Mistik Jakoben Tabuları!
Bazı insanlar, "yaşanan gerçekliği" bir kader gibi kabullenirler.
Bazıları ise bu durumun sebeplerini gece gündüz irdelerler…
Bazıları bir filmi, saatlerce seyrederler. Bazıları filmin her sahnesini ve sahne arkasını sorgularlar.
Birincilere seyirci, ikincilere araştırmacı denir.
Hikâyelerin de gerçeklerin de daha güzel olması için ikincilere ihtiyaç vardır.
Ahali "öküzün boynuzunda" tünerken; "dünya dönüyor" diyecek adamlara…
Bu tür adamlar, kolektif bir idealizme (mesela Ülkücülüğe) bağlanmadıkları takdirde yalnız kalırlar ve mutsuz olurlar.
Hatta böyle bir hareketin içindeyken bile yalnız kalabilirler. En azından müşterek mesai saatleri dışında öyledirler.
Ama en azından "engizisyon karşısındaki Galileo gibi" yalnız değildirler.
Bu sebeple, MHP, Ülkücü Hareket ve Devlet Bahçeli düşmanlarının provokatif saldırısına maruz kaldığım son iki gün içinde beni yalnız bırakmayan Ülküdaşlarıma teşekkür ediyorum.
***
BU KÖŞE "YAZ" KÖŞESİ!
"Gazete köşeleri, ilmi makaleler için uygun değildir!" şeklinde yaygın bir görüş vardır.
Kabul ediyorum. Ancak, serde Ülkücülük var ya...
Akademiyle halk arasındaki kopukluğa da itiraz ediyorum.
Akademiden "yaşanan gerçekliğin" sebepleri hakkında yeterince açık bir tez ortaya çıkmıyorsa…
Akademisyenler de herkes gibi aynı filmi seyretmek zorunda kalıyorsa…
Mesela, CHP'nin Atatürk'ten sonra neden "merkez partisi olmaktan çıkıp sola kaydığı" sorgulanmıyorsa…
Altı umdesinden biri "Milliyetçilik" olan bir hükümetin 1944'te neden Milliyetçileri yargıladığı, 1978'de neden "Milliyetçi Hareket"e karşı despotlaştığı merak edilmiyorsa…
Anayasal kavramlarla ve terimlerle oynamak mahzurlu olduğu halde Milliyetçiliğin yerine "Ulusçuluk, Ulusalcılık, Atatürk Milliyetçiliği" gibi terimler icat ediliyorsa…
Milliyetçilik, yani Nasyonalizm kasten ırkçılıkla (rasizm) ve etnikçilikle (irredantizm) karıştırılarak CHP'lilerin gönlüne MHP düşmanlığıyla HDP sevgisi aynı anda sokuluyorsa…
Ben, elbette bu tablonun nedenlerini köşemde sorgularım.
Bu tür sapmalar, tarihi travmaların ideolojik müktesebata galebe çalmasından kaynaklanır.
CHP'nin bugün yaşadığı problem budur.
Ege'deki CHP' oylarının Trakya'daki değişmez tablonun sebebi "Eğitim" değil, "Tarih"tir.
İçinde ve başında Şeyh Bedreddin'in de olduğu tarihi olaylardır.
***
"BENİM ŞEYHİM, SENİNKİNİ DÖVER!"
Ben ne "Bedreddin kötüdür" dedim. Ne de "Osmanlı'nın her yaptığı iyidir" dedim.
Ben Çelebi Mehmet'in Kazaskeri değilim.
Ama idealist, araştırmacı, akıllı ve mantıklı bir tarihçiyim.
Başkaları bakıp geçerken, bazıları okuyup geçerken ben "hal-i hazır"ı "mazi" süzgeciyle süzerim.
Bugünkü 15 Temmuz gibi, tarihte yaşanan ve toplumda iz bırakan olayların zamanla çok farklı etkileri olabileceğini, ortaya "yeni bir etnik grup" çıkarabileceğini daha önceki yazılarımda anlattım.
Çünkü önümüzde Osmanlı Tarihinden örnekler vardı.
Şeyh Bedreddin vakası vardı.
Tabii ki isyanı bilmeden, isyanın arkasındaki sebepleri bilmeden, Bedreddin'in fikirlerini bilmeden, isyana katılmış ve bastırılmış kitle psikolojisinin tarihi ve sosyolojik sonuçlarını analiz etmeden mesele tam olarak anlaşılamazdı.
Türkiye'ye 1924'te getirilen Şeyh Bedreddin'in kemiklerinin 1961'de Sultan II. Mahmut haziresinde defnedilmesinde siyasi bir mana aramak ne kadar doğru olur bilmiyorum.
Ama "Şeyh" ve "Sosyalist" kavramları bir araya geliyorsa, Sosyalist Nazım Hikmet, işi gücü bırakıp "Şeyh Bedreddin Destanı"nı yazıyorsa…
Onu da Sosyalist Genco Erkal, sahneye koyuyorsa…
Başkasının şeyhine, şıyhına internetten gece gündüz söven CHP'li troller "Şeyh"in adı "Bedreddin" olunca süt dökmüş kediye dönüyorsa…
Benim, bu konuda elbette yazacağım "şeyler" gündeme getireceğim "çelişkiler" vardır.
***
VE… MİSTİK JAKOBENLERİN HERETİK TABULARI…
Laiklik derken mangalda kül bırakmayan CHP, hangi şeyhlere ne kadar karşı olduğunu, hangi şeyhlere ne kadar yakın olduğunu açıklamalıdır.
"Türkiye şeyhler dervişler, mürit ve mürşitler ülkesi olamaz" diyen akıl ve mantık adamı Mustafa Kemal Atatürk'e rağmen hangi şeyhlerin, dervişlerin, mürit ve mürşitlerin "kullanılabilir" olduğunu bize anlatmalıdır.
Şeyh Bedreddin'in "yârin yanağından gayri her şeyde ortak" mottosunun, Atatürk'ün bütün ilkelerini, Büyük Nutuk'unu, söylev ve demeçlerini "sollayarak" CHP'nin "Sosyalist Enternasyonal"de biten "Milliyetçilikten kopuş" macerası üzerinde etkili olup olmadığını biri bize anlatmalıdır.
Cinayeti kim gördüyse o anlatsın.
"Başım belaya girer" diye şahitlikten kaçmasın.
Önce bu sentetik jakoben tabuları yıkılsın.
Benim yaptığım işte tam da budur.
Olanları sorgulayarak, olacaklar hakkında topluma ışık tutmaktır.
Bana bir "Sayısalcı" olduğum halde "Tarih"i ilk tercih yaptıran rahmetli Başbuğ'umun Ülkücü Tarihçiden beklediği de zaten budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.