FETÖ Tehlikesi 1997’den Beri Biliniyordu!
17-25 ‘Yolsuzluk’ (veya Darbe) Operasyonu, ardından 15 Temmuz Darbe Girişimiyle Gülen Cemaati’nin tehlikesini anlayabildik! Aslında bu tehlike 28 Şubat (1997) Süreci sırasında bile biliniyordu. Ama zülfü yâre dokunduktan sonra milletimize “FETÖ” tehdidi gösterildi. Sanki daha önce suya sabuna dokunmayan, AKP ile iktidar ortağı olmayan sade bir hayır kurumuydu. Münafıklıkları 17-25 Aralıkta veya 15 Temmuz’da ortaya çıktı! Ama gerçek farklı…
Nisan 2012’de TBMM’deki 4 siyasi partinin ortak katılımıyla “Darbeleri Araştırma Komisyonu” kuruldu. Çok sayıda devlet memuru ve akademisyenin görev aldığı, çok sayıda ilgili kişinin bizzat sözlü ve yazılı ifadesinin alındığı, Cumhurbaşkanlığı dâhil pek çok üst düzey kurumdan istenen belgelerin incelendiği bu komisyon Kasım 2012’de sona erdi.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve e-Muhtıranın incelendiği komisyon raporu, özellikle 28 Şubat Süreci sonrası çok yakın bir geçmişte olduğu için objektiflikten oldukça uzaktır. Raporun ana fikri “Askeri vesayete son vermektir!”. Ancak FETÖ darbe girişimini yaşadıktan sonra başka vesayetlere geçişin de yolunun açıldığını anlıyoruz.
“Vesayet” sahibi olduğu ileri sürülen kurum, 17 Mart 1998’de MGK vasıtasıyla Türkiye’deki irtica tehlikesine dikkat çekmiş. Bu bağlamda “İrticai kesimin kadrolaşma yönündeki faaliyetlerinin 2 odak noktası vardır: (1) Nihai hedef olan İslam devletine ulaşıldığında gerekli olacak kadroları yetiştirmek. (2) Devlete sızmak!” şeklinde ana hedefleri belirtilmiş.
Bu iddiaya göre; vali ve kaymakamlar, Yargı ve Emniyet, yurtiçinde ve dışında yandaş basın-yayın kuruluşları, bazı devlet bankalarının yetkilileri, üst düzey bürokratlar ile eğitim/öğretim görevlileri, dernek-vakıf-şir
Hâkim olunan en küçük belediyelerde bile halkın içine girerek kadın ve gençleri örgütleyip kadrolaşma faaliyetlerine hız vermişler, yerel yönetimlerde taban ve tavan kadrosu oluşturmuşlar. Yerel yönetimlerin desteğiyle öğrenim çağındaki gençlere burs ve barınma imkânları sunarak, yurt genelinde siyasal İslam’ın genel vasatını oluşturmaya başlamışlar.
Siyasal İslam paralelinde yayın yapacak radyo ve Tv kurulmasına ağırlık vermişler. Mart 1998 itibariyle ideolojik amaçlı 224 radyodan 124’ü, 60 Tv kanalından 41’i irticai yönde yayın yapıyordu. Bunlar özellikle Marmara ve İç Anadolu’da yoğunlaşmışlardı
İrticai kesimin bu denli gelişme kaydetmesindeki en önemli faktör “irticayı destekleyen” sermayenin ulaştığı devasa boyuttu. Dah o dönemde 7 büyük holding, 4.000 şirket, 11 özel finans kurumu, 4.000’in üzerinde vakıf ve dernekler bulunuyordu. Mart 1998 yılı itibariyle Cemaat’in 1.5 milyar dolarlık yurtdışı eğitim yatırımı vardı ve kaynağını devlet öğrenememişti.
Yurtdışındaki vatandaşları “ortak yapma” vaadiyle kandırarak kısa sürede büyüyen ve ve yasadışı yollarla bu paraları ülkeye getiren irticai kaynaklı holding ve şirketler vardı. (Kombassan, Yozgat-Yimpaş, Yozgat Spor, Soyha Holding, Endüstri Holding ve Kedaş Konya Elektrik Dağıtım bunlara örnek olarak verilmektedir.)
İrticai hareket; dini siyasallaştırara
İrticai merci, en büyük engel olarak gördüğü TSK’yi “Müslüman-Ateist
Son Söz: Milletçe hafızamız kıt ama sizce AKP iktidarının da hafızası kıt mıydı? Gülmekte haklısınız. İktidar olunca Kırmızı Kitap’ta Cemaat, “iç tehdit” olmaktan çıkarıldı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.