RAMAZAN AYI VE ORUÇ
Kur’an-ı Kerim Ramazan ayı içerisinde Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)e indirilmiş, İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti, bu ayın günlerine tahsis edilmiş ve bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi de, bu ayın içerisinde bulunmaktadır.
Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilir:
“Muhakkak ki biz Kur’an-ı Kadir Gecesi’nde indirdik. (Resûlüm) bildin mi nedir kadir gecesi? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh ( Cebrail ) O gecede Rablerinin izni ile her bir iş için (saf saf ) inerler. O gece fecrin doğuşuna kadar selamettir.”(Kadir Suresi 1–5)
Ramazan orucu, bizden önceki bütün ümmetlere farz kılınmıştır. Bu durum Bakara Suresi 183. ayette şu şekilde ifade edilir:
“Ey iman edenler; Sizden öncekilere olduğu gibi, size de günahlardan korunasınız diye, oruç tutmak farz kılınmıştır...” Bu ayet ile orucun Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün insanlara farz kılındığı belirtilmektedir.
Başı Rahmet, Ortası Mağfiret, Sonu Da Ateşten-Azaptan Kurtuluş Ayı
Ramazan Orucu Bakara suresinin 183–184. ayetleriyle Hicretin ikinci yılında Bedir savaşı öncesinde Şaban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. Orucun farz olduğunu inkâr eden kâfir olur. Peygamberimiz (sas) hayatında dokuz sene Ramazan orucu tutmuştur. Bakara suresi 183. ayette orucun mutlak farz kılındığı bildirilmekte, ancak, orucun ne zaman, nasıl ve kaç gün tutulacağı bildirilmemektedir. 184. ayette bu kapalılık kısmen giderilmiş ve orucun ”sayılı günler” de tutulacağı belirtilmiştir ki sayılı günlerden maksat Ramazan ayıdır. On bir ayın sultanı olan Ramazan’ın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da ateşten-azaptan kurtuluştur
Ramazan kelime olarak “Remza“ kökünden türemiş bir isimdir ve kızgın taş manasına gelir. Çünkü Araplar şiddetli sıcak günlerde oruç tutarlardı. Aylara isim verdikleri zaman, oruç ayı şiddetli sıcaklara rastladığı için, adı “RAMAZAN“ kondu. Başka bir görüşe göre de yakıcı manasına gelen Ramazan, bu ayın günahları eritmeye vesile olması yüzünden oruç ayına isim olarak takıldı. (İ.Gazali, Mükâşefetü’l Kulûb,558)
“Savm ve Sıyam “ sözcükleri ise Arapça’da “ Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek “ anlamlarına gelir.
Fıkıh terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir. Kur’an’da Meryem suresi 26. âyette bu anlamda kullanılmıştır.
İmsak
İmsak, Arapçada kendini tutmak, engellemek anlamına gelir. İmsak vakti tabiri, dilimizde, oruç yasaklarından (yeme içme ve cinsel ilişki) uzak durma vaktinin başlangıcı anlamında kullanılır. İmsak vakti, tan yerinin ağarması vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur; bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başladığı vakittir.
İftar
İftar ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güneşin batma vaktidir. Kur’an-ı Kerim’de orucun başlangıç ve bitişi, mecazi bir anlatımla şöyle belirtilir:” ...Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (siyahlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; akşama kadar orucu tamamlayın...” (Bakara/ 187.ayet)
İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmanın bir amacı vardır. Bu amaç Allah (CC) rızasını kazanmaktır ki kısaca “niyet“ tabiri ile anlatılır. Oruç bu amaç ve bilinçle tutulur. Bu amaç ve bilinç olmadan, söz gelişi rejim yapmak, zayıflamak ve perhiz amacıyla imsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsi münasebetten uzak durmak oruç olarak değerlendirilemez.
Oruç riyanın yani gösterişin en az karışacağı ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Peygamberimizin nakline göre, orucun bu yönüyle ilgili olarak Cenâb-ı Hak, “Es’savmü lî“ “Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim “ (Buhari, “ Savm “ 2, 9; Müslim, “sıyam“, 30), “Her hasene (sevap) on mislinden yedi yüz misline kadar yükselir. Ancak oruç benimdir ve ben onun mükâfatını veririm“ buyurmuştur. (Müslim ve Buhari, Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir.)
Orucun Çeşitleri
Diğer ibadetler gibi orucun da farz, vacip ve nafile çeşitlere ayrılır.
Farz Oruç
Farz olan oruç ramazan orucudur. Mazeretli veya mazeretsiz olarak tutulmadığı zaman, başka bir zaman kaza edilmesi de aynı şekilde farzdır. Kasten, yeme, içme ve cinsi münasebette bulunma ile oluşan kefaret orucu da bu kapsamdadır. Hacda ihramda iken vaktinden önce tıraş olma ve yemin için tutulacak olan kefaret oruçları da farz oruç kapsamındadır.
Vacip Oruç
Nezir-adak yoluyla yükümlülük altına girilen orucu tutmak vaciptir. Nezir (adak ), kişinin dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. (Falan işim olursa Allah rızası için üç gün oruç tutacağım diyen kendi isteği ile kendisine üç gün oruç tutmayı vacip kılmıştır.) Vakit belirtildiyse belirtilen vakitte, belirtilmediyse dilenen oruç tutmanın mubah olduğu bir vakitte tutulur
Nafile Oruç
Daha fazla sevap kazanmak amacıyla ferz ve vacip oruçların dışında tutulan oruçlardır. Nafile oruç, oruç tutmanın haram ve mekruh olmadığı yani mubah olduğu günlerde tutulabilir.
-RAMAZAN AYININ FAZİLETİ
Kur’an-ı Kerim Ramazan ayı içerisinde Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)e indirilmiş, İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti, bu ayın günlerine tahsis edilmiş ve bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi de, bu ayın içerisinde bulunmaktadır.
Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilir:
“Muhakkak ki biz Kur’an-ı Kadir Gecesi’nde indirdik. (Resûlüm) bildin mi nedir kadir gecesi? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh ( Cebrail ) O gecede Rablerinin izni ile her bir iş için (saf saf ) inerler. O gece fecrin doğuşuna kadar selamettir.” (Kadir Suresi 1-5)
Müslümanlar, Ramazan ayında dini yaşantılarına daha fazla itina gösterip, ibadet ve hayırlı işlerini fazlalaştırarak, Cenâb-ı Hakkın mağfiretinin bollaştığı bu aydan, azami yararlanmaya çaba gösterirler. On bir ayın sultanı olan Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da ateşten-azaptan kurtuluştur.
Ramazan ayının Türk milletinin hayatında müstesna bir yeri vardır. Müslüman Türk milleti, Ramazan ayını yılda bir defa gelen önemli bir misafir olarak kabul eder. Hazırlık karşılama ve uğurlama buna göre yapılır.
Rivayet edilir ki bütün bir yılın on bir ayını nefsinin kötü istek ve arzuları peşinde, İslam’ın yasak saydığı işleri yaparak geçiren Mehmet adında bir beynamaz varmış. Bu adamın alnı senenin 11 ayında secdeye değmezmiş. Fakat her ne hikmetse bu adam Ramazan ayı gelir gelmez tamamen değişir, en güzel ve en temiz elbiselerini giyinir, güzel kokular sürünür, on bir ay boyunca yaptığı o kötü işleri terk eder, Ramazan orucunu tutar, abdestini alır, namazını kılar, insanlara iyilik ve ihsanda bulunur, Ramazan ayı boyunca bol bol tövbe ve istiğfar edermiş. Bir gün tanıdıkları kendisine bu hareketlerinin manasını sorarak:
—Niçin sen on bir ay boyunca İslam’ın kötü ve yasak saydığı her şeyi yapıp ta Ramazan ayı gelince bu kötü şeyleri terk edip, orucunun tutup, namazını kılıyorsun bunun hikmeti nedir? Beynamaz Mehmet sorulan soruya şu ibretli cevabı verir:
“-Ramazan tövbe kapılarının ardına kadar açıldığı, Allah’ın rahmet ve bereketinin en yaygın olduğu kutsal bir aydır. Allah’ın geniş lütfu ile o mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine günahlarımın bağışlanacağını umarım. İşte Ramazan ayına olan engin saygı ve sevgimin sebebi budur.”
Nihayet belirli bir zaman sonra Beynamaz Mehmet’in vadesi tükenir ve ölür. Bir müddet sonra zamanın İslam büyüklerinden birisi Beynamaz Mehmet’i Cennet köşkleri içerisinde gezerken görür ve Ulu Allah seni buraya nasıl koydu? Sen hangi amelin sayesinde Cennette bu mertebeye eriştin? Diye sorar. O da:
“-Rabbim beni Ramazan ayına karşı gösterdiğim saygı ve sevgiden dolayı bağışladı ve ben de şimdi gördüğün gibi Cennet köşkleri içinde her istediğime erişen bir kimse olarak dolaşıp duruyorum.” (Düretül Vaizin 1. cilt / 25)
Burnu Sürtülsün Burnu Sürtülsün…
Peygamber Efendimiz üç defa üst üste: “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün” buyurdular. Asahap “Kimin yâ Resulullah “ diye sordular. Peygamber Efendimiz. “Ramazan ayına kavuşup ta günahlardan kurtulamayanların” buyurdular.” On bir ayın sultanı olan Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da ateşten-azaptan kurtuluştur. Bu ayda gerçekten günahlardan kurtulamamak çok büyük bir talihsizliktir.
Peygamberimiz buyuruyor ki.
“Ramazanda biriniz uykusundan uyanarak yatağında sağına soluna dönüp kalkmak için hazırlandığında melek ona şöyle seslenir: “Ey mümin, kalk artık. Allah sana feyiz ve bereket versin.”
O kimse sıcak yatağından namaz kılmak düşüncesiyle kalktığında, yatağı ona şöyle dua eder: “Allah’ım bu kuluna cennette benden daha üstün yataklarda yakmayı nasip et. “
Terliklerini-takunyalarını giydiğinde terlikleri şöyle der: “Rabbim bu kulunun ayaklarını sırat köprüsünden geçerken sakın kaydırma.”
Abdest alacağı kabı eline alınca kap: “Allah’ım bu kuluna Cennet’in en güzel kaplarını kullanmayı nasip et.” Der. Nihayet o kişi namaza durduğu an namaz kıldığı yer ( ev-cami ) Allah’a şöyle dua eder: “Allah’ım! Bu kulunun kabrini genişlet, mezarını aydınlık kıl, ona karşı rahmetini yaygınlaştır.”
Ve Ulu Allah o kişiye rahmet gözüyle bakar ve o dua ederken şöyle buyurur: “ Ey sevgili kulum! Dua senden, kabul benden. İstek senden vermek benden; tövbe senden bağışlamak benden.” (Dürretül Vaizin 1.cilt/26)
-RAMAZAN’DA DİLEYEN İSTEDİĞİNİ DİLESİN
Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Ramazan ayının ilk gecesi girince, şeytanlar zincirlere vurulurlar, cehennem kapıları kapanır, Cennet kapıları da açılır. Ulu Allah “ Her gece üç defa şöyle seslenir. “Dileyen yok mu? Dileğini yerine getireyim; tövbe eden yok mu, kabul edeyim; rahmet ve mağfiretime erişmek isteyen yok mu, eriştireyim.”
Ramazan’da yapılan hayır ve hasenatın diğer zamanlara göre farklı bir ecir ve sevabı vardır. Bu konuyla ilgili olarak Peygamberimiz (SAV)şöyle buyuruyor:
“Ramazan ayında bir camiyi-mescidi (gerek cami yaptırarak, gerek yapılmasına katkıda bulunarak ve gerekse her hangi bir eksiğini karşılayarak ) aydınlığa kavuşturan kimsenin Allah da kabrini aydınlatır ve ona camide ( kıyamete kadar ) namaz kılanların kazandıkları sevap sayısınca sevap yazar. Ayrıca cami baki kaldıkça melekler o kimseye dua eder, Arş ehli de mağfiret diler.”
Sevgili Peygamberimizin ifadesine göre:
“ Ramazan en güzel bir biçimde (insan şekline girerek) kıyamet günü Allah’ın huzuruna varacak ve O’nun karşısında secdeye kapanacaktır. Bu sırada Ulu Allah Ramazan’a şöyle seslenir:
“ Ey Ramazan! Ne istiyorsun, söyle git senin hakkını veren ( oruç tutan ) kimseleri yakalayıp getir de onların dileklerini karşılayalım.”
Bunun üzerine Ramazan, Arafat meydanında dolaşır ve Oruç tutan müminleri tutarak Allah’ın huzuruna getirir ve tam O’nun karşısında saygıyla durur. Bu sefer Ulu Allah şöyle buyurur: “Ey Ramazan ne istiyorsun söyle bakalım” deyince o da, “ Dileğim, oruç tutan kullarına karşı olanca rahmet ve mağfiret sıfatlarınla tecelli etmendir.” Ulu Allah hemen bin tane rahmet ve mağfiret sıfatıyla tecelli eder, ardından da Ramazan, oruç tutanlardan büyük günah sahibi olan yetmiş bin mümine şefaat eder. Sonra yetmiş bin oruç tutan kişiyi binlerce huri kızları ile evlendirir.
Daha sonra Ramazan Burak’a binerek Cennet’e varır: Ulu Allah yine, “Ne istiyorsun, ey Ramazan?” diye sorar. Ramazan şöyle cevap verir: “Allah’ım oruç tutan bütün müminleri sevgili Peygamberin Muhammed’e komşu kıl.” Allah onun bu dileğini hemen yerine getirir ve onu Firdevs Cennetine gönderir ve yine, “ Başka bir dileğin var mı, ey Ramazan? Diye sorar.
Ramazan da, “ Ey Rabbim, bütün dileklerimi yerine getirdin. Şimdi ise fazladan lütuflarını bekliyorum. Ulu Allah Ramazanı şerifin bu son isteği karşısında da ona (oruç tutanların kalacağı) Cennette her birinde binlerce köşkler bulunan kırmızı yakutlar ve yeşil zümrütlerle bezenmiş yüzlerce şehir armağan eder.”
NİYET
Diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadetinde de niyet şarttır. Her hangi bir oruca kalben niyet etmek, hangi orucu tutacağını kalbinden geçirmek yeterlidir. Bu niyetin dil ile ifade edilmesi, onun teyit edilmesi ve perçinlenmesi anlamına geldiğinden mendup sayılmıştır. Sahura kalkıp yeme içme de niyet yerine geçer. ( İlmihal 1,sayfa:399, Türk Diyanet Vakfı yayını )
Niyetin Vakti
Her türlü oruca mümkün olduğu kadar, sabah vakti girmeden veya geceden niyet etmek en faziletli olanıdır.
Hanefilere göre ramazan orucu, nafile oruçlar ve vakti belirtilmiş adak (nezr-i muayyen ) oruçların niyet etme vakti gün batımından başlayıp ertesi günün kuşluk vaktine hatta öğle namazının vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Sahura kalkmak niyet sayılır, oruç tutmayı kalpten geçirmek niyet için geçerlidir. Sahura kalkan ve oruç tutmayı kalbinden geçiren dil ile niyet etmese de de niyet etmiş sayılır.
Malikilere göre, güneşin batmasından itibaren, fecrin doğuşuna kadar niyet şarttır.
Şafilere göre ise Ramazan orucu, kaza orucu ve adak orucuna geceden niyetlenmek şarttır.
Zimmette sübut bulmuş oruçlar: kaza, keffaret ve adak oruçlarına imsak vaktine kadar niyet edilmesi gerekir. Tutulmakta iken bozulan nafile oruçların kazası da bu kapsamdadır.
KİMLER ORUÇ TUTAR KİMLER TUTMAZ
Namaz mükellefiyeti için gerekli olan şartlar Orucun mükellefiyeti içinde geçerlidir. Yani namaz kılması farz ve vacip olanlara oruç tutmak ta farz ve vacip olur. Bunlar: Müslüman olmak, ergenlik çağında olmak, akil- akli olgunluk düzeyinde olmaktır.
Bu genel şartların yanında ayrıca kişinin oruç tutmaya güç yetirecek durumda, sağlıklı olması ve yolcu olmaması da şarttır. Hasta ve yolcu olanlar isterlerse oruç tutmaz, daha sonra tutamadığı bu oruçları kaza ederler. Hayız, nifas ve lohusa kadınlar oruç tutmaz, tutamadıkları orucu kaza ederler, çocuk emziren kadınlar da kendilerinin veya çocuklarının zarar görmesi muhtemel ise oruçlarını tutmaz daha sonra kaza ederler.
Yine yaşlılık sebebiyle oruç tutmaya gücü yetmeyenler, bunun yerine bir fakir doyumluğu olan fidye verirler. Fidye, fitre tutarı kadar para olarak hesaplanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.