SÜBYANCI HAŞİM KESER'E ACİL MÜDAHALE...
Pedafoli yani diğer ismiyle tanımlamış olduğumuz sübyancılık cinsel açıdan tatmin olabilmek için ergenliğe adım atmamış çocuklara fiziksel ve cinsel arzu ile birlikte temas kurulmasıdır... Şimdi size öncelikle neden bu açıklamayı yapma gereği hissettim... Çünkü kaleme alacağım yine skandal niteliğindeki olay öncesi hatırlatıcı olması ve hafızalarda kalıcı olabilmesi için... Bir diğer kelimemiz ise gay... Yirmi birinci yüzyılda herhalde gay'ın da ne olduğunu bilmeyen yoktur içimizde... Gün geçmek bilmiyor ki skandal niteliğindeki bir yazıyı daha kaleme alıp yetkililere sesimizi duyurma çabalarına geçmeyelim... Bu kadar duyarlılık sonunda bir var olmayanı inşallah etkili bir hale getiririz... Tek gayem ve hedefim budur... Bunun üzerine kuruludur... "Seni ne alakadar ediyor, bu konudan sanane yahû herkes gibi işine, hayatına bak, akılsızsın... Memleketi sen mi kurtaracaksın? Sana mı kaldı bu işler? Boyunu aşar, bulaşma" diyenlere ah keşke nerede derim... Misal diyorum bir yanımız ölmüşte ağlayanımız yok... Allah'tan bu yurdumun binbir çeşit insanı için önce akıl sağlığı sonra da çevik bir vücuda sahip olmalarını niyaz ederim... Ha bu arada belirtmek istiyorum benim işim bu yani "yazmak"... Yazarak, çizerek ahlak dışı olan, manevi değer ve inançlarımıza karşı çıkılan, yolsuzluk, arsızlık, haksızlık yapanları adaletin gereken mercilerine teslim edebilmektir asli görevimiz... Mazlumların ve mağdurlarında ayrıca öte yandan sesi olabilmektir... Ben bunu kendime adanmış bir sorumluluk olarak bilirim... Böyle yaşarım ve halimden de bir hayli memnuniyet duyarım... Haber yine bir sosyal medya vakası olarak karşıma çıkıyor... Geçen haftalarda bu olayın meydana geldiği biliniyor ancak asıl gerçekleşme olayı ve bu olayın gün yüzüne neden yeni çıktığı ise halen gizliliğini koruyor... Olayın kişiliksiz ahlak yoksulu ana karakterimizin ismi Haşim Keser... Ankara Sincanda özel halk otobüsü dolmuşçuluğu yapıyor... Ayrıca birden çok Facebook sayfalarına göz atınca "okur, yazar... Bomboş yer, içer ve gezer" olduğunu da bu ibarelerden öğrenmiş oluyoruz... Denk gelenler ve şöyle birkaç dakikasını ayıranlar muhtemelen yapılan yorumlara da yine şöyle bir göz atıp hatta lanet okumadan geçmemiştir... 57 yaşında bekar olduğunu ve bugüne kadar da kısmetinin kapalı olması sebebiyle hiç evlenmediğini yapmış olduğu yazışmalarda açıkça ifade etmekte... Paylaşım ve sayfa yorumları ise ayaklanmış halde... Lakin gel gelelim sübyancı Haşim Keser'in halen akıbeti bilinmiyor... Korkusundan Facebook sayfasına giremediği de edinilen bilgiler arasında yer alıyor... Konunun özeti şudur; Sübyancı keser, sosyal medya aracılığıyla 14 yaşında İstanbul'da yaşayan ve iki ay sonra 15 yaşına girecek olan doğan isminde ergenliğe henüz yeni adım atacak olan bir çocukla yazışmaya başlıyor...
Annesinden habersiz olarak Facebook sayfasını açtığını söyleyen doğan, tanıyor olabileği kişiler arasında yer aldığı İçin Haşim Keser'e de arkadaşlık isteği atmayı ihmal etmiyor... Saat 05:34'de Messenger butonunda yer alan "selam vermek" olarak kullanıcılar tarafindan bilinen el sallama butonuna Haşim Keser basarak konuşma alanı oluşturuyor... 14 yaşındaki doğan da keser'den gelen bu selama karşılık olarak aynı butona basarak yanıt veriyor... Şimdi buraya kadar her şey normal seyrinde... Lakin işin rengi sübyancı şoförün yazmış olduğu ilk mesajla rengini değiştiriyor... Rezalet, ahlaksızlık diz boyu... Keser, direk olarak " Merhaba doğan, arayış nedir? Açık konuşalım" diyerek hem ilk tepkisini veriyor hem de ilk psikolojik baskısını uygulamış oluyor... Belki de tam olarak bilinmiyor lâkin doğan hiç beklemediği bir tepkiyle karşı karşıya kalınca kendince bir takım açıklamalarda bulunuyor ve olabildiğince kendini ifade etmeye çalışıyor... Şimdilik olaylar ilerleyişi bu şekilde lâkin kafalarda ise karşılıksız kalan bir sürü merak edilen ama muamma olunan sorular yerlerini alıyor... Keser, gay olduğu için bugüne kadar yaşamış olduğu birlikteliklerin aktif olarak erkeklerle olduğunu ifade ederek, 14 yaşındaki doğan'a da ahlaksız teklifini yapıp birliktelik yaşamak istediğini ifade ediyor... Yazışmalarda doğan oldukça tedirgin ve bir o kadar da tehlikenin farkında, lakin nasıl bir psikolojiye sahip olduğu ve nasıl bir akli dengesinin olduğu bilinmediği için bu teklife karşılık olarak kaygılı bir şekilde "evet" yanıtını veriyor ve keser'den iletişim numarasını yazmasını istiyor... Sübyancı keser, doğan'a uygulamış olduğu psikolojik baskı ve zorbalıkla birlikte siber saldırısına kaldığı yerden devam ediyor ve doğan'dan uygunsuz pozisyonlarda görüntüler göndermesini istiyor... "Surat güzelliğini, bedenini ve vücut yapısının güzel olduğunu" eklemeyi de unutmuyor... Saatler süren yazışmalar boyunca ise sübyancı keser oğlu yaşındaki, hatta torunu yaşındaki aynı cinsiyet fizyolojisine sahip olduğu doğan'a yazışma esnasında yine aşkım, canım, bebeğim ve sevgilim diyor... Olabildiğince soğukkanlı ve bir o kadar da iyimser olarak ikna çabalarına devam ediyor... Yetmiyor onu evine davet ediyor... Gayri ahlak dışı argo kelime ve cinsel tanımlarla devam eden sohbet sonrasında yapılan paylaşımlar arasında bir erkek çocukla kafe de zoraki olarak sanki elini tutmuş gibi fotoğraf çekimleri yapılıyor ve bu sosyal medyada paylaşılıyor... Acaba bu erkek çocuk 14 yaşındaki doğan mı? Yoksa farklı bir kurban mı? Bu korkunç ve iğrenç ötesi yazışmalar sonrası yaşananlar meçhul... Doğan'ın akıbeti ve psikolojisi de ayrıca meçhul... Belki de bu ve buna benzer her gün yeni yeni hadiseler gerçekleşiyor... Bu aşağılık sübyancı gibi yüzlercesi elini kolunu sallayarak geziyor... Yüzlercesiyle iç içe aynı toplumda yer alıyoruz... İnanabiliyor musunuz? Akıl sağlığımızı zorlayan gayri ahlak dışı bir olay yaşanıyor ve buna tepki gösteren veya gündeme getiren halen bir Ulusal kanal veya bir medya basın organında yer verilmiyor... Hey yarabbim ne günlere kaldık... Kafalarda muamma olan soruların hedefine öncelikle sübyancı haşim keser denilen zatı mı koymak gerekiyor? Yoksa bilinçli olarak mı? Ya da bilinçsiz olarak mı bu ahlaksız teklife "evet" diyen 14 yaşındaki doğan'ı mı koymak gerekiyor? Ya da diyorum ya da ahlaksızlığın bini bin para olan her şeyden bihaber olan bu durumdan doğan'ın ailesini mi sorumlu tutmalı? Nasıl bu kadar ihmalkarlık olabiliyor? Nasıl bu kadar olay görmezlikten gelinebiliyor? Bu ve buna benzer birçok olaya gerek sosyal medya da gerek ise ikinci üçüncü şahıslar aracılığıyla duyuyoruz, şahit oluyoruz... Lakin o kadar okların, tepkilerin hedefi olanlar hiçbir şey olmamış gibi, analarından doğma alnı açık, sütten çıkma ak kaşık gibi halen bizlerle aynı havayı rahatlıkla soluyabiliyorlar... Yahû biz nasıl bir millet olduk? Nasıl bir ahlakla mücadele eder olduk? Bu devletin asli işi milletine sahip çıkmak, vatanını, bayrağını koruyup, kollamak, temsil etmek, hizmet etmekten hariç ne yapmaktadır? Gerekli merciler, idari birimler, amirler, müdürler toplumun ahlak sağlığını korumakla ilgili çalışmalar yapmamakta mıdırlar? Neden halen müdahale edilmiyor? Yoksa hangi biriyle ilgilenelim, hangi biriyle uğraşalım, hangi birine gereken cezayı verip müdahale edelim mi ? Diyorlar... Gereğince hepsiyle bizzat alakadar olunması ve ilgilenilmesi gerek... Yüzlerce canlar yandıktan sonra mı müdahale edilecek? Ya da müdahale edilmeye niyetlenip yine aynı vakaların yaşanmasına bizlerde şahit olmaya devam mı edeceğiz? Ateşin ucu sizlere değmedikçe bu ülkede yaşanan sıradanlaştırılmış yozlaşmalar değiştirilmeyecek değil mi? "Sen dokunma, ben dokunma, biz dokunmayalım aman yanarız" oyunlarıyla kimse kusura bakmasın bu gemi yürümez... Bugün başka bir ana babanın ciğeri yanar, yarın gün belki de bir sonraki gün ise unutmayın sizin yanar... Kimse demesin benim başıma gelmez, bize birşey olmaz diye... "Aman önemsiz konu, değersiz konu, ana babası sahip çıksaydı, her olağandışı gelişen olaylardan devlet ve medya sorumlu tutulamaz" derseniz ha bunu da bilmukabele anlarım... Kimse kusura bakmasında ben bu tarz rezalet ötesi ahlak dışı olaylara konu olabilecek haberlere kayıtsız kalamıyorum... Sanırım buda özdenlik meselesi diye düşünüyorum... Benim yaşadığım ülkemde ahlaksızlık gayri sıradanlaştırılmış olamaz, olmamalı... Derhal müdahale edilmeli ve gerekli tedbirler alınmalı, bilinçlendirilmeli, birebir ilgilenilmeli... Özgürlük ve kişilik haklarının da ayrıca sınır ve çizgilerinin olması gerek diye düşünüyorum... "Ben özgürüm bunu yapmaya, bu kararı almaya, vermeye hakkım var... Kimse benim kişilik haklarıma, karar ve tercihlerime karışamaz, müdahale edemez... Bu hayat benim hayatım istediğim gibi yaşarım" diye sıra dışı düşünceler türetmek ve bunu hayatına aktararak yaşamak akıl sınırlarını zorlayıcıdır... Düşüncelerin ve yaşayışın ahlak dışı olmadığı, toplumun yadırgamadığı, kınamadığı, kabul ve takdir gördüğü alanlarda olması gerek diye düşünüyorum... "Ben özgürüm" diye her ahlaksızlığı ulu orta yapayım o halde... "El alem ne der demek için gelmedim bu dünyaya" felsefesi farklıdır dikkatinizi çeker sınır ve çizgilerinize hakim olup, aşmadan yaşayın derim... Hangi çağda yaşıyoruz? Hangi devirde kaldın sende? Diyenler... "Cahiliye devrinden kaldım" diye de yanıtını alabilir... Ne kadar bu cevap sizi tatmin eder yine buda elbette tartışılır bir konu... Vesselam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.