ABD'nin Yeni "Vahşi Batı"sı ve Türkiye
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Afrin gibi meskûn mahallerle dolu bir terör üssünü 57 günde sadece 46 şehit vererek ele geçirmesi, psikolojik açıdan bir "altın kemer" algısına yol açmış bulunuyor.
ABD'nin, PYD'nin ve PKK'nın bundan sonra yapacağı her eylem, bu şampiyonluk havasını bozmaya yönelik olacaktır.
***
PYD'NİN YAPTIĞI "KIRSAL KORSANLIK!"
PYD cephesindeki "stratejik çekilme" veya mücadeleyi "gerilla savaşına çevirme" söylemleri de zaten bunu ifade ediyor.
Bugüne kadar sözüm ona "cephe savaşı" vermiş olan PYD, güya bundan sonra "gerilla savaşı" yapacaktır!
Oysa zaten PYD'nin Afrin'de bugüne kadar yaptıkları zaten "gerilla savaşı"yla "kırsal korsanlık" arasında yer alır.
TSK, tek tek köyleri temizlemek ve sonunda sahayı PYD'nin idari hâkimiyetinden kurtarmak suretiyle rehine köylüleri PYD'den kurtarmıştır.
Bana göre Afrin savaşı, dünya tarihinin en büyük "rehine kurtarma operasyonu"dur.
Korsanların bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı kaçmıştır.
Bu yüzden de harekâtın, Münbiç-Kamışlı-Deyr-i Zor-Sincar-Kandil yönünde devam ettirilmesi stratejik bir zorunluluktur.
***
HUKUK KAVRAMI VE "VAHŞİ BATI!"
Siyasi sorumluluk mercii ve uluslararası hukuk yükümlülükleri olmayan yer unsurları zaten "nizami savaş" yerine gayrinizami harp yapmak zorundadır.
Bu unsurları nizami kuvvetlerden ayıran en önemli fark da "hukuk"tur.
Bütün diplomatik unsurlarıyla uluslararası hukuk sistemine entegre olmuş bir devlete bağlı bir orduyu, YPG gibi üniformalı teröristlerden ayıran işte bu "hukuksal" sorumluluktur.
ABD'nin, Suriye'nin toprak bütünlüğü içinde "de facto" oluşturarak yasa dışı işler yapan PYD'yi meşru bir muhatap olarak kabul etmesi, tarihi bir hatadır.
Türkiye'ye karşı tahkimat oluşturan YPG'nin TIR'lar dolusu silahla desteklenmesinin en büyük zararı, binlerce yılda tekamül etmiş olan "hukuk ve devlet" kavramlarının değer kaybına uğramasıdır.
ABD'nin "devlet" vasfı taşımayan ve "hukuksal" sorumluluğu olmayan silahlı bir örgütle "açıktan" temas kurması uygarlığın sonunu getirebilecek bir hatadır.
***
GÖNÜLLÜ IRGATLAR…
Kuzey Amerika tarihinde Avrupa etkisi, bizde olduğu gibi batıdan doğuya doğru değil Atlas okyanusu kıyılarından Büyük Okyanus kıyılarına doğru yani Doğudan Batıya doğru yayılmıştır.
O yüzden de Aglo-Sakson sömürgecilerin "yeni dünya"da kurduğu "Avrupai hukuk düzeni" önce New-York limanına komşu doğu eyaletlerinde etkili olmuştur.
"Batı" bölgesi uzun süre yerlilerin, kovboyların ve şeriflerin silahlı güç mücadelesine sahne olmuştur.
Böylece olunca da Arizona, Texas ve California taraflarının adı "vahşi batı" ya çıkmıştır.
Çözümü kol kuvvetinde ve namlunun ucunda gören "Kovboy kültürü" vahşi batıda ortaya çıkmıştır.
ABD'nin çıkarlarına uygun olarak ateş eden silahlı güçlerle Amerikan özel kuvvetlerinin buluştuğu kültür zemini işte burasıdır.
ABD'nin, savaş şartlarında zuhur etmiş hukuk dışı bir örgüt olan PYD'yi, Türkiye gibi bir NATO ülkesine tercih edebilmesinin kültürel zemini, işte bu tarihi arka plandır.
ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra Ortadoğu'ya hızlı giriş yapabilmesini sağlayan El Kaide'nin Suriye ayağı olan "DEAŞ"ı aynen Afganistan ve Irak'taki gibi bir "intelijensiyal manivela" olarak kullanmaktadır.
Bağımsızlık hayali peşindeki gönüllü ırgatların kolayca ölüme koşabilmesinden kaynaklanan Bu stratejik avantaj, ABD'nin "hukuk" konusundaki hassasiyetini azaltarak "vahşi batı" günlerine geri dönmesine yol açmıştır.
***
VE… MHP'NİN MİLLİ GÖREV BİLİNCİ
Türkiye'nin bundan sonra izlemesi gereken yol, Hristiyan batı kamuoyuna uzatılmış bir "psikolojik havuç" konumundaki "DEAŞ" konusunda "heveskâr" bir pozisyon almaktır.
Türkiye'nin DEAŞ'ı bitirme ve "İslamofobi'nin stratejik kullanımını" boşa çıkarma yönünde atacağı her kararlı adım, ABD'nin yukarıdaki "hukuk katili" profilini biraz daha açığa çıkaracaktır.
Erdoğan'ın özgeçmişindeki "İslamcı" parantezi ve Türkiye İslami Hareketinin Ortadoğu'daki "İhvan-ı Müslimin"le olan ideal birliği, ABD'ye karşı yapılması gereken bu diplomatik hücumda elimizi yavaşlatan unsurlardır.
Bu mücadelenin bütün "milli güç unsurları"yla birlikte yapılması, stratejik bir zorunluluktur.
Devlet Bey ısrarla: "7 Ağustos Yenikapı Ruhuna sadık kalacağız" derken işte bu zorunluluğu hatırlatmaktadır.
ABD'nin bu tarihi açmazdan başarıyla çıkması, dünya kamuoyunun "Türkiye DEAŞ'ı destekliyordu; biz de DEAŞ'la savaşan yeni bir müttefik bulduk" yalanına ne kadar inanacağına bağlıdır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, bu şaibelerden tamamen uzak bir parti olan MHP tarafından desteklenmesi ise Türkiye'nin elindeki en güçlü stratejik avantajdır.
Devlet Bey de Atatürk gibi "söz konusu vatan" olunca "gerisini" teferruat saymıştır.
Yaşanan sıkıntıların çoğu bundandır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.