Hedef: Türk kimliğini koruyarak çağdaşlaşma
ATATÜRK’E GÖRE ÖĞRETMENLER VE MİLLİ EĞİTİM -2
Her eğitim politikası programı, belirli amaçları esas alır. Bu amaçlar, aslında eğitim dışı alanların gereklerine göre tespit edilir. Bu eğitimin sosyal ve kültürel işlevi oluşundan ileri gelir. Atatürk’ün yeni eğitim politikası programı da belirli hedeflere ulaşmayı, kendine temel amaç olarak almıştır.
Daha Milli Mücadele’nin ilk yıllarında, Atatürk’ün Türkiye’nin çağdaşlaşması için her şeyden önce “cehaletin izale edilmezi” (bilgisizliğin ortadan kaldırılması) ve eğitiminin geniş halk kitlelerine yayılması zorunluluğu üzerinde ısrarla durduğunu görüyoruz.
Henüz vatanın büyük bir kısmı düşman işgali altında iken, 1 Mart 1922’de TBMM’nin 3. Toplantı Yılı’nı açarken yaptığı konuşmada Atatürk, “ülkenin asli sahibi ve toplumun esas unsuru olan” geniş köylü kütlesinin “nur-u maariften mahrum” (milli eğitimin ışığından yoksun) bırakıldığını anlattıktan sonra, bütün köylülere okuma, yazma ve “dört işlemi” öğretmenin, ayrıca “vatanın, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar” coğrafi, tarihi vs. bilgi ile donatılmalarının “milli eğitim programımızın ilk hedefi” olması gerektiğini vurguluyordu. Bunun yeterli olmadığını, en ileri düzeyde aydınlar ve uzmanlar yetiştirecek yükseköğretim kurumları kurmanın, “milletin dehasını ve milli kültürü” geliştirmenin hayati önemini anlatıyordu. Mesleki ve teknik öğretim de her alanda gerekli meslek mensuplarını yetiştirmeli idi. Atatürk’ün eğitim ve gençliğin yetiştirilmesi yani milli eğitim amaçları olarak belirlediği hususları ana hatları ile şu şekilde sıralamak mümkündür:
KARAKTER SAHİBİ KUŞAKLAR
1. İnsanlar “tebaa” olmaktan kurtarılmalı, demokratik bir rejim içerisinde hür iradelerini kullanabilecek bireyler, vatandaşlar haline getirilmelidir.
2. Milli eğitim kurumları, “müspet bilimler temeline dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar, beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış”, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür”, “yüksek ahlâk ve karakter sahibi kuşaklar” yetiştirmelidir.
3. Milli eğitim, Türk milletini daha güçlü, daha varlıklı yapmanın aracıdır. Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma idealinin gerçekleştirilmesinin yoludur. Değişen dünya şartları, ilerleyen bilim ve teknoloji karşısında gerekli atılımları dinamik şekilde yapabilmenin temel şartıdır.
4. Eğitim, milli birlik ve bütünlük duygusunu pekiştirmelidir. Türk İnkılâbı’na bağlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu değerlerini benimsemiş yurttaşlar yetiştirmelidir.
5. Milli eğitim, gençlerimize, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü her türlü tehlikeye karşı koruyup savunmak bilinci ve azmini vermelidir. Türk milletinin varlığına, birliğine, bağımsızlığına, haklarına yönelebilecek tehditler karşısında, gençlerimizi uyanık ve duyarlı kılmalıdır.
6. Eğitim, bir yandan Türk milletinin milli, ahlaki, manevi ve kültürel değerlerinin ayakta kalmasını, milli kültürümüzün gelişmesini, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlamalı; öte yandan Türk İnkılâbı’nın ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinin doğru anlaşılabilmesi, gelecek kuşaklara öğretilmesi, yenileşme ve çağdaşlaşmanın başarılması konularında kendisine düşen görevi yerine getirmelidir.
7. Milli eğitim, gençlerin daha erdemli, daha bilgili yetişmelerine hizmet etmelidir. Her bireyin, ailesine, mensup olduğu millete ve insanlığa daha yararlı hale gelmesini sağlamalıdır.
8. Eğitim gençleri daha verimli ve yaratıcı hale getirecek bilgi, beceri ve davranışlar kazandırmalı, kişiliği ve girişimci gücünü geliştirmelidir. Kişilerin daha mutlu olmalarına ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunmalarına imkan hazırlamalıdır. Her alanda ihtiyaç duyulan nitelikli insan gücü yetiştirilmelidir.
Bilim adamları tarafından Atatürk’ün yolu, Atatürkçü Düşünce Sistemi, “milli bir çağdaşlaşma ideolojisi” veya “modernleştirici milliyetçilik” olarak tanımlanmaktadır. Bu iki husus birbirleriyle çelişmez, birbirlerini tamamlar. Türk milletini, kökleri tarihin derinliklerinde, dalları göklerde ulu bir çınar ağacına benzetebiliriz. Bu çınar ağacı, kökleri ile tarihimizin derinliklerinden beslenirken, dalları ile daima daha yükseklere uzanacaktır. Çağdaşlaşmak, yenileşmek, ışığa, aydınlığa, uygarlığa doğru ilerlemek, milli benliğimizden uzaklaşmak demek değildir. Türk milleti, Atatürk’ün önderliğinde, hem “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne yükselme” amacına erişmek için atılımlara girişmiş, hem de “milli benliğine” kavuşarak Türk olmanın sevinç ve övüncünü duymuştur.
TAKLİT YOK
Atatürk, “Türk kimliğini koruyarak çağdaşlaşma” şeklinde ifade edebileceğimiz bir modeli benimsemiştir. Bu model, tarih, coğrafya, jeopolitik ve sosyolojik gerçeklere uygundur. Çağdaş değerlerle de örtüşen bir modeldir. 1925 yılında kendisi ile söyleşi yapan Amerikalı Gazeteci Mis Ring’in, “artık zaferi kazandınız, inkılaplar yapmaktasınız. Acaba Türkiye hangi bakımlardan Amerikanlaşacaktır?” şeklindeki sorusuna şu cevabı vermiştir: “Türkiye bir maymun değildir! Ne şunu, ne bunu taklit etmeyecektir. O sadece özleşecektir.”
Atatürk’ün daha savaş yıllarından itibaren gündeme getirdiği milli eğitim politikası ve programının ana amaçları da bütünüyle bakıldığında bu hedefi gerçekleştirecek nesiller, gençler yetiştirmeye dönüktür. Yani milli eğitim; ailesini, vatanını, milletini seven ve yüceltmeye çalışan (Türk milliyetçisi) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen, bilimsel ve hür düşünme gücüne sahip, insan haklarına saygılı, hür ve demokratik bir ülkenin vatandaşında bulunması gereken niteliklere kavuşmuş, kişiliği ve yetenekleri gelişmiş “iyi insan”, “iyi vatandaş” yetiştirmekle görevlidir.
Görüldüğü üzere Atatürk’ün yeni eğitim politikası programı da, belirli hedeflere ulaşmayı, kendine temel amaç olarak almıştır. 1 Kasım 1937’de TBMM’nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplanma Yılı’nı açarken yaptığı konuşmasında yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız milli eğitim ve kültür politikalarındaki temel amaçlarını şu cümlelerle özetlemiştir:
“Arkadaşlar,
Büyük davamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.
Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz.
Bu teşebbüste başarı, ancak esaslı bir planla ve en rasyonel tarzda çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple okuyup yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak; memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumları yaratmak; işte bu önemli umdeleri en kısa zamanda temin etmek, Kültür Vekâlet’inin üzerine aldığı büyük ve ağır mecburiyetlerdir.
İşaret ettiğim umdeleri, Türk gençliğinin dimağında ve Türk milletinin şuurunda daima canlı bir halde tutmak, Üniversitelerimize ve yüksekokullarımıza düşen başlıca vazifedir.
Bunun için memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalaa ederek; Garp (Batı) Bölgesi için, İstanbul Üniversitesi’nde başlamış olan ıslahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyet’e cidden modern bir üniversite kazandırmak; Merkez (Orta) Bölgesi için, Ankara Üniversitesi’ni az zamanda kurmak lazımdır. Ve Doğu Bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversiteyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden fiiliyata geçilmelidir.
Bu hayırlı teşebbüsün, Doğu vilayetlerimizin gençliğine bahşedeceği feyiz, Cumhuriyet Hükümeti için ne mutlu bir eser olacaktır.
Tavsiye ettiğim bu yeni teşebbüslerin, eğitmen ve öğretmen ihtiyacını ziyadeleştireceği şüphesizdir. Fakat bu cihet, hiçbir vakit işe başlama cesaretini kırmamalıdır. Vekâletin geçen yıl içinde bu yönde yaptığı tecrübeler çok ümit verici mahiyettedir.”
YARIN: Milli eğitimde başlıca esaslar ve ilkeler
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.