TARİHİN HAKLI ÇIKARDIĞI LİDER TÜRKEŞ
Türklük ve Türk Dünyası denince, her Türk’ün aklına Alparslan TÜRKEŞ gelmelidir. Çünkü Türk Dünyası’nda O’nun gibi Türklüğe his ve heyecan veren lider ve fikir adamı çok az yetişmiştir. O’nun fikir ve düşünceleri 1944’lardan beri Türklüğün yoluna ışık tutmaktadır. Sayın TÜRKEŞ, Türk Devlet Başkanlarında bulunması gereken, alplik, bilgelik, erdemlilik, cömertlik, gönül adamı olmak, İleri görüşlülük gibi özellikleri üzerinde toplamış bir liderdi. O, Oğuz Han, Çiçi Han, Bilge Kağan, Tuğrul BEY, Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed Han, Yavuz Sultan Selim veAtarürk gibi “Bilge Liderler ve Başbuğlar” zincirinin son halkalarından birisidir.
Türkeş, henüz öğrencilik yıllarında iken; Dünya üzerinde yaşayan milletler ailesinin en şerefli ve en büyük üyelerinden birisi olan Türk Milleti’ nin varlığını sürdürebilmesi ve tarihteki şanlı yerini tekrar alabilmesi için yeni bir mücadeleye atılmasının gereğine inanmıştı. Gerek askerlik gerekse siyasi hayattaki mücadelesi onun bu inancının eseridir.
Merhum TÜRKEŞ, henüz öğrencilik yıllarında iken; Dünya üzerinde yaşayan milletler ailesinin en şerefli ve en büyük üyelerinden birisi olan Türk Milleti' nin varlığını sürdürebilmesi ve tarihteki şanlı yerini tekrar alabilmesi için yeni bir mücadeleye atılmasının gereğine inanmıştı. Gerek askerlik gerekse siyasi hayattaki mücadelesi onun bu inancının eseridir.
Başbuğ Türkeş' in hedefi: " Türk Milleti'ni çağlar üzerinden sıçratarak, ilimde, teknikte, ahlakta ve maneviyatta bütün milletlerin en ön safına geçirmekti." O' da Atatürk gibi : "Az zamanda çok işler başarmak"tan yana idi. O bu mücadelesinde " İslam iman, ahlak ve faziletine, Türk kültürüne ve Türklük şuuruna " dayanıyor; Türk Milletine inanıyor, güveniyor ve şöyle diyordu : "Türk milletinin binlerce yıllık tarihi boyunca yenilmez olmasını sağlayan ve bu güne kadar her felaketin üstesinden gelerek, her tehlikeyi çiğneyip üstüne çıkmasını sağlayan bazı milli vasıfları, gelenekleri ve inançları vardır; karakteri vardır. Bunların başında: "asla yenilmeyi kabul etmemek, asla mağlup olmayı kabul etmemek, boyun eğmeye ve mağlup olmaya karşı çıkmak" görüşü ve karakteridir. Teslim olmayı ret, mağlup olmayı ret yenilmezliğin sırrıdır. Durum ne kadar karanlık olursa olsun, ne kadar imkânsızlıklar içerisinde bulunursak bulunalım, asla yenilmeyi kabul etmemek, asla teslim olmayı kabul etmemek Türklüğün ezeli şiarıdır." Sizlere kolay bir başarı vaad etmiyorum. Kısa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çıkmasınlar. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karşımıza menfaat teklifleri, tehditleri ve daha bir yığın engel çıkacaktır. Bu çetin yola dayanabilecekler, bizimle gelsinler. Cesur olanlar, kuvvetli olanlar, gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar.
Bu hareketi sırtladık, hedefe doğru yürüyoruz. Bana bu şerefi verenlere teşekkür ederim. Düşüncelerimizden taviz vermeden sapmadan yürüyoruz. Eğilmeden, eskisinden daha hızlı olarak hedefe koşuyoruz. Bizler, geçici ikballere, menfaatlere yenilmedik. İnanmış kişiler yenilmez. Bu ruh ve şuurla gidiyoruz. İstikbale inanarak ve güvenerek bakiniz. Hedefin alınacağından asla şüphe etmeyin.
Kosan elbet varır, düsen kalkar,
Kara tastan su damla damla akar.
Birikir, sonra bir gümüş göl olur.
Arayan hakki en sonunda bulur.
Merhum TÜRKEŞ, bir iman ve ahlak abidesiydi. O, "Türk milletine Bizans'tan geçme gevşeklik, laubalilik, dedi -kodu, fitne fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklamamak, rastgele laf söylemek gibi kötü huy ve hastalıklara şiddetle karşı çıkar ve "Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz; her şeyden önce yüksek vasıflı Türk olmaya mecbursunuz" derdi. Başbuğumuzun bu sözleri her ülkücü ve MHP'linin kulağına küpe olmalıdır.
Türkeşe’e göre, “Ülküler adım adım gerçekleşir. Ülkülerin gerçekleşmesi yolunda bir takım hedefler vardır. Türk tarihinde bu hedefler her zaman olmuştur ve “Kızılelma” sözüyle ifade edilmiştir. “Kızılelma” ülkü yolunda kat edilmesi gereken mesafeyi, alınması gereken hedefi gösterir. Ülküler, bir insanın ömrü içinde gerçekleşmeyebilir. Fakat milletin hayatı içinde bu hedeflere varılabilir. Şunu hatırdan çıkarmayınız ki, ülküsüz insan çamurdan farksızdır” (Türkeş, 9 ışık,1978, s.146).
Türk milliyetçiliği hareketinin merhum lideri Alparslan Türkeş; Türkçülük ve milliyetçilik anlayışımızı aşağıdaki şekilde açıklamıştır:
“Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız; manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuvar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının komünist ırkçılığın, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız (Türkeş, 9 IŞIK, s.59).
“Türk Milliyetçiliği ne demektir? Türk Milliyetçiliği, Türk Milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun, müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir. Türk Milliyetçiliği insani duygularla beslenen bir anlayıştır. Türk Milliyetçiliği kin ve garazı esas almayan, sevgiyi esas alan bir düşünce tarzıdır. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanını sevmek ve milletinin tehlikelere karşı korunması için her fedakârlığı göze almak duygusu ve düşüncesidir (Türkeş, 1978, 9 Işık, s.88).
Türkeş’in Türk Cihan Hâkimiyeti, Nizâm-ı âlem ve Türklerin dünya barışına ve medeniyetine katkıları hakkındaki görüş ve düşünceleri ise şöyledir:
“Türklük beşeriyet için müspet ve ilâhi bir misyona sahiptir (Türkeş, 9 ışık, 1978, s. 77). Türk milletinin insanlık tarihinde ve medeniyet hayatında daima üstün bir yeri ve vazifesi olmuştur. Türk milleti içine kapanık, cihan ve insanlık bütünlüğünden tecrit edilmiş bir hayatı kıtalar üzerinde “Cihan Devletleri” kurarak yüzyıllar boyu sürdürmüştür. Yoğun bir medeniyet kuruculuğu ve taşıyıcılığı yapılmış hak, adalet ve nizam fikri, teşkilatçılık üstünlüğü ile insanlığın hayatına daima müspet yön verilmiş mutluluklar sağlanmıştır” (Türkeş, 1978, s. 76-77). Tarihte 8 büyük “Cihan devleti”nin 3’ü Türkler tarafından kurulmuştur. Bunlar ”Cengiz İmparatorluğu”, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu” ve Osmanlı İmparatorluğu” dur. 8 imparatorluk kuran 5 milletten biri olan Türkler, tek başına 3 imparatorluk kurduğu halde, onları 4’ü ancak 5 imparatorluk kurabilmişlerdir (Türkeş, 1978, s. 162).
Türk devletinin ilkesi ve Türk milletini ülküsü Cihan Sulhu ve Nizam-ı âlem temininde tecellî etmiştir. Nizam, adalet ve barış ülküsü ile cihad eden bir millet şüphesiz başka kavim, din ve ırklara düşmanca davranmazdı, onun için de davranmamıştır. Katliam (Jenosit) Türk tarihinde mevcut değildir. İspanya’dan kovulan Yahudi, ülkesini kaybeden Polonyalı, mezhebi horlanan Rus (Malakan) Osmanlı Türk devletine sığınmış, himaye ve adalete mazhar olmuştur. Böyle bir tarihin eseri olan Türk cemiyetinde başka din veya ırka mensup kimseleri imha etmek gibi bir düşüncenin tatbiki mümkün değildir (Türkeş, 1978, s.124).
Hak, Kuvvetlinin Değil, Haklınındır
Her türlü emperyalizme, komünizme, faşizme, insanın insanı sömürmesi demek olan kapitalizme, haksızlığa ve zulme karşı savaş açan Türkeş her zaman haktan ve adaletten yana olmuş lekesiz ve gölgesiz bir adalet anlayışının yurtta ve dünyada tesis edilmesini savunmuştur. Dünya üzerindeki milletler mücadelesine dikkat çeken Türkeş’e göre:
“Milletlerin birbirinden merhamet ve şefkat umarak yaşamaları mümkün değildir. İnsanlar gibi milletler de kendi güçlerine ve kendi çalışmalarına güvenmek zorundadırlar. Bir milletin çıkarlarını koruyabilmesi ve kendi insanlarını refahlı, huzurlu, güven içinde yaşatabilmesi her şeyden önce, kendisinin çalışmasına ve güçlü olmasına bağlıdır. Dünya üzerinde çok eskiden beri hüküm sürmüş olan ilke ve kanun bu gün de yine hüküm sürmektedir. Bu ilke, bu kanun milletler arası münasebetlerde “Hak kuvvetlinindir” kanunudur. Haklı olanın kuvveti yoksa hakkını alması, hakkını saydırması mümkün olmamaktadır. Eski çağlarda da mümkün olamamıştır. Bugünkü dünya üzerinde de mümkün değildir (Türkeş, 1978,25).
Âlemin nizamının –Nizâm-ı âlem’in ve dünya barışının ancak hak ve adalet üzerine inşa edileceğine dikkat çeken Türkeş, bu konuda şu görüşlere yer vermiştir:
“Biz her şeyden evvel hakka, adalete saygılı ve hakkın, hukukun hâkim olacağı bir toplum düzeni istediğimiz gibi, hakkın, hukukun ve adaletin gölgesiz bir şekilde hüküm süreceği bir dünya nizamı kurulmasını da istemekteyiz. Bütün milletlere, bütün insanlara sadece hak, hukuk ve adalet esasları ile muamele sağlayacak münasebetleri bu esasa göre yönetecek bir düzenin kurulmasını istemekteyiz. Böyle bir düzenin gelmesini dilemekteyiz. Fakat bizim bu iyi niyetlerimiz, bu iyi dileklerimiz, bu gün yeryüzünde hükmünü icra etmekte olan hak kuvvetlinindir ilkesini değiştirmeye yetmemektedir. Bunu değiştirebilmemiz için de millet olarak bizim güçlü, sözünü gerektiği zaman her yerde kabul ettirebilecek bir varlık haline gelmemizle ancak mümkün olur” (Türkeş, 1978, 28-29).
Hak, Hakikat Yolu Allah Yolu’na Çağırmıştı
Türk milletini hak yoluna, hakikat yoluna çağıran ve hareketin adını “Yeniden maneviyata dönüş olarak “ ilan eden Alparslan Türkeş, medeniyetlerin para ile değil, ilimle, imanla, ahlakla kurulduğuna ve medeniyetlerin parasızlıktan değil; ilimsizlik, imansızlık ve ahlaksızlıktan çöktüğüne dikkat çekmiş ve Türk milletini Allah yoluna çağırmıştır:
"Ben, Türk Milleti’ni, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet ve hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlaktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum. Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası Hak yolu, hakikat yolu, Allah Yolu’na Çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum: Yeniden Maneviyata Dönüş " (Türkeş, 1978,s. 187). Yolumuz hak ve hakikat yoludur. Bu ülkede teknik üniversitelerin, fen fakültelerinin laboratuvarları ile yüksek ilâhiyat akademilerinin koridorları birleştirilmelidir (Türkeş, 1978, s.188).
“Türk Milliyetçiliği ne demektir? Türk Milliyetçiliği, Türk Milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun, müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir. Türk Milliyetçiliği insani duygularla beslenen bir anlayıştır. Türk Milliyetçiliği kin ve garazı esas almayan, sevgiyi esas alan bir düşünce tarzıdır. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanını sevmek ve milletinin tehlikelere karşı korunması için her fedakârlığı göze almak duygusu ve düşüncesidir…(Türkeş, 1978, s.88) Bunu da şu şekilde özetlemiştir. "Her şey Türk Milleti için, Türk Milleti ile beraber ve Türk Milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk Milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye Devletine sadakat ve hizmettir" (Türkeş, 1978, s.16).
Milliyetçilik, Türkçülük anlayışını Türkeş, manevi şuurlanmaya dayandırmakta ve maneviyatçılığa büyük önem vermektedir (Türkeş, 1975,s. 2.).
Türkeş, Türk Milleti’nin güç kaynağını, bin yıldan beri kabul edip benimsediği ve bayraktarlığını yaptığı İslam Dini’nde görmektedir. Türk Milleti’ni meydana getiren fertlerin yaşama felsefesine ve ahlâk görüşüne İslam’ın yön verdiğini, İslam’ın hakiki çehresi ve yüksek prensipleriyle ele alınmasının, Türklüğe yeni bir güç ve hız vereceğini vurgulamaktadır. Türklükle İslam'ı birbirine zıt veya düşman görmenin Türk Milliyetçiliği ve İslam için zararlı olduğuna dikkat çekmekte; ikisini birbirinin karşısına çıkaran insanların ya bilgisiz ya gaflet içinde veya Türk Milleti’ni yıkmak isteyen kötü emellerin hizmetçisi olduklarını belirtmektedir (Türkeş, 1975, Temel Görüşler, s. 34; Türkeş, 1978, 9 Işık, s 180.).
Tarih Türkeş’i Haklı Çıkardı
O’nun en önemli özelliklerinden birisi, olayları önceden kestire bilme-İleri görüşlülük özelliğidir. Türk Dünyası ve Sovyetler birliğinin dağılması ile ilgili politikalarda her kesimden en az 50 yıl ileride olmuştur. Başbuğumuzun Türk Dünyası ve Sovyetlerle ilgili politikaları önceden kestiren ve o doğrultuda politikalar üreten tek lider olduğu “Tarih Türkeş’i haklı çıkardı” sözleriyle teyit edilmiştir.
1944 Türkçülük olaylarının savcısı Kazım ALÖÇ, ”Rusya’nın çok güçlü olduğunu, Türkiye’nin gücünün zayıf olması, Türkiye’nin Rusya’nın karşısında durmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla Turancılık, Türkçülük fikirlerinin zararlı olduğunu iddia eder. Başbuğ: “Ben bu günkü SSCB’den bahsetmiyorum. Elli yıl sonra SSCB’nin zayıflayacağını, Türk devletinin güçlenmeyeceğini nereden biliyorsunuz” demiştir. Türkeş 1944’lerden 1990’ları, SSCB’nin dağılacağını görmüştür.
Türk Dünyasının yetiştirdiği en önemli bilge lider ve devlet adamlarından birisi olan Türkeş’e göre; Türk Birliği ülküsü, yeryüzündeki bütün Türklerin bir millet ve devlet halinde, bir bayrak altında toplanması ülküsüdür. Bunun tahakkuku, bazı kimselere ilk bakışta imkânsız gibi görünebilir. Birçok kimseler bunu zararlı bir hayal (ütopi) olarak da vasıflandırabilir. Fakat unutmamak lazımdır ki, her hakikat önce hayâl ile başlar. Yine hatırlatmak gerektir ki, 1919 yılında hür ve müstakil bir Türkiye kurmak için Anadolu’da dünyanın galiplerine karşı savaşa girişmek de çılgınlık ve hayâl diye vasıflandırılmıştı. Fakat inanmış ve kendilerini bir ülküye vermiş olanlar, yurdu kurtarmaya ve müstakil bir Türkiye meydana getirmeğe muvaffak oldular. Türk birliği de sistemli çalışmak, fırsat kollamak ve her şeyden önce Türkiye’yi korumak ve yükseltmeğe çalışmak suretiyle bir gün elbet hakikat olacaktır (Türkeş, 1978, s.156). Böyle bir ülkü, halka ve bilhassa gençliğe heyecan ve hız kaynağı olur ve Türkiye’nin kalkınması için daha çok çalışmayı sağlar. Sonra Ruslar “Panislavizm” İslâv Birliği, Almanlar “Pancermanizim” Cermen Birliği, Araplar, Arap Birliği, Yahudiler, Yahudi Birliği, Yunanlılar, “Enosis” diye Kıbrıs’ı isteyerek Yunan Birliği peşinde koşarken, Bulgarlar, Bulgar Birliği diye Makedonya ve Trakya üzerinde boş iddialarda bulunurken Türklerin ( o zamanki sayı ile) 150 milyonluk kendi öz kardeşleri arasında bir birlik kurmak istemeleri neden günah sayılıyor? Her millet için millî birlik kurmak mukaddes bir hak kabul edildiği halde, bu hak neden Türkler için tanınmasın? (Türkeş, 1978, s.158).
DİKTA REJİMLERİNE HEP KARŞI OLMUŞTUR
Merhum Türkeş, komünizme, kapitalizme, emperyalizme, yolsuzluğa, rüşvete, haksız kazanca, bölgeciliğe ve bölücülüğe karşı amansız bir savaş açmıştı. Türk Milletini bölmek ve parçalamak isteyenler, karşılarında yıkılmaz, yenilmez ve aşılmaz bir engel olarak Merhum Türkeş’i bulmuşlardır. Türkiye’nin iç ve dış düşmanı o kadar çoktu ki, Türkeş bu düşmanların karşısına halkın bir umudu olarak çıkmıştır. O, devlete ve millete yönelik tehditler karşısında “Yavuz bilekli” günlük yaşantısında “Yunus yürekli” bir insandı. O haşin ve sert görünüşünün altında; yumuşak bir kalp saklıydı. O’nun duruşu bile dosta güven, düşmana korku salardı.
Merhum Türkeş, 1960 İhtilali’nin içinde bizzat yer almış, 12 Eylül 80 İhtilali’nin acılarını bizzat hissetmiş ve yıllarca hapis yatmış bir insan olarak demokrasiyi ve meşruiyeti her zaman savunmuş ve.”En kötü demokrasi en iyi dikta rejiminden daha iyidir” demiş ve demokrasiyi askıya alan yöntemlere ve askeri müdahalelere sonuna kadar karşı çıkmıştır.
Sayın Türkeş, hoşgörülü, uzlaşmacı ve uzlaştırıcı, milli menfaatleri parti menfaatlerinden önde tutan siyaset anlayışı ile, demokratik kültürün en güzel örneklerini veren ve her siyasetçi tarafından örnek alınacak bir siyaset ve devlet adamıydı. Bu gün bu siyaset anlayışına MHP tarafından titizlikle uyulmaktadır.
KIZILELMA
Alpaslan Türkeş, “Türk Ülküsü -Turancılık-Kızılelma” geleneğini Türk siyasi hayatının ve milletin gündemine yerleştirmeyi hedeflemiştir. Bir bakıma, teorinin pratiğe aktarılmasının çarelerini aramışlardır. Türkeş “ülkü ile Kızılelma arasında şöyle bir bağlantı kurmaktadır: “Ülkülerin gerçekleşmesi yolunda bir takım hedefler vardır. Türk tarihinde bu hedefler her zaman olmuştur ve “Kızılelma” sözü ile ifade edilmiştir. Kızılelma, ülkü yolunda kat edilmesi gereken mesafeyi, alınması gereken hedefi gösterir. Ülküler bir insanın ömrü içinde gerçekleşmeyebilir. Fakat milletin hayatı içinde bu hedeflere varılabilir” (Türkeş, 9 Işık, 2000: 134)
İşte ruhunda Kızılelma’yı kristalleştirerek yaşayan Türk Milletinin bu yüzden temel karakterinin “dışa dönük” olması ve “cihan devleti” arayışı olduğu (Türkeş 2000: 165) tespitinden hareketle “Türk Birliği” fikrini öne çıkaran Alpaslan Türkeş:
“Biz Türk birliği ülküsünü yine şanlı bir bayrak gibi göklere yükselterek taşıyoruz. Bu ülkü her zamandan daha ziyade, bu gün Türk milleti tarafından daha önemle anlaşılmaktadır. Moskoflarla çarpışmamız kaçınılmaz bir kaderdir. Onların doymak bilmez hırsları, kendi başlarını yiyecektir. Girişeceğimiz savaşta onları mutlaka yeneceğiz. Çünkü biz Türklüğün ezeli ve ebedi hakları için dövüşeceğiz. Çünkü biz “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolası ile çarpışacağız (Türkeş, 1978, s.159).
Türk Birliğini kurulması için her şeyden önce başta Türkiye olmak üzere diğer Türk devletlerindeki idareci ve iktidarların bu fikre inanması ve inanan insanlardan oluşması gerekir. Allah’a çok şükürler olsun ki bu gün bağımsız Türk Devletleri TÜRK KENEŞİ-TÜRK KONSEYİ çatısı altında bir araya gelmiş bu birliğe Macarlarda dâhil olmuşlar ve Turan-Türk Birliği yolunda hızla yol alınmaktadır. Bu birliğe sayıları 15’i bulan dost ve kardeş ve akraba devletlerinde dâhil olma istekleri ayrıca çok sevindirici bir gelişmedir.
Türk Milliyetçilerine İktidar Olmayı Hedef Gösterdi
Türkiye’de Milli Ülkünün, Türk milliyetçiliği fikrinin ve Milliyetçi Hareketin çeşitli hile ve desiselerle ve askeri darbelerle iktidar olmasına engel olunduğuna dikkat çeken Türkeş, Türk milliyetçiliğinin temel meselesinin iktidar olmak olduğunu belirtmiştir:
“Bu gün Türk milliyetçiliğinin temel meselesi iktidar olmaktır. İktidar olmayan hiçbir fikir hedefine ulaşamaz. Salonlarda konuşulan bir fantezi halinde kalır. Zaten, milletin kaderine yön vermek iddiasında bulunan fikir sistemlerinin, iktidar olmaktan kaçınması, kendi içindeki bir çelişkinin ifadesinden başka bir şey değildir” (Türkeş, 1978,151).
Ülkücülerin Birliği Türkiye’nin Birliği Demektir
Türk ve İslam dünyasının geleceği, Türkiye’nin birliği, gücü ve kuvveti ile Türkiye’nin birliği ise Türk milliyetçileri ve Ülkücülerin birliği ile doğrudan alâkalıdır.
Türk milliyetçileri-Ülkücüler her hal ve şartta birlik olmaya mecburdurlar. Bu millî bir görev olduğu kadar aynı zamanda tarihi bir hakikattir. Ülkücülerin birliği demek Türkiye’nin ve Türk dünyasının birliği ve dirliği demektir. Ülkücüleri bölmeye yönelik her hareketin hedefinde ‘ Türkiye’yi bölmek düşüncesi vardır. Bu gerçekten bir an bile olsa gaflette bulunmak aziz şehitlerimize, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın geleceğine ihanettir. Bilge liderimiz Ülkücülerin birliğine çok büyük bir önem verir, sık sık ilan ettiği "Gönül Seferberliği" ile çeşitli sebeplerle başka partilere gitmiş ülkücüleri baba ocağımız MHP'ye davet eder ve MHP dışında ülkücülük yapılamayacağına dikkat çekerdi. O'nun bu daveti bu gün de geçerliliğini korumaktadır. Ayrıca siyasi tecrübeler MHP dışındaki partilerde ülkücülük yapılamayacağını göstermiştir.
Millet olarak Türkeş’in fikir ve düşüncelerini eğer tam olarak anlamış ve uygulamış olsaydık, bu gün Türk milleti çağlar üzerinden aşmış, ilimde, teknikte, ahlakta ve maneviyatta kalkınmış ve bütün milletlerin en ön safına geçmiş olurdu. O’nu fâni vücudu her nefis gibi ölümü tattı ve aramızdan ayrıldı, fakat fikirleri ve düşünceleri kıyamete kadar Türklüğün ve insanlığın yoluna ışık saçacaktır. O’nu rahmetle anıyoruz.
Mezar taşında olduğu gibi:
Doğum tarihi:1917,
Ölüm tarihi:…..hiçbir zaman olmayacaktır.
Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Kaynaklar:
Türkeş, A, (1975) Temel Görüşler, Dergâh Yayınları
Türkeş, A. (1978). Dokuz Işık, İstanbul: ÜL-KOR Kitap Evi.
Türkeş, A. (1994), Savunma, İstanbul: Hamla Yayınları.
Türkeş, A. (2018) Alparslan Türkeş ve Dokuz Işık, Yayına Hazırlayan Oğuzhan Cengiz. İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları, Yayın No:763.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.