ALLAH SADACE KENDİSİ İÇİN KESİLEN KURBANLARI KABUL EDER
Kurban, insanın Allah'a yaklaşmasına ve O'nun rızasını kazanmasına vesile olan bir ibadettir. "Kurban" kelimesinde bu mana vardır. İnsan kurban kesmekle İbrahim aleyhi'sselâm gibi Allah'a ve O'nun emirlerine bağlılığını, gerekirse O'nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa katlanacağını göstermiş olur.
Niyetül Müminu Hayrun Mim Amelihi (müminin niyeti amelinden hayırlıdır)
Değerli müminler, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her şeyde esas olan iyi niyettir. Kurbanda da böyledir, iyi niyet ve ihlâs esastır. Bakınız bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor :
“len yenâlallâhe lühûmuhâ velâ dimâühâ velâkin yenâlühü ttegvâ minküm…” "Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır." (Hacc, 37.)
Esasen Allah Teâlâ ancak takva sahiplerinin yapmış oldukları ibadetleri kabul eder. Mâide sûresindeki şu ayet-i kerimeler bu konuyu bir örnek vererek açıklıyor. Allah Teâlâ buyuruyor:
(Resûlüm!) Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek haberini oku: Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı (Hâbil koç, Kâbil ekin sunmuştu) da onlardan birinin (Hâbil’in)ki kabul olunmuş, (gökten inen ateş, onun kurbanını yakmış) diğerininki kabul olunmamıştı. O (kurbanı kabul olunmayan Kâbil, bu durumu kıskanarak kardeşine): “Seni mutlaka öldüreceğim.” demişti. (Hâbil de): “Allah, ancak kendisinin emrine uyan/ karşı gelmekten sakınanlardan/takva sahiplerinden (kurbanı) kabul eder.” demişti. “Andolsun ki beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Mâide, 27-28.)
Kabil’in Kurbanı Niçin Kabul Edilmedi?
Ademin oğulları Rablerine bir kurban takdim etmişler, birinin sunduğu kurban kabul edilmiş, ötekisininki hüsnü kabul görmemişti. Çünkü birisi ihsan ehliydi. O Allah’ı görüyormuşçasına Ona kulluk şuuru içindeydi. Malının en güzelini, Allah’a lâyık olanını kurban etmiş, ötekisi de en değersizini kurban etmişti. Habil mülkün sahibinin bilincinde olarak kurbanda bulunmuş, en iyisini sunmuştu. Verdiğinin daha güzeliyle kendisine mukâbelede bulunulacağının güvencesi içinde kurban sunmuştu. Kabil ise mülkü kendisinin zannederek, mülkün sahibine karşı bir güvensizlik duygusu içinde kurban takdim etmişti. Onun içindir ki görünüşte birbirine benzeyen ama niyet olarak birbirinden çok farklı olan bu amelden birisini kabul eden Allah, ötekisini kabul etmemişti. Doğal olarak kurbanının kabul edilmeyişini gören Kabil’in hemen hatasını anlayıp tevbe etmesi ve durumunu düzeltmesi gerekirken öyle yapmamış kardeşini kıskanmış haset etöiştir. Yâni Allah’ın takdirine karşı gelmiş ve asilerden olmuştur. Tıpkı Allah’ın emrine kafa tutan, Adem’e secde etmeyen şeytan gibi. Evet bildiğimiz kadarıyla tarihte ilk hasit-haset eden şeytandır, ikincisi de Kabil’dir.
Kardeşini kıskanan Kabil Habil’e; “Andolsun ki seni öldüreceğim” der. Kardeşi sorar ona: Beni niye öldüreceksin? O der ki senin kurbanın kabul edildi, benimki kabul edilmedi. Bunun üzerine Habil der ki, Allah ancak muttakilerin (Allah’tan korkanların ve Allah’a olan sevgilerinden dolayı), kendisine karşı kulluğunun bilincinde olanların kurbanını kabul eder. Yâni bu konuda benim bir suçum yoktur, yetkim de yoktur. Sen bunu kendin istedin, kendin hak ettin. Bu konuda beni suçlayacağına tövbe istiğfar et. Allah tevvâbürrahimdir.
Görülüyor ki, kurban kesenlerden biri iyi niyeti ve Allah'tan korkması ve O’nun rızasını kazanmak düşüncesi sebebiyle sunduğu kurban kabul görmüş, diğeri ise kötü niyeti sebebiyle kurbanı kabul edilmemiştir.
Sevgili Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Âmellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur." (Buhari, Bed'ü'I-Vahy, 1.) Bunun içindir ki kesilecek kurbanlarda sadece Allah rızasını gözetmek ve kurbanı İslâmi usullere göre kesmek ve etini yine İslami usullere göre dağıtmak gerekir.
Muharrem Günay SIDDIKOĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.