“VEDA MEKTUBU” ÜLKÜCÜLERİNDİR!

“Sevgili Anne ve Babacığım…”

Bu bir evladın gurbetten sılaya bir mektubu değil…

Bu mektup siyaset meydanlarında timsah gözyaşlarıyla okunacak bir mektup da değil…

Sosyal medyayı fırıl fırıl döndüren kendini “Ülkücü”, “Türk milliyetçisi”, “Türkçü”, “Turancı” diye tanımlayan bugünkü gençlerden birinin mektubu da değil…

Parsel parsel bölündüğümüz, “falancanın hakkında yazanın anası avradım” olsun diyen sapık dangalakların meydanlarda zenne olup oynadığı, Arif Nihat’ın Bayrak şiirinin yasaklanıp “Dua”sının ekran ekran dolaştığı, Belçika’daki provakasyon çadırına PKK paçavrası çekilince efelenip özvatanında, Diyarbakır’da PKK paçavrasını görmezden gelen zavallıların iktidar olduğu devirde, içimizi acıtan, lime lime doğrayan bir hikâye…

Ülkücülerin “Hikâye” deyip geçemeyeceği bir hikâye…

Zındıkların, çapulcuların, medya maymunlarının, istismarı meslek edinmiş siyaset bezirgânlarının masalını bile “gözyaşı ve mektup üzerinden” talan edemeyeceği bir Ülkücü fidan…

İçiniz yangın yerine dönecek, damarlarınız şahlanacak, yüreğiniz patlayacak, rüyalarınız ayaklanacak, “Turan” idealiniz zirve yapacak, duramayacak, zapt edilemeyeceksiniz…

“Sizin evladınız yok mu?”

Bu yağlı urgana gönderilen gencecik bir fidanın, suçsuz bir yiğidin, fukara bir babanın “darbe salon”larından bir yakarışıdır…

Bu da kınalı kuzu bir oğulun: “Hakkınızı helal edin…”

12 Eylül karanlıklarının hiçbir zindanından geçmemiş, hiçbir işkence zulmünden cop, elektrik, su, karanlık, yumruk, falaka, tabutluk cehennemlerinden nasip almamış işbirlikçi ve ona buna sığınmış dinci yosmaların, üç günlük mapusane kuşlarının kahraman kesildiği ülkenin hürriyet ve memleket sevdalısı gencecik birinin gerçek hikâyesidir Veda Mektubu…

Özlediniz, yıllarca içinizi liyme liyme eden devrimci Deniz ve Yılmaz hikâyelerinden bıktınız, bir ışık, bir ümit diye beklediğiniz “Ülkücü sinema” müjdesi Veda Mektubu…

Bu hikayedeki adam, Ömer Seyfettin’in “Forsa”sının adamlarından değil…

Bu hikayedeki yiğit Kürşart’ın kırk yiğitinden biri…

Mustafa Pehlivanoğlu…

Anacığını PKK’li zavallı bir medya maymunun oynamaya kalktığı Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu… Hani şu faşist darbe liderinin “Bir onlardan bir bunlardan” diye bile bile idama yolladığı ama imanından zerre saptıramadığı Pehlivanoğlu…

Hani şu yağlı urgana baka baka kelime-i şedahdetten sapmayan Pehlivanoğlu…

Hani şu devrin başbakanının cumhurbaşkanlığı için meydanlarda mektubunu timsah gözyaşlarıyla okuyup “Milliyetçiliği biz ayalarımız altın aldık” dediği Türk milliyetçisi…

Eyyy bu toprakların Türk çocukları!

Eyyy bu vatanın her zaman mazlum ve mağrur evlatları!

Eyyy Başbuğun yiğit Ülküdaşları!

Nerede, kiminle, hangi oyun ve oynaşta olursanız olun; hangi Bizans yosmasınız koynunda olursanız olun; hangi fitne ateşinin ateşinde yanıyorsanız yanın; hangi kardeş tuzağında olursanız olun; bir bak, bir silkin, bir kendine gel, bir ara ver dünyalığına…

“Türk” isen bir ağla; “Müslüman” isen bir vicdan muhasebesi yap; bugünün hay huy gayyası içindeysen kendini tart…

Mesele bir film değil…

Mesele “dava”, mesele “vatan”, mesele “Türklük”, hatta mesele “rejim”, anla!

Anla beni…

Anla beni, koş, tut, anlat, paylaş, koş, yorulma, yılma, pes etme, dönme, bırakma, korkma, güçlüsün, memleket senin, vatan senin, bayrak senin, ümit sensin, istikbal sensin…

Cayma, bırakma, parçalanma, bölünme, hakir görme, koş, bayrağı burca taşı, Ülkücü Hareket sensin, sizsiniz, biziz, ürkme, sinme, bana ne deme…

Türk de sensin, Türkiye de… Kültür de sensin, sanat da… Felsefe de sensin, ilim de.. Türksün sen, vazgeçme!

Ha Dursun Önkuzu ha sen… He Fırat Çakıroğlu ha sen… Korkma!

Ha Mustafa Pehlivanoğlu ha Dağlıca’da şehit Albay Çelikcan…

“Ben bugüne kadar Cenab-ı Hak’kın ve onun Resulünün, yüce Peygamberimizin onun yolundan ayrılmadım…” diyebilen Bozkurtlar…

“Veda Mektubu” onlardan…

“Mustafalar ölür Allah davası ölmez… Milliyetçilik yaşar… Kendimiz verdiğim bu davanın zaferi yakındır!” diyebilen Bozkurtlardan..

Bu mektubu Türk milliyetçisi Ülkücülerden başka kim yazabilir? Kim yağlı urgana güle oynaya gidebilir?

Bismillah! Şahlanış başlamıştır… Allah ü Ekber, uyanış Allah ve Türklük adınadır!

Bakma yanına yörene… Bölünme ırmağına çağlayan deryada…

Bir bak… Davan ses veriyor sinemada… Öksüz ve yetim kaldığın sinemada… Birileri seni çekmiş, bir bak! Sahiplen, ses ver, bu seçim yarışı değil, Ülkücünün var olma yarışı… Sanatta ve kültürde var olma yarışı… Öyle bir koşu ki, istiklal ve istikbaline varma yarışı… Hangi “yaren”le, hangi “bey”le koşuyorsan yine koş ama yarış bu kulvarda…

“Puslu” havada, yalnız başına koşuya çıkmış “Veda Mektubu”nu timsah gözyaşlarıyla pusuda başına geçmiş yağlı urganı istismar ettirme!

Eyyy Bozkurtlar, eyyy Asenalar, eyyy Türk milliyetçileri, eyyy Türk milleti, önün seçim, ardın seçim, ecdadına, tarihine, diline sahip çık, yabanlara fırsat verme!

Bu film senin hikâyen… Bu film, geçmişin…

Varlığını ispatla! “Haksızlığa” bir dur de artık!

Sahte kahramanlara, uyduruk senaryolara, yalan yakın tarihe bir dur de, sahiplen!

Bu filme birileri sponsor olmuş, biri Adana Belediyesi adına Sözlü, biri TRT… Oyun var oyun içinde, TRT biri adına kaymak yeme derdinde, yağlı urgana pes etmemiş yiğitlerin mektubundan nemalanmalarına fırsat verme! Bengü Türk var derdine derman, aman ihmal etme, vazgeçme! Bengü Türk’te reklamına bile tahammül edemiyorlar, vazgeçme!

Film deyip geçme… Fırsat ver, destanların yazılsın, bu ilk fasıl…

Bu “dava”nın başka türlü acısı dinmez!

Ailesi Kürtçüye aman vermeyen Pehlivanoğlu aşkına, üçler yediler kırklar aşkına… Allah aşkına!

“Hakkınızı helal edin!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa ÖNDER Arşivi
SON YAZILAR