amacı, gerginliği azaltmak, iç barışı oluşturmak, toplumsal bölünmeyi önlemekti.
Başkanlık sarayında devasa bir sofra kuruldu. Sofraya dizili tabaklar, bıçaklar, çatallar, kaşıklar altın kaplamaydı. Yalnız kuş tüyünün eksik olduğu muhteşem bir sofra kurulmuştu.
İki siyasi partinin liderleri, bakanlar, vekiller bu sofrada buluştu. Saraydaki hava gergin olsa da, neticede rakipler aynı masaya oturmayı başarmışlardı. Ev sahibi yemek sonunda yapacağı konuşma ile gergin ortamı yumuşatmayı umuyordu. Şimdilik her şey yolundaydı.
A Partisine mensup bir vekil, bu tarihi buluşmadan bir hatıra koparmaya karar verdi. Masadaki binlerce altın kaplı kaşıktan, çataldan, bıçaktan teki eksilse kimin ruhu duyardı? Etrafı kolladı, kaşıklardan birini ceketinin iç cebine atıverdi. Bir saniye sonra, B Partisinden bir vekil ile göz göze geldi. Heyhat! Muhalefetten bir vekil onu hırsızlık ederken görmüştü.
B partili vekil, kaşık çalan meslektaşına gülümsedi. Sonra ayağa kalktı ve şöyle konuştu:
- “Arkadaşlar, galiba üstümüzde halen bir asabiyet var. Sayın Cumhurbaşkanımız izin verirse, bu tedirgin havayı dağıtmak için sihirbazlık gösterisi yapmak isterim.”
- Çok iyi olur, dedi Cumhurbaşkanı. Buyurunuz, yapınız…
B partili vekil, masadan altın kaplamalı bir kaşık aldı: – “Dikkatli bakınız ve beni izleyiniz”, dedi…
Kaşığı ceketinin iç cebine yerleştirdi. – “Hokus Pokus ve Abra Kadabra”, dedi. Yürüdü. Az önce kaşığı yürütüp ceketinin iç cebine atmış vekilin yanına gitti. Eğildi, onun iç cebine uzanıp oradaki kaşığı aldı, izleyenlere gösterdi.
Kaşığın bir cepten diğerine “ışınlanması”, her iki partinin milletvekillerini çok eğlendirmişti. Müthiş bir alkış koptu. Gerginlik yumuşamıştı. Vekiller bir yandan alkışlıyor, bir yandan A Partili vekilin şaşkın bakışlarına gülüyordu. Herkes B partili vekilin hünerini övüyordu. Nasıl bir el çabukluğuydu bu?
A Partili vekil ister istemez, arkadaşlarının alkışlarına eşlik etti. Helal olsun, diye düşündü avuçlarını birbirine vururken. Ne yapıp edip bu adamı bizim partiye geçmeye ikna etmek lazım. Vallahi, böyle iyi bir politikacıyı rakip partide bırakırsak ayıp olur!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.