GÜN BU GÜNDÜR!

Asil Türk milleti ve onun mümtaz gençliği;

Devletimiz ve milletimiz, yaşadığımız coğrafyada asla rahat bırakılmamakta, 1923’ten beri dış ve iç şer cephesinin saldırılarına uğramaktadır.

Bu toprakları “vatan” yapmanın bedeli hep kanla ödenmiştir.

Daha ilk yıllarda gerici, yobaz kafanın kışkırttığı dinci eylemler, Kürtçülüğe soyunan eşkıya isyanları ile mücadele ederek bekasını sürdüren Türkiye Cumhuriyeti, daha sonra komünist çeteleri, Ermeni köpeği ASALA, hortlatılan yobaz Hizbullah ve Siyonist taşeronu PKK gibi bölücü örgütlerle mücadelesini sürdürmektedir.

O devlet ki, bir “ Cumhuriyet” olarak, “demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti”dir. Milleti ve ülkesiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Latin alfabesi kötülenerek, “Türkçe bilim dili değil” diyerek Osmanlıcaya, Arapçaya özenilmekte, Kürtçe özel eğitimde serbest bırakılmaktadır.

13 yıldır iktidar olan parti, “Ne mutlu Türküm diyene” demeyi faşistlik olarak nitelemekte, “Tek millet” dediği halde “Türk milleti” demekten kaçınarak “ümmetçilik” yapmaktadır.

Devletin bayrağı olan ayyıldızlı al bayrak yerine vatanın bazı yerlerinde PKK paçavraları asılmaktadır.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, egemenliğin kullanılması hiçbir kişiye, zümreye, sınıfa bırakılamayacağı kesin hüküm olmasına rağmen, 29 Ekim 1920’de Türk milletinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı, mevcut anayasada hiçbir değişiklik olmamasına rağmen, sırf kendisini halk seçti diye, parlamenter sistemi rafa kaldırıp, sistemi değiştirme ve “Başkanlık” hevesine kapılmıştır.

Anayasa hükümleri, yürütme, yasama, yargı, eğitim ve güvenlik birimlerini bağlayan temel hükümler olmasına rağmen iktidar, AYM, Danıştay, Yargıtay, İdare mahkemesi kararlarını uygulamakta keyfiliğe sapmıştır.

Ülkede “güç”ü elinde bulunduranlar, şahsî ikballeri uğruna din, mahkeme, güvenlik, eğitim üzerinde istediğini uygulamakta, yolsuzluk, rüşvet ve suistimal olaylarını örtbas edebilmek için devletin mahkemelerini şekilden şekile sokmaktan, güvenlik güçlerini darmadağın etmekten, okullarını kapatmaktan çekinmemiştir.

İktidar, “Milleti ve devleti ile ‘bölünmez’ bir bütün olan” Türkiye Cumhuriyeti’nde, siyasî çoğunluğunu “millî irade” diye yansıtarak milleti 36 etnik yapıya bölmüş, Ermeni meselesinde tavizler vermiş, Kürt meselesinde mücadele yerine TBMM iradesi dışında müzakereye soyunmuş, “millî dış politika”mızı şahsî hırslar uğruna yerle bir etmiştir.

Kahraman Türk ordusunu casusluk, fuhuş, darbe kumpasları ile hapishanelere düşürmüş, “askerî vesayeti kırma”, demokrasi yalanları ile askerimiz küçük düşürülmüştür.

Şehitlere “kelle” diyen de bu iktidar sahipleridir.

Şahsî ikballeri uğruna Doğu ve Güneydoğu’da oy avına soyunup binlerce insanın katilleri ile milletin bilgisi dışında ve “analar ağlamasın” propagandasıyla bölücü örgütün ülkede örgütlenip silahlanmasına göz yumulmuştur.

Doğu ve Güneydoğu’da bölücü örgütün siyasî uzantıları “özerklik ilanı” etmeye kalkışmıştır. Bölgenin çoğu yerinde isyan başlatmış, devletin güvenlik güçlerine silahlı saldırılara yönelmiştir.

“Millî irade”nin tecelligâhı TBMM’de HDP’nin şerefsiz bir üyesinin “PKK, Türkiye'yi ve Ortadoğu'yu güller bahçesine çevirmek için ortaya çıkmış barış ve halk hareketidir. PKK'nin öyle bir gücü var ki, sizi tükürüğüyle boğar" ifadesini kullandığı devirdeyiz.

İktidar sahipleri milletin mallarını 13 yıl boyunca “özelleştirme” adıyla yandaşlarına peşkeş çekmiş, kamunun eline geçmiş medya kuruluşlarını TMSF eliyle –devlet bankasından kredi kullandırıp aldıracak kadar- yandaşlarına pazarlamış, milletin tarafsız, hür haber alma kaynakları birer birer iktidar yanlısı yapılmıştır.

Gazete ve televizyonlar, patronları baskı altına alınarak sansürlenmekte, seçimlerde haksız rekabet yapılarak millet kandırılmaktadır.

İktidar sahipleri, aile ve yandaşlarının devletten beslenerek zenginleşmesini, hatta rant elde etmelerini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktadır.

Dünya Bankasının milyarlarca doları iktidarın gösteriş oyuncağı olarak duble yollara savrulmuş, “millî ve ağır sanayi” için bir çivi çakılmamış, rafineri, Telekom, demir-çelik eşe dosta ihale edilmiştir.

“Sandık”la iş başına gelen iktidar sahipleri, sandıktan çıkan iradeye rağmen, tatlı iktidar nimetlerinden vazgeçmemek için 7 Haziran’dan beri milleti oyalamış, “cumhur”un seçtiği “reis”, daha önce genel başkanı olduğu iktidar partisi yandaşlığından vazgeçmemiştir.

Yargı siyasî atak malzemesi yapılarak muhaliflere karşı kullanılır, kişi hak ve hürriyetleri kısıtlanır, bayramlar yasaklanır, insanlar aylarca tutuklu hapsedilir olmuştur.

İktidar sahipleri şimdi yine oy peşine düşerek, milliyetçiliğe soyunmuştur.

Müstemleke ülkesi gibi isyana kalkan teröristlerle Dolmabahçe’de müzakereye soyunulmasını bir dolaba koyup bir uygulayan iktidar sahipleri şimdi yine oy derdine düşmüştür.

Asil Türk milleti ve onun mümtaz gençliği;

Büyük Atatürk’ün gösterdiği yol tektir ve tecrübenin sonucudur.

Burada tarihî bir vasiyet olarak onun Gençliğe Hitabesi’ni arz ediyorum.

Çare, sizsiniz ve takdir sizindir!

 

“Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.

Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.

İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler.

Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.

Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”

-Gazi Mustafa Kemal Atatürk- (20 Ekim 1927)

 

Mustafa Önder

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa ÖNDER Arşivi
SON YAZILAR