15 Mayıs 1919 Perşembe: Ve işgal başlıyor...
Saatler tam 08.55’i gösterdiğinde Pasaport’a yanaşan Patris ve Atronitos gemilerinden çıkan Yunan Efzon Alayı Askerleri, İzmir’e, Müslüman Türk’ün “harîm-i ismeti”ne (mukaddes ocağına) ayakbastılar. Temistokles gemisi ise 5. Piyade Alayı’nı Punta İskelesi’ne çıkardı. Bunlar, Punta’dan ilerleyerek Kadifekale’yi işgal edeceklerdi.
ŞEHADETİN ŞEREFİ, İHANETİN BEDELİ-7
(İZMİR’İN İŞGALİ VE KURTULUŞUNDA YAŞANANLAR)
15 Mayıs sabahı, şehrin ileri gelenlerinden birçoğu Vali’nin odasında toplanmışlardı. Çoğu mitingden buraya gelmişti. Elli metre kadar ileride Sarıkışla’da durum Vilayet binasından oldukça farklıydı. 14 Mayıs gecesi şehri terkedemeyen subay ve astsubaylar, sayıları 400’ü geçmeyen askerle birlikte Ali Nadir Paşa’nın emri doğrultusunda burada toplanmışlar, adeta kurbanlık koyunlar gibi elleri kolları işgali bekliyorlardı.
Saat 00.06 sularında İzmir Körfezi girişinde Yunan birliklerini taşıyan gemiler görünmüşlerdi. 16 taşıma gemisi, yanlarındaki muhriplerin eşliğinde hızla Göztepe, Alsancak (Punta) ve Karşıyaka yönlerine doğru ilerliyorlardı.
Sarıkışla’daki subaylar ve astsubaylar yalnızca gemilerin dumanlarını saçarak gelişlerini seyretmekle yetiniyorlardı. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’nın düşman gemilerini gördükten sonra aldığı tek tedbir, Kolordu kasasındaki parayla Haziran ayı maaşını dağıtmak oldu. Hiç olmazsa bu paranın Yunanlıların eline geçmesini önlemiş olacaktı! Yunan birlikleri, Punta ve Pasaport’tan karaya çıktıkları sırada bile Ali Nadir Paşa kışlada subay ve erlere para dağıtmakla meşguldü!
Vali İzzet Bey’in odasında Yunan gemilerinin görünmesiyle birlikte büyük bir dalgalanma oldu. Yunanlılar ve Rumlar tarafından daha önce mimlenmiş bulunan Menemenlizade Muvaffak Bey gibiler, Vilayet binasından ayrılarak İtalyan Konsolosluğu’na sığındılar. Geri kalanlar ise Vali İzzet ile birlikte Yunan askerlerini makam odasında beklemeye devam ettiler. İşgal başladığı zaman, Yunan birliklerini getiren 16 taşıma gemisi dışında 30’un üzerinde savaş gemisi bulunuyordu. Bu gemilerin ülkelere göre dağılımı şöyleydi:
Yunanistan: Averof, Lenon, Kılkış, Lemmos, Aeles, Neagenes, Thetis.
İngiltere: Iron Duke, Adventure, Mimosa, Centtaur, M. 29 Monitoru, M. 22 Monitoru.
İtalya : Vittorio Emanuelle, Duilio, Artigliera.
Fransa: Ernest Renan, Ile de France, Paris, Lorraine.
Amerika: Arizona, Dyer, Manley, Englewood.
Yunan birlikleri bu savaş gemilerinin desteğinde karaya çıkarlarken bir gün önce Amaltia Matbaası’nda bastırılmış olan Albay Niko Zafiriu’nun bildirisi de İzmir halkına dağıtılmaya başlanmıştı. Yunan İşgal birlikleri Komutanı Zafiriu bildirisinde, “İzmir ve Türkiye topraklarının üç bin yıldır türlü sebeplerle Yunanistan’a bağlı olduğu”ndan (Megali İdea) bahsediyor, “bütün halkın refahını sağlayacağını” söylüyordu:
“Müttefiklerin (İtilaf Devletleri) izniyle hareket eden hükümetimden aldığım emir gereğince, İzmir ve dolaylarının işgaline başlıyorum. İşgalden maksat, mevcut kanunların iyi korunması ve desteklenmesiyle, bütün halkın refahını sağlamaktır. Üç bin yıldan beri Yunanistan’a türlü sebeplerle bağlı bulunan bu topraklar hakkında, durumu görüşmekte olan devletlerin bu konuda vereceği kararlardan önce ilhak etmek düşüncesi ve maksadı katiyyen yoktur.
Eskisi gibi görevlerine devam edecek olan mülki ve dini kurumlardaki memurların işlerini yapmaları ve kolaylaştırmaları, asayişin sağlanması konusunda, istedikleri zaman askeri kuvvetlerimizin yardımına başvurabilirler. Askerlerimizle, doğrudan doğruya temas kuracak olanların dini inanışlarına, geleneklerine, göreneklerine ve adetlerine tamamen saygılı davranılacağına emin olsunlar.
Komutanlığın kapısı, yapılacak şikâyet ve müracaatlara, şefkatle dinlenilmek üzere daima açıktır. Herkesin sükûnetle işi ve gücüyle uğraşarak, güzel vatanları hakkında, görüşme halinde bulunan devletlerce verilecek kararı itimat ile beklemelerini, ırk ve mezhep ayırmaksızın memleket halkına tavsiye ederim.”
İZMİRLİ RUMLAR KUTLAMA YAPIYOR
İşgal birliklerini taşıyan gemiler Yenikale açıklarında görülmezden çok önce, Kordonboyu ve Pasaport dolaylarını binlerce Rum ve Yunan uyruklu doldurmuştu. Hepsinin ellerinde, yakalarında, ağaçlarda, havagazı direklerinde büyüklü küçüklü Yunan bayrakları bulunuyordu. Frenk mahallesindeki evlerde, Kordon’daki gazino, kahve, ticarethane ve otellerde yine binlerce, on binlerce Yunan bayrağının asılmış olduğu görülüyordu. Her yaştan Rum kızlarının üzerinde, mavi-beyaz Yunan bayrağı renklerindeki kumaştan dikilmiş elbiseler vardı.
Yaklaşık dört yüz yıldır Müslüman Türklerle bir arada, her türlü hakka sahip Osmanlı Devleti’nin vatandaşı olarak yaşayan Rumlar, işgali bayram havasında karşılıyordu…
Bir bando durmadan Yunan marşları çalıyor, Metropolit Hrisostomos ve diğer papazlar işgal birliklerinin karaya çıkmasına yardımcı olmak için Pasaport’ta rıhtıma yanaştırılmış şatların (sığ sularda yük taşımakta kullanılan, altı düz, hafif tekne) önünde bekliyorlardı. Yanlarında İzmirli Rum gazeteciler, elleri çiçek ve bayrak dolu Rum kızları, Yunan Kızılhaç sandıklarından çıkan silah ve giysilerle donanmış Rum gençleri yer alıyordu. Kalabalığın merkezini de Metropolit Hrisostomos ve yanındakilerin bulunduğu Kramer Oteli’ne yakın bu nokta oluşturuyordu. Başta Kramer Oteli olmak üzere sırayla bütün binalar, pencerelerine, balkonlarına, çatılarına kadar salkım saçak Rumlarla doluydu. Ayrıca, binaların ön cepheleri defne dallarıyla süslenmişti.
15 MAYIS 1919 PERŞEMBE: İŞGAL VE İHANET KOL KOLA
Saatler tam 08.55’i gösterdiğinde Pasaport’a yanaşan Patris ve Atronitos gemilerinden çıkan Yunan Efzon Alayı Askerleri, İzmir’e, Müslüman Türk’ün “harîm-i ismeti”ne (mukaddes ocağına) ayakbastılar. Temistokles gemisi ise 5. Piyade Alayı’nı Punta İskelesi’ne çıkardı. Bunlar, Punta’dan ilerleyerek Kadifekale’yi işgal edeceklerdi.
İşgal fiilen başlamıştı artık… Liman’daki bütün gemiler, Rumlara ait fabrikalar, başta Aya Fotini olmak üzere tüm kiliseler, düdükleriyle, çanlarıyla bu “mutlu dakikayı” kutluyorlardı. Birbirine sarılıp sevinçten ağlaşanlar, toplu halde horon, halay çekenler vardı…
Faaliyetlerini aşağıda ayrıntılı olarak ele alacağımız İzmir Metropoliti Hrisostomos ve yanındaki din adamları, karaya çıkartılan Yunan bayrağını, önünde diz çöküp ağlayarak öptüler. Geleneksel tuz ve ekmek sunma töreninden sonra, Efzon Alayı, Metropolit Hrisostomos tarafından takdis edildi. Karaya çıkan Efzon Alayı, aldığı emir gereğince Konak yolu ile Kokaryalı (Güzelyalı)-Göztepe yönüne yürüyüşüne geçmeden önce, Başbakan Venizelos’tan gelen bir mesaj okundu. Venizelos bildirisinde, “işgal birliklerinin taşkınlık yapmamalarını, İzmir’deki Türk, Yahudi, Ermeni toplumlarıyla Avrupalılara iyi davranılmasını” istiyordu.
HRİSOSTOMOS İSİMLİ BİR SÖZDE DİN ADAMI
Yunanistan’ın bölgeye asker çıkarmasının ardından metropolitler ve papazlar da işgal kuvvetleriyle işbirliği içerisindeki çalışmalarını arttırırlar ve özellikle bölgelerindeki İtilaf Devletleri subaylarından büyük destek görürler. Bu gayeye yönelik olarak gayret gösterenlerden birisi de İzmir Metropoliti olan Hrisostomos’tur. Daha bir gün öncesinden kışkırtıcı açıklamalarda bulunarak tansiyonu iyice yükselten ve ortamı geren Hrisostomos, Yunan askerlerini dualarla karşılayarak onları kutsar, işgal komutanı tarafından halka bir beyanname dağıtılırken “ablak yüzlü, kara sakallı Hrisostomos kara ve geniş cübbesi içinde biraz sonra yöneteceği dinî ayinin heyecanını yaşar” ve onları önce kutsar ve kutlar, ardından altın bir tepsi içerisinde getirilen tuz ve ekmeği de işgal birliklerinin Komutanı Zafiriu’ya sunar. Hrisostomos burada Yunan askerlerine hitaben yaptığı konuşmada da şunları söyler:
“Asker evlatlarım, Elen çocukları, bugün ecdat topraklarını yeniden fethetmekle İsa’nın en büyük mucizesini gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı içerseniz cennet size o kadar yakın olur. Türk’ün kanını içmek sevaptır. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım.”
Gözyaşları içerisinde Yunan bayrağını öpen, yüzüne gözüne süren ve haç çıkaran Hrisostomos ve beraberindeki diğer papazlar burada Yunan askerleri için İncil’den “Diriliş suresini” de okurlar.
Hrisostomos daha sonraki dönemde de “Feslileri öldürün” diyerek Türklerin katledilmesi için çağrıda bulunur ve böylece fitilin ateşlenmesinde de öncü olur. Hrisostomos’un “Türk kanı içilmesi” konusunda yaptığı çağrılar Yunan işgalinin devam ettiği günlerde Ege bölgesinin farklı noktalarında Rum çetecilerinin ve Yunan askerlerinin de sıkı sıkıya sahiplendikleri bir ilke hâline gelecek; binlerce Müslüman Türk acımasızca katledilecektir.
Hrisostomos öylesine Müslüman ve Türk düşmanlığı ile dolu bir adamdır ki; Seydiköy’de kilisede yaptığı bir konuşmada da Türklere olan kinini “Yakında Türklerin leşleriyle kuyuları dolduracağız.” diyerek gösterecektir.
Bölgede görev yapan papazlar, Yunan askerlerine destek vermek istemeyen yerli Rumlardan bazılarını da kazanabilmek amacıyla kiliselere toplarlar. Bu insanları, Yunan askerlerini kendilerinin davet ettiği ve şimdi de yardım edilmesi gerektiği konusunda kışkırtırlar. Aforoz listeleri hazırlayıp halkı zorlarlar ve aforoz edilenlerin bir daha kiliselere giremeyecekleri yönünde baskı da yaparlar.
Hrisostomos aynı zamanda, Küçük Asya Cemiyeti aracılığıyla yayımladığı bir bildiriyle “15- 50 yaş arasındaki Rumların ve Ermenilerin Yunan ordusuna katılmasını” talep eder ve “aksi davrananların cezalandırılacaklarını” bildirir.
Hrisostomos’un elbette bir din adamına yakışmayan bu tür hareketleri, Türkler arasında büyük bir kızgınlığa yol açacaktır. Hrisostomos bu ve bundan önce yaptıklarının bedelini çok ağır bir şekilde ödeyecektir. Onun “akıbeti” bu dizinin sonunda ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.