KORONA FELSEFESİ
Korona salgını Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıktığından beri, önüne kattığı her şeyi yerle bir ediyor. İlk başta, Çin Seddi’ni aşmaz diye düşündüğümüz bu virüs, sıcak soğuk dinlemedi. Yer yüzünün tamamını sarmış durumda.
Asya’da bütün ülkeler salgın altında. Başta İtalya olmak üzere Avrupa krizde. Amerika’da durum farklı değil. Kısa sürede bütün dünyanın dengesi bozuldu.
Kimi insanlar evde dahi maske ile dolaşırken kimileri umursamazca sokaklarda geziyor. Her gün eksik bir şeyler için markete gidip aceleyle alışveriş yapanlar, evden sipariş verip, poşetleri kapının önüne bıraktıranlar var.
Cümle alem Korona ile yatıp Korona ile kalkıyor desek, yersiz olmaz.
Başından itibaren bütün gelişmeleri alt alta yazınca, sanki bir devir batarken yeni biri başlıyor.
Bu olay, tarih sayfalarında okuduğumuz dünyanın seyrini değiştiren birtakım gelişmelerle benzer sonuçlar verebilir. Tıpkı kavimler göçü, İstanbul’un Fethi, Ronesans-Reform Hareketleri, Fransız İhtilali gibi.
Bugüne kadar yaşanan gelişmelerden örneklerle, insanoğlunun sağlığının yanı sıra psikolojik ve sosyolojik durumunu nasıl etkiledi ele alalım.
Kendimden başlayayım. Bu salgın ilk çıktığında zalim Çin’e özellikle Uygur Türklerine yaşattığı zulümden dolayı verilmiş bir ceza diye düşünmüştüm. Sonra tüm dünyaya yayılınca dedim ki: Aslında kul olmanın gereği hiçbirimiz masum değiliz. Allah akıllanalım diye hepimize bir bela sardı.
Irk, cins, memleket ayırt etmeden elden ele gezen hastalık, herkesin sağlığının bir başkasının sağlıklı olmasına bağlı olduğunu, tüm dünya insanlığına öğretti. Bu düşünceyi daha da geliştirirsek aslında herkesin sağlığı, sıhhati, huzuru, kısaca varlığı birbirine bağlıdır gerçeğini anlamış olduk.
Diğer çıkarım ise, zengin fakir aslında hepimiz aynıyız. Başımıza bir bela gelecekse eğer yokluktan dolayı sokakta karıştırdığımız çöpten ya da en güzel memleketleri gezmek için kurulduğumuz, uçağın VIP kısmındaki koltuğundan gelebilir.
Belki en önemlilerinden birisi ise, insanoğlunun karşılaştığı güçlükleri ancak birlik beraberlik ve dayanışma içinde yenebileceği gerçeğidir. Sağlık çalışanlarımıza karşı yapılan destek bunun ispatıdır.
Liyakatin ne kadar önemli olduğunun da Korona sayesinde tekrar farkına vardık. Sağlık Bakanımızın bilimsel yaklaşımı ve samimi gayreti üzerinde herkesin uzlaşması, bu zorlu sürecin bize kazandırdıklarından.
Hep birlikte içinde kaldığımız bu sahnenin bize öğrettikleri üzerine muhtemelen kitaplar yazılacaktır.
Ben değişeceğini düşündüğüm birkaç maddeyi daha yazıp konuyu kapatayım: Temizlik alışkanlıklarımız, yemek alışkanlıklarımız, hasta olduğumuzda yapmamız gerekenler, emeklilik yaşı, çalışma hayatının esasları, AVM kültürü, tüketim alışkanlıkları, afet durumlarına hazırlık, ihtiyacımızdan fazlasını bağışlamak. Özetle hayatın olabildiğince yalınlaştırılması…
Ümit ediyorum insanoğlu gerçekten bu olaydan bir ders alacak, Peygamber Efendimizin asırlar önce yaptığı “Dünyada yükünüzü hafifletin, çünkü yokuşu çıkmak zordur” çağrısı hayata bakışımızın temeli olacaktır.
Yokuşu çıkarken yük olmayacağını düşündüğüm bir tavsiyede bulunacağım. Her eve bir kitaplık. İçinde din, tarih, edebiyat, felsefe ve çocuklar için eserler bulunsun. Hayatı doğru okuyabilmek için kitaplığımızda biraz zaman geçirmek faydalı olacaktır.
Son olarak her zaman olduğu gibi ön görüleri ile asrımıza ışık tutan Bilge Türk’ün ifadeleri ile sözlerimizi sonlandıralım:
“Korona döneminin bir felsefesi, bir edebiyatı, bir fikri zemini, sosyal ve siyasal bir iklimi oluşacak, ardından da beşeriyetin yol haritasını belirleyecektir. Şimdiden her ihtimale karşı hazırlıklı olmamız, hakim ve hadim bir iradeyle hareket etmemiz tarihi bir görevdir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.