Emperyalizmin hizmetkarı; “Şeyh-ül Şeytanlar”

   Osmanlı’nın son çağına damga vuran olayları hatırlayalım. Hatırlayalım, çünkü; bu vatan, Türk askerinin yüksek manevi değerlerini sömüren nifakçıları daha önce de gördü.

   Geçmişte yaşadığımız ihanetleri de bilelim. Bilelim ki;  Şeytana ruhunu satan Müslüman görünümlü Türk ve Türkiye düşmanlarına, fitne ve münafıklıkta rekor kıran FETO gibi hainlere, fırsat vermeyelim…

   ***

   Yıl 1807…

   Avrupa bitmek bilmez bir savaşla çalkalanıyordu. Bir yanda Napoleon’un önderliğindeki Fransa, diğer yanda İngiltere ve Rusya vardı. Napoleon, İstanbul’a elçi göndererek Rusya’ya karşı Osmanlı’nın yardımını istedi. Padişah III. Selim bu öneriyi kabul edince, İngilizler Türkleri savaştan caydırmak için İstanbul’a bir filo yolladılar.

   Padişah, Çanakkale boğazına siperler kazılıp toplar yerleştirilmesini ve filonun geçişinin önlenmesini emretti. Fakat asker, padişaha küskündü. III. Selim’in modern bir ordu kurmak için yaptığı reformlar askeri rahatsız etmişti. Asker özellikle üniformayı yadırgıyordu. Bağnaz din alimleri, “Padişah size ceket pantolon giydirdi. Bu gavur kılığını giyip gavura benzeyen, dinden çıkmış olur” diyerek askeri kışkırtıyordu. Bu yüzden ordu, Padişah’ın emrini görmezden geldi.

   İngiliz donanması, ciddi bir direnişle karşılaşmadan İstanbul önüne demirledi. Askerden hayır gelmediğini gören Padişah, bir ferman verip halkı göreve çağırdı. Çok kritik bir karardı bu. Gemiler kenti bombalarsa tüm İstanbul yanıp kül olabilirdi. Padişah, şehrin yok olması riskini göze almıştı. Tek soru, korku içindeki halkın fermana itaat edip etmeyeceğiydi.

   Halk fermana itaat etti, hem de umulmadık bir şevkle itaat etti. On binlerce gönüllü, kenti savunmak için seferber oldu. Sadece İstanbullular değil, çevre şehirlerin ahalileri de, akın akın silah depolarına koştular. Göz açıp kapayıncaya dek, iki bin adet topu deniz kıyısına taşıdılar; mevziler, barikatlar kurdular. Bu işte hem Türkler hem Rumlar canla başla çalıştı.

   Gençler, irili ufaklı yüzlerce kayıktan bir fedai donanması kurdular. Her kayığa bir fıçı barut yüklediler. İngilizler ateş açacak olursa, İngiliz gemilerine kamikaze saldırısı yapmayı deneyeceklerdi.

   Türklerin savaşmaya bu denli istekli oluşu, İngiliz amirali ürküttü. Devir, yelkenli gemiler devriydi; eğer rüzgar kesilecek olursa İngiliz filosu İstanbul önünde hareketsiz kalırdı. Bu da kıyıda bekleyen toplara ve sandallara kolay lokma olmak demekti. Amiral: Hazır yol yakınken çekip gitmek en iyisi, diye karar verdi. Demir alıp İstanbul’dan kaçtı.

   Ne var ki İngiltere’nin boyun eğdiremediği devlete, bağnazlar boyun eğdirdi. İngilizlerin kaçışının üstünden üç ay geçmeden, “softa imamların” dolduruşuna gelen Yeniçeriler, Kabakçı Mustafa önderliğinde isyan ettiler. Padişah kısa süre sonra katledildi. Yerine geçirilen zayıf karakterli kuzeni Mustafa’nın saltanatı kısa sürdü. Selim’e sadık askerlerin yaptığı ikinci bir darbe, Mustafa’nın sonunu getirdi.

   Tahta II. Mahmut geçti. Yeni padişah 19 sene sonra, halkın yardımıyla Yeniçeri kışlalarını topa tutacak; halkın askere yaptığı bir darbeyle, yani Vaka-ı Hayriye ile Yeniçeri ocağını fesih edecekti.

   ***

   Tarihi bilimsel kaynaklardan doğru öğrenseydi siyasiler; FETO gibi dini kullanarak örgütlenen, ekmeğini yediği ülkeye ihanet eden emperyalizmin hizmetkarı “Şeyh-ül Şeytanlara” fırsat ve imkan vermezlerdi.

   Sonsözü AKİF’in söylesin;

   Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

   Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

   Tarihi "tekerrür”  diye tarif ediyorlar;

   Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali BİLİR Arşivi
SON YAZILAR