Bahçeli’den adalet ve ahlak uyarısı

Bahçeli’den adalet ve ahlak uyarısı

MHP lideri Bahçeli, adalet ve ahlaktaki gerilemelerin inanılmaz boyutlarda olduğunu belirtti.

MHP lideri Bahçeli, adalet ve ahlaktaki gerilemelerin inanılmaz boyutlarda olduğunu belirterek “Milletimiz huzursuz ve memnuniyetsizdir. Ailede kavga, sokakta kavga, milli takımda kavga, ekranlarda kavga, her yerde rezalet diz boyudur. Toplumsal güven erimektedir. Buna engel olmak acil bir ihtiyaçtır” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin Meclis grup toplantısındaki konuşmasında gündemdeki konuların yanı sıra artan şiddet olaylarına da değindi.

MHP lideri Bahçeli, adalet ve ahlaktaki gerilemelerin inanılmaz boyutlarda olduğunu belirterek “Milletimiz huzursuz ve memnuniyetsizdir. Ailede kavga, sokakta kavga, milli takımda kavga, ekranlarda kavga, her yerde rezalet diz boyudur. Toplumsal güven erimektedir. Buna engel olmak acil bir ihtiyaçtır” dedi.

Bahçeli’nin konuşması şöyle:

“Ülkemiz henüz arzulanan sosyal ve ekonomik gelişmişliğe, huzur ve esenliğe ulaşabilmiş değildir.

Anlaşmazlıklar her yerdedir.

Şiddet her taraftadır.

Gazetelerin üçüncü sayfaları dehşet ve şiddet haberleriyle doludur.

Sosyal ve toplumsal bünyemiz alarm vermektedir.

Milletimiz huzursuz ve memnuniyetsizdir.

Ailede kavga, sokakta kavga, milli takımda kavga, ekranlarda kavga, her yerde rezalet diz boyudur.

Toplumsal güven erimektedir. Buna engel olmak acil bir ihtiyaçtır.

Adalet ve ahlaktaki gerilemeler inanılmaz boyutlardadır.

Türk-İslam medeniyetinin insanlığa örnek olduğu, istikamet çizdiği dönemlerde akıl ve duygunun ahengi gerçekten de gıpta edilecek düzeylerdeydi.

Kutlu ecdadımızın adalete düşkünlüğü, hak ve hakikat yoluna sadakati, nefsi azgınlıklara gem vurması milletimizi başarıdan başarıya uçurmuştu.

Maddeyle mana arasında kurulan denge, ilim ve maneviyat arasında inşa edilmiş sağlam bağ Türk milletini asırlarca zirvelerde gezdirmişti.

Biz, sözün kalpten gelmeden hasbi olmayacağını, akli davranmadan ihlasa laşılmayacağını muhterem ecdadımızdan öğrendik.

Geçmişimizde aklın övüldüğü, gönül insanı olmanın takdir topladığı, saygıya, ahlaka ve muhabbete dayalı toplumsal ilişkilerin el üstünde tutulduğu zamanlarda huzur ve refah üzerimizden hiç eksik olmamıştı.

Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıran, gönlü parlatan, günahtan koruyan, sapkınlıklardan uzak tutan aklın ışığıdır.

Efendimiz Resulullah, Allah’ın alemden evvel aklı yarattığını buyurmuştu.

Akıl; Allah korkusunun, iman vahasının, edep ve haya ağacının, bilim ve bilgi çınarının yeşerip geliştiği verimli bir bahçedir.

Herkesi ikaz ediyorum ki, bu bahçemiz kurumaktadır.

Bugün az kazanıyorsanız, yarın çok olur.

Bugün az doyuyorsanız, yarın tok olursunuz.

Mesele esasen bu değildir.

Rızkı veren Allah, kesecek olan da Allah’tır.

Bugünkü şartlarda yaşadığımız krizleri, karşılaştığımız buhranları aşmanın yolu ilk olarak ortak aklı çalıştırmaktır.

Çalkantılardan kurtulmanın reçetesi müşterek ve milli aklı harekete geçirmektir.

Milletçe doğruda buluşmak, mantık ve makulde söz kesmek, mutabakat kanallarını genişletmek elzemdir.

Aksi halde Türkiye’nin işi zordur.

Önümüz sisli, bir o kadar da engebelerle doludur.

Akla sığmayan vakalar herkesin gözü önünde cereyan etmektir.

Hain ve batıl emeller Türkiye’ye çok çektirmiş, felaketten felakete sürüklemiştir.

Üzülerek ifade ediyorum ki, aklın reddettiği ne varsa bugün tedavüldedir.

İnsani hasletlerle bağdaşmayan ne varsa bugün ortadadır.

Pek tabiidir ki ülkemizin şu günkü buhranlı halinden memnun olmamız akla, inanca, insafa ve izana ihanettir.

Bizim yangından mal kaçırma gibi bir derdimiz yoktur.

Bizim fırsatı ganimete dönüştürme, krizden medet umma, kavgadan çıkar bekleme gibi bir gayemiz, bir gayretimiz olmayacak, olamayacaktır.

Milletimizin üzgün, yılgın ve şaşkın olduğu bir durumda, bizim ısrarla siyasi menfaat çetelesi tutmamız kendimizi, mazimizi ve milliyetçi mücadelemizi inkardır.

“Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışına uygun tavrımızı koruyarak, kötü niyetlilerin, terör örgütü FETÖ’nün kripto damarının neden olduğu yıkımları, dağınıklıkları, adalet, akıl ve vicdanla izah edilemeyen skandalları kaygıyla izliyoruz.

Bizim, gündemdeki iddia taşkınlığına dudak bükmemiz imkânsızdır.

Dikkatleri asıl mevzudan uzaklaştırma çabalarını, esas konuları gizlemeye matuf tali ve dolambaçlı yol açma teşebbüslerini masum bulmamız akla ziyandır.

Hem kel hem de fodul olanların adalete giydirmeye çalıştığı deli gömleğini hafife almamız eşyanın tabiatına aykırı olduğu gibi, milletimizin hukukuna da açıkça hakarettir.

Bu tutumuzla milletimizin hakkını savunuyoruz.

Milli duruşumuzla hali hazırda yaşanan, gittikçe karmaşıklaşan, gittikçe kökleşen sorunları aşmanın formülleri üzerinde kafa yoruyoruz.

Hz. Mevlana asırlar evvel; geminin içindeki su gemiyi batırır, geminin altındaki su ise kaldırır demişti.

Türkiye suçluların, hainlerin adaletten kaçırılmasıyla dört bir tarafından su almakta ve dibe doğru kaymaktadır.

O halde ülkemizi düzlüğe ve yüzeye çıkaracak ikinci yol soruna neden olan adaletsizliklerin üzerine kararlıca gitmektir.

Eğer bu hususta irade gösterilip başarı sağlanırsa, batışa neden olan yük ve ağırlıklar kaldıraç işlevi görecek ve Türkiye dehşet döngüsünden hasar alsa da kurtulacaktır.

Türk milletinin gözü açıktır.

Muhayyilesi faaldir.

Baldırı çıplakların, ederi bir dolar olan canilerin tezgâhlarına hazırlıklıdır.

Kanun kaçakları, kanundan kaçırılanlar, kanunu karartanlar ve kanun kalaycıları aşağı yukarı billurlaşmıştır.

Ne kadar inkar edilse de, algılar ne denli denetim altında tutulmaya ve yönlendirilmeye uğraşılsa da FETÖ’nün kalıntıları faal, hücreleri aktiftir.

Hz. Ali’nin “Doğruyu kişisine göre tanıma. Aksine doğruyu tanı ki, doğru olanları da tanıyasın” kutlu tavsiyesi Türkiye’ye tuzak kuranların maskesini düşürecek öğüttür.

Ne acıdır ki, Türkiye düşmanları her şeyi ayağa düşürmek için fırsatçılık yapmakta, son nefesleriyle çırpınmaktadır.

Türk devleti kanatları koparılıp kafese atılan kuş haline dönüştürülmek istenmektedir.

Kanayan yaralar sürekli deşilmektedir.

Kuşkulu, kuruntulu, vehimli zihniyetler kendi dışındaki herkesi kötülemekte ve itham etmektedir.

Tarihin her döneminde ahlak, adalet ve iman yolundan sapanlar hak ettikleri cezaları bulmuşlardır.

İnsanlık; zalimlerin, haksızlık yapanların, bağnazların, kibirlilerin ders alınması gereken ve hepimize ibret vesikası olan sonlarını görmüştür.

İlahlık taslayan Firavun’un suda helak olması, bir sineğin mağlup ettiği Nemrud, yaşayışları hayvandan daha aşağı olan Lut Kavimi, Ebabil kuşlarınca yok edilen müşrikler, Nuh, Ad ve Semud Kavimlerinin yaşadıkları felaketler insanlığın ortak hafızasında hala canlıdır.

Menfi niyetlere eşlik eden; cehalet, ihanet, gaflet, şöhret ve şehvet hastalıkları yolunu şaşırmışların ortak meziyeti, ortak özellikleri arasındadır.

Nefsi ve şeytani tutkuların neden olduğu toplumsal yaraların tedavisi uzun zaman almış, epey de maliyetli olmuştur.

Şu gerçeğin altını kalın olarak çizmek isterim ki, hukuk kuralları, adalet ilkeleri toplum yapısının güvencesi olarak düzen ve dengeyi sağlamıştır.

Çağlar boyunca en büyük yaptırım gücü merhum Hocamız Prof. Dr Erol Güngör’ün de vurguladığı gibi insanlık vicdanıdır.

Eğer ki, kanunlar, nizamlar, kamuoyunun baskıları, dinin emir ve yasakları insan vicdanında yer bulmazsa, devletle vatandaş arasında bitip tükenmez bir hırsız-polis kovalamacası başlayacaktır.

Merhum Güngör, bu durum karşısında, ferdin yakalanmayacağını düşündüğü her fırsatta suç işleyeceğini açıklamaktadır.

Vicdan bizlerin, kendi ahlaki davranışımız hakkında şahsen yapmış olduğumuz yargıdır.

Yine Merhum Güngör Hocamız, ahlaki kontrol gücünü yitirmiş toplumlarda nefsine hakim olmasını bilen vicdan sahiplerinin birer ahlak kahramanı olarak toplumu doğru yola getireceklerini söylemiştir.

İşte bu yüzden Türk milliyetçileri bu dönemin ahlak burçlarıdır.

Millet olarak ahlak kahramanları ve edep zirveleri konusunda oldukça talihli olduğumuz bir hakikattir.

Rahmetle hatırladığımız büyük Hakanımız Fatih Sultan Mehmet’i, bir Rum Mimarla devrin Kadısı Huzur Bey’in karşısına aynı haklarla ve eşit şartlarla çıkaran bir sistemi övmeyelim ve hayranlık duymayalım da ne yapalım?

Yargılanan bir cihan Padişahının suçlu bulunmasına ses çıkarmamasını ve kısasa kısas bağlamında verilen hükme razı gelmesini iftiharla anmayacağız da neyi konuşacağız?

Adaleti diri tutmalıyız.

Milletimizin hakkına hukukuna saygı duymalıyız.

Hatırlıymış, arkası sağlammış, sırtı kaviymiş, imtiyazlıymış, onun damadı, bunun akrabasıymış diyerek hiçbir suçlunun, hiçbir failin adalete kıymasına izin veremeyiz, vermemeliyiz.

Yok hastaymış, yok adresi belliymiş bahaneleriyle tutuklanıp serbest bırakılanlar millet vicdanını sızlatmaktadır.

Hukuk karşısında herkes eşittir, hukuk herkese lazımdır.

Türkiye ihanetle, terör örgütleriyle, 15 Temmuz işgal teşebbüsüyle hesaplaşıp yüzleşecekse bunu kesinlikle hukuk yoluyla yapacak ve bu konuda ayrıcalıklı hiç kimse olamayacaktır.

Halen Türk devletinin önemli ve karar verici mevkilerinde FETÖ’cü varsa ve bunlar sürmekte olan davaları sulandırıp savsaklıyorsa vebal herkesin üzerindedir.

Günaha göz yummak günahtır.

Yanlışa sessiz durmak ayıptır, milletimize de saygısızlıktır.

Bir devletin yıkımını sırf ülke kaybıyla ifadeye imkan yoktur.

Eğer bir devlet, birliğini vücuda getiren adalet ve ahlaki unsurların mahiyet ve muhtevalarını kaybetmişse, sosyal ve ekonomik gerçeklere intibaktan mahrumsa, kıtları içine alan bir ülkeye sahip olsa da yıkım ve dağılma devresine girmiş demektir.

Samimiyetle soruyorum, uzun asırlar uyuyakalan bir devin uyanıp düşünmeye başlaması ne zaman olacaktır?

Her tarafımıza bağlanmış zincirleri niye kıramıyoruz, prangaları neden sökemiyoruz?

15 Temmuz yıllardır üzerimize geçirilen esrar perdesini kaldırarak, irili ufaklı binlerce musibetin kımıldadığı bir muhitin görülmesine de yaramıştır.

Uçuruma yuvarlanması için her komplo ve tertibin yapıldığı Türkiye Cumhuriyeti’nin toparlanıp ayağa kalkması için her imkan, her kaynak vardır.

Kardeşlikse aranan, milli birlikse beklenen, dayanışma ve kucaklaşmaysa istenen, destekse dilenen işte buna hizmet edip yanında duracak milliyetçi irade burada, bu salondadır.

Türkiye Cumhuriyeti bir millet eseridir.

Ve de bu muazzam eser asla esir edilemeyecektir.

Keçecizade Fuat Paşa’nın söylediği, bütün felaketlerimizin kaynanası olan cehalet sökülüp atılmalı, ihanet ezilip geçilmeli, sefalet ve gerilik yenilip aşılmalı, Türkiye 7 Ağustos Yenikapı ruhu eşliğinde istikbale istiklal namusuyla, el ele, omuz omuza yürümelidir.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.