NAMIK EFENDİ NE DİYOR SİZCE?
Sizce Namık Kemal Zeybek, MHP’nin MYK üyesi mi?
Hayır! Bırakın MYK’yi, MHP’nin üyesi bile değil Zeybek…
İnsan, üyesi olmadığı bir partiye, “MYK’ya çağırmıyorlar” iftirası atar mı?
Bu yaşta anlamak mümkün değil!
Ne diye çıkıp “bacanağının kanalı”nda asıp kesiyor dersiniz?
Belli ki Doğan’ın bir bildiği var ve her hafta 1-2 muhalifi ekranda konuşturuyor.
Akşener, Aydın ve Oğan’ın parlatılması yetmemiş ki hazırda bekleyen “eski Ülkücüler”i sırasıyla sahneye sürecekler.
Çarşamba akşamı Namık Kemal Efendi de Kanal D ekranındaydı.
Kaymakamlık ve rahmetli Gün Sazak zamanında müsteşarlık yapan Zeybek, 12 Eylül’den sonra ANAVATAN’da, DYP’de, DP’de siyaset yaptı, Demirel’in danışmanlığını yürüttü. Onu şöhret eden, Demirel’in verdiği görevle Ahmet Yesevi Üniversitesi’ndeki çalışmaları…
Sonra BBP’ye geçti, istifa etti. DP Genel Başkanlığına soyundu, 1 yıl sonra ayrıldı.
Ne hikmetse, 7 Haziran’da Tunceli’den MHP aday adayı olmaya kalktı.
Arada bir Perinçek’in Ulusal Kanal’ında ahbapları ile yarenlik de ediyor.
Aday adayı olduğu günlerde Duisburg'da verdiği bir konferansta şöyle diyordu:
"Diyorlar ki Bahçeli'ye mi oy vereceğiz? Türk milliyetçilerinin, partilerine oy vermek için nazlanmalarının ve mazeret üretmelerinin hiç bir anlamı kalmamıştır….. Erdoğan ile Bahçeli'yi bir karşılaştırın bakalım ne var. Bilgi deniyorsa bir bilim adamı var, ekonomik doktorasını yapmış bir Bahçeli var. Dürüstlük deniyorsa, ayağına su dökemez. Devlet Bahçeli son derece dürüst bir adam. Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde de, gayet güzel hizmetleri oldu. Dolayısıyla her şey zıddıyla anlaşılır. Yani Erdoğan ile Bahçeli kıyaslandığında Bahçeli, 10 kat daha Erdoğan'dan üstündür. Bu seçimde de ne olursa olsun, Bahçeli'yi dolayısıyla MHP'yi desteklemeliyiz, oylarını artırmalıyız, milletvekili sayısını artırmalıyız.”
Peki Çarşamba günü Kanal D’de ne diyor?
“Devlet bey iyi bir insan. Erdoğan mı yoksa Bahçeli mi derseniz Devlet Bahçeli derim. Onun başbakan olmasını isterim. Ama gördük ki farkları yokmuş. Devlet Bahçeli, AKP'nin iktidar olmasını istiyor. Hatta Erdoğan başbakan iken bir ara hastalanmıştı. Devlet bey çıktı, sayın başbakana bir şey olursa ülke kaosa girer dedi. Nasıl bir cümledir bu. Şimdi Bahçeliye bişey olsa MHP kaosa mı girer? Koskoca Başbuğ Türkeş gitti parti yoluna devam etti…. AKP koalisyon yapmak için görüşmedi. Ama Devlet Bey iyi bir siyasetçi, enerjik bir insan olsaydı, Kılıçdaroğlu'nun teklifine yakınlaşsaydı bizim ile yap diye koştururlardı. Kılıçdaroğlu seni başbakan yapalım dediğinde kızdı, ‘Ahlaksız teklif’ dedi. Neresi bunun ahlaksız teklif?”
“MHP’ye kumpas”ı çözememiş bir adam, MHP’ye akıl vermeye kalkıyor!
O aralar –kimlerse onlar- MHP’lilere demiş ki: “Siz Bahçeli'den daha akıllısınız sözüne bakmayın mutlaka koalisyona girin.”
Zeybek, hem “Lider-Teşkilat-Doktrin tartışılmaz diyorlar. Tartışılır ve tartışılmalıdır. Partiler araçtır, amaç değil. Eğer partilere ve kişilere tapınırsak putçu oluruz. Kişi fikirleri doğrultusunda, farklı siyasi partilerde mücadele edebilir” diyor; hem de ‘Ülkü Ocaklarını ben kurdum’ diye böbürleniyor, çelişkiye bakın!
12 Eylül darbesinden sonra Ülkücü Hareket saflarından sıyrılıvermişti.
Ve geliyor Bahçeli’nin MİT’çiliğine… Diğerlerinin anlattığı şehir efsanesini “bilgi küpü” olarak anlatıyor gençlere:
Ramiz Ongun, “O MİT görevlisidir olmaz” demiş de, Türkeş de biliyormuş, “Onu uzaklaştırırsak bilmediğimiz bir görevli gönderirler ben onu değerlendiriyorum” demiş de…
Sonra birden “Ülkü Ocaklarını ben kurdum” diyor. 1965'e geldiğinde komünist gençlik kabarıyordu. Üniversitelerde fikir kulüpleri federasyon haline geldi. Milliyetçi toplum olarak bizde üniversitede teşkilatlanmalıyız. Muzaffer Özdağ vardı. Ümit Özdağ'ın babası. Danışmanımızdı. Onun ile istişare ettik. Tüzüğü yazdı. Adını ülkü ocağı koyduk. 12 Eylül mahkemelerinde iddia edildiği gibi silahlı güç kullanarak darbe ile iktidara gelmek gibi bir düşüncemiz hiç olmadı. Hareketin 2. adamı iddiası ile tutuklandım, 33 ay hapis yattım, sonra aklandım.”
18 Mart 1966’da ilk ocağın kuruluşuna Dündar Taşer’in verdiği destekten bahsetmiyor. 1969’daki ilk başkan Aytekin Yıldırım’dan, İbrahim Doğan’dan, 1971’de kapatılınca 1974’te tekrar kurulmasından, Yazıcıoğlu’ndan, Batman’dan, Çetin’den bahsetmiyor. 1977’de olanı anlatıyor ama Ongun’dan, Onur’dan, Şandır’dan, Durak’tan, Serdar Çelebi’den bahsetmiyor, işin başında “eğitimci” olduğunu, maaşını Türkeş’ten aldığını anlatmıyor! Ve Mamak’ta Başbuğ’a nasıl hakaret ettiğinden bahsetmiyor!
Bilinmeyen bir olayı anlatayım burada.
ANAP’tan Özal’ın Kültür Bakanı olduğu vakitler… Bir Cuma günü, Başbuğ Türkeş, İ. H. Yılmaz ve E.Çıplak, birlikte namaz için Kocatepe’ye giderler. Tam merdivenleri çıkarken, siyah bir Mercedes’le Zeybek gelir, havalı bir yürüyüşle ve Başbuğ ve yanındakilere selam vermeden geçip camiye girer… Bundan bahsetmiyor hiç!
Ama gün gelir devran döner, Başbuğ’un Yesevi Üniversitesi için Demirel’e ricasını isterler!
Nasılsa gençler olanı biteni bilmiyor ya, salla, “Ocakları ben kurdum!”
Biliyor musunuz, o MHP’de tepe görevlerde iken kuruluşlarda Atatürk resimleri indiriliyordu!
Hele birde 1988’de Hürriyet’te yaptığı açıklamaya bakın:
“MHP bitti, misyonunu tamamladı ve tarihteki yerini aldı diye bakıyorum. Bugün artık MHP diye bir şey olduğuna inanmıyorum. MHP belli bir görev yapmıştır ve tarihteki yerine intikal etmiştir….. Ülkücü Hareket diye bir şeyi de ben bugün mevcut saymıyorum.”
Şimdi kalkmış, üyesi bile olmadığı MHP’de MYK’ye çağırmıyorlar diye akıllara zarar açıklama yapıyor!
Eeee Namık Efendi, siz en iyisi “Ben MHP’li olduğum zaman Devlet Bey’in esamisi okunmazdı” diye Ulusal’da atıp tutmaya veya cemaat Pravdası Taraf’ın işaret ettiği “yeni partiniz”de devam edin…
Evet, Ülkücü Hareket’in mümtaz mensupları, ne diyor bu Zeybek sizce?
Mustafa ÖNDER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.