Yıldıray ÇİÇEK

Yıldıray ÇİÇEK

''Karanlık oda'' provakatörü Önkibar çukura düştü

Türk medyasında Sebahattin Önkibar isminde değişik bir canlı türü var. Belli ki bu kişi insan hücresinden değil başka bir katkı maddesinden dünyaya geldi. Hastanede bir çete operasyonuyla karıştırılmış olabilir. Anası, babası olarak bilinenler kimler ise böyle bir canlı türü onların eline bırakılmış… Onlar da mecburen sahiplenmek zorunda kalmış…

Anası, babası olarak bilinen kişilerin bir günahı olmadığı çok açık.

          O yüzden bu değişik canlı türü MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sağlığı üzerinden yine MHP üzerinde fitne üretmeye başladığında “Bunun rospi çocukluğu anadan, babadan değil, karakterinden... “ diyerek çok özel vurgulu bir tepki göstermiştim. Meselem bunun kokuşmuş haldeki ahlaksız ve iftiracı karakteri… Anası, babası bilinen her kim ise, yaşıyorsa Allah sağlıklı ömür versin, hayatlarını kaybettilerse de rahmet olsun. Ömürleri herhalde hastane karışıklığının ıstırabıyla geçmiştir. Bu değişik canlı türünün insan ürünü olması mümkün değildir.  Çünkü ahlaksızlığın en çukurunda olduğunu yeni doğan 4 günlük çocuğuma küfür ederek bir kez daha göstermiştir. Aşağıların aşağısı, sefillerin en sefili yani esfel-i safilin tarifine uygun bir karakterden zaten beklenen de buydu. Türkiye gazetesi ve Yeniçağ gazetesinde evli bayanlara yönelik tacizleri mahkemelere yansımış biri için, 4 günlük bebeği kavgasına karıştırıp küfür etmek gayet doğaldır. Yıllardır benim vurguladığım işte bu kokuşmuş yaratık karakteri idi. O da bunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bunu bir halt sananlar da onun gerçek yüzünü görerek zaten ona büyük tepki gösterdiler. Sosyal medya, o gün bunun ahlaksızlığına tepki mesajlarıyla adeta yıkıldı.

         Sebahattin Önkibar ismini Türk medyasında herkes tanır ve bilir. Kimi zaman evli bayanlara tacizlerle, kimi zaman dolandırıcılıklarla, kimi zaman iş takipleriyle, kimi zaman parayla yaptığı yalan haberlerle, kimi zaman kumar ve içki tutkusuyla, yalanlarıyla, ikiyüzlülükleriyle, iftiralarıyla hep gündem ve tartışılan isim oldu. Bu yüzden de sürekli fikir, parti, ortam değiştiren olarak bilinir. Ama ne olursa olsun kendisi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu imiş… Adam olamadıktan sonra şura- bura mezunu olunca ne halt oluyorsa !?

          Menfaat kovalamak için gün geldi Anap’lı, gün geldi DYP’li, gün geldi MHP’li, gün geldi Haydar Başçı, gün geldi Doğu Perinçek’çi, gün geldi Meral Akşener’ci göründü. Son gittiği durakta CHP oldu. Sağdan, soldan, ortadan gezmediği yer kalmadı.

          Öyle ki, bugün her türlü iftirayı attığı, karşısında her türlü namussuzluğu denediği MHP Lideri Devlet Bahçeli, 1999 yılında MHP’yi iktidar ortağı yaptığında Türkeş Bey'in Bozkurtları kutsal emaneti layık olana tevdi etmiş ve başbuğlarının kemiklerini sızlatmamışlar, tersine ruhunu şad etmişlerdir. Devlet Bahçeli Bey, bugün Merhum Türkeş'in yolunda, izinde ve ilkelerinde sapmaksızın yürüyor. Yürümüyor adeta koşuyor. Evet, bayrağı merhumun işaret ettiği gibi daha yukarılara taşıyor. Keşke Türkeş Bey bugünleri görse ve eseriyle övünebilseydi. Yüce Yaradan'ın rahmeti üstünde olsun Sevgili Türkeş…" cümlelerini Türkiye gazetesinde yazıyordu. Basın mensuplarıyla yapılan toplantılarda MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin yanında oturup, onun sigarasını ilk yakan olmak için, çakmağını en hızlı çeken Gonzales oluyordu.

          MHP’de istediği menfaat kemiğini bulamayınca o günden beri sürekli MHP ve Devlet Bahçeli düşmanlığı yapmaya başladı. 2005 yılında da teröristbaşı Fethullah Gülen’i en ufak eleştireni kapının önüne koyan Yeniçağ gazetesinde Ankara temsilcisi olunca bu düşmanlığını en azılı hale getirdi.

          Türkiye gazetesinde yazar iken, 24.06.1999 tarihinde “Neden şimdi?” başlıklı yazısında şu cümlelerle Fethullah Gülen güzellemeleri yapan Sebahattin Önkibar isimli müptezel belki de kendine en uygun gazeteyi böylelikle bulmuştu:

          “Bildiğim şey Türkiye dışındaki okul hizmetlerinin ülkemiz için yararlı olduğudur. Görevim gereği onlarca ülkeye gittim. Pek çoğunda Fethullah Gülen’in okullarıyla yüz yüze geldim. Müfredatından organizasyonuna kadar bu okulları incelemeye çalıştım. Tespitimiz şu: Okullarda laik sistem aleyhinde bir faaliyet yok. Türk Milli Eğitiminin kuralları geçerli. Atatürk ve İstiklal Marşı var. Ayrıca okullarla ilgili pek çok işadamından da olumlu sözler işittim ki bu işadamları TÜSİAD kökenlidir. Söyledikleri şu: Bu okullar Türk özel sektörünün öncü kuvvetleri ve de lobi kuruluşlarıdır. Bir başka şey mesela Filipinler’de bulunan Fethullah Gülen’in okulunun Türkiye’deki laik sistemi tehdit edeceğine hiç ihtimal vermedim. Dolayısı ile okullar olayının uzun vadede Türkiye’nin lehinde olduğunu düşündüm.”

***

          FETÖ sicilli Yeniçağ gazetesine Ankara temsilcisi olduğundan itibaren tek görevi MHP’ye saldırmak, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye iftira atmak olan bu değişik canlı türü gazete bünyesinde evli bir kadına taciz olayına adı karışınca “Fethullah Gülen’i eleştirdiğim yazım sansürlendiği için Ankara temsilciliği görevimden istifa ediyorum” diyerek geride alçak iftiralar, iğrenç dedikodular, yalan dolu haberler bırakarak oradan ayrıldı gitti.

         Oradan ayrıldıktan sonra Haydar Baş’ın gazetesi olan Yeni Mesaj gazetesinde yazmaya başladı. Haydar Baş’a övgü dolu yağlar yakıyordu. “En büyük Atatürkçü, en büyük milliyetçi Haydar Baş” diyordu. Orada da ne halt karıştırdıysa fazla duramadı. Bu sefer de TGRT’de program yaparken yerden yere vurduğu Doğu Perinçek’in Aydınlık gazetesine ve Ulusal Kanal’a geçti. Orada da Doğu Perinçek’i yalıyor, oyunu Doğu Perinçek’in partisine verdiğini söylüyor, "Bütün Ülkücü Gençleri Türkiye'nin değerleri adına bedel ödeyen Türkiye Gençlik Birliği çatısına davet ediyoruz." diyerek de Ülkücü gençliği Doğu Perinçek’in gençlik örgütlerine davet yazıları yazıyordu. Doğu Perinçek’in medyasında da tek işi MHP ve Devlet Bahçeli düşmanlığı yapmak oldu. En adi, en alçak, en namussuz iftiraları burada da sürdürdü. Oradaki misyonunu tamamlayınca Doğu Perinçek’i “Bir süredir Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal’da iktidarı desteğe yorumlanacak yayınlar gözlemliyorum. Keza, beka ticareti yapan iktidara dolaylı destekler söz konusu.” şeklinde suçlayarak ayrıldı. HDP ve PKK’nın alenen desteklediği Ekrem İmamoğlu’ndan yana tavır alarak hemen CHP’li oldu. Ödülünü de Oda Tv’de yazarlık olarak aldı.

          Sebahattin Önkibar’ı hayatımda yüz yüze görmedim, tanımam, bilmem. Herkes gibi onu Türk medyasındaki bu siciliyle tanıyorum. MHP ve Lideri Devlet Bahçeli hakkında yıllardır yazdığı iftira yüklü, düşmanca yazılardan dolayı da yakından takip ediyorum. Hiçbir şahsi meselem olmadı. Zaten olması da mümkün değil. Onun maskesini sürekli düşürdüğüm için şahsıma özel bir takıntısı var. Medyada Düşürülmüş Maskeler (1-2-3-4) isimli kitaplarımda bununla ilgili tüm yazılarım mevcut. Hepsini okuyun nasıl biri olduğunu her boyutuyla süreç süreç yazmışım.

          Yıllardır sürekli Ülkücüleri, MHP’lileri tahrik ediyor. Gün geliyor “Devlet Bahçeli’nin kaseti var” imalarıyla namuslarla oynuyor, gün geliyor dört günlük bebeklere küfür ediyor, gün geliyor MHP’nin yöneticileri hakkında çeşitli iftiralar atıyor. Bu konuda ya görevli, ya da gerçekten akli dengesinde ve karakterinde büyük problemler var. Bu yüzden defalarca dayak yedi.  Ama bu halinden asla vazgeçmedi. Belki de tam bir ortopedik tedavi bekliyor.

         Yazdığı, konuştuğu her şey gerçekten çok büyük provokatörlük içeriyor. Mesela milyonlarca Ülkücünün lideri için defalarca gazete yazılarında, televizyon konuşmalarında “Devlet Bahçeli’nin kaseti var” diyerek namusa yönelik alçakça imalarda bulunan Sebahattin Önkibar’ı biri öldürse, tüm kemiklerini kırsa kim sahip çıkacaktır? Bizlerin sağduyusu bunu engelliyor. Ya o sağduyu aşan haller olursa ne olacak? Yargı bu provokatörlüğü engelleyecek önlemleri neden almaz? Bu provokatörü kimler kullanıyorsa neden ortaya çıkarmaz?

          Bizim bu şahıs hakkında yazdığımız her şey cevabi yazı şeklindedir. Ya bir tahrikine, ya bir iftirasına, ya bir provokatörlüğüne verilmiş cevaptır.

        Sıkıştığı her zaman 1980 öncesini işaret ederek “Ben de Ülkücüydüm” diyerek çeşitli kişileri referans gösteriyor. Ama Ülkücü Hareketin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş’e "İşte İslam'ın ve Türklüğün Katilleri" isimli kitabında şunları yazanda bu müptezel :

- "Türkeş'in ABD serüveni sorgulanmaya muhtaçtır."

 

        - "Türkeş katıksız bir ihtilalciydi ve pragmatikti. Diyeceksiniz ki, madem Türkeş komitacı yani ihtilalci o zaman sonra neden demokrasiyi tercih edip partilere girdi ve siyaset yaptı? Başka yolu kalmadığı için."

 

        - "Alparslan Türkeş pragmatistti ve uluslararası güç dengesini biliyordu. Dolayısıyla onun kendini ve gençliği kullandırması iktidara ulaşma adınaydı. Kuşkusuz bu yapılan asla doğru değildi. Hele hele ülkücü gençler hiçbir şeyin farkında değildi."

 

        - "Türk milliyetçiliğini cephe ideolojisi yapması iyi olmamış ve esası vatanseverlik ile bağımsızlıkçılık olan milliyetçiliğin faşizm gibi algılanmasına katkı sunarak aslında onu bir bakıma hedefe oturtmuştur."

 

- "Parayla ilişkisi iyiydi yani pek severdi."

 

- "Gelelim hükme!

Türkeş dava adamı mıydı?

Dürüst olmam gerekirse gözü kapalı olarak öyleydi diyemem.

İnancı, ahlakı ve fikirleri vardı ama uğruna canını verecek bir davası olduğuna inanmam!

Fikri Türkiye'deki pek çok politikacı gibi konjonktüre göre değişti ya da şekillendi."

***

 

        - "Alparslan Türkeş de o liderler misali değişen zamana göre ayrı bir kalıba giriyordu. Bir dönem Turancı, komitacı ve ihtilalci, bir dönem Türkçü, bir dönem Türk/İslam sentezcisi, bir dönem darbe karşıtı demokrat ve bir dönem çoğulcu ve de Atatürkçüydü. Sahici olan hangisiydi? Hepsi ya da hiçbiri… Dedik ya iklime ve şartlara göre şekillendi. MHP'yi dükkânı gibi görürdü. Ülkücüleri de önce kendisinin sonra da ülkenin fedaileri. Derinliği yani entelektüel tarafı yoktu. Derviş hiç değildi. Hep asker ve komitacılık tarafı ağır bastı. Hesapları sürekli kendi şahsi eksenindeydi."

***

 

       - "Benden sonra MHP ne olur ya da ülke nereye gider gibi açıktan görülebilen bir tasası yoktu. Değil lider adaylarını yetiştirmek, yeni ve iddialı bir kadro kurmak gibi arayışlara hiç girmedi. Milliyetçilik ideolojisini metotlaştıramadı. Milliyetçi bir burjuva ve aydın sınıfını yaratamadı. Mütedeyyin çevrelere güven veremedi."

***

- "Yaşlanan Türkeş Türk milliyetçiliğini zenginleştirip metotlaştırmadı ve vizyonlu kadroları yetiştiremedi."

***

- "Daha da önemlisi gençliği motive edecek yeni rüzgâr yaratamadı ve MHP milliyetçiliği 90'lı yıllarda tamamen maziyle avunan bir kimliğine büründü. 90'lı yılların MHP'si büyük davaların hareketi değil de Türkeş beyin şeref madalyası kimlikli mütevazı bir dükkânı hüviyetindeydi."

***

Başbuğ Türkeş’e yönelik şu iftiralara, şu aşağılamalara bakar mısınız?

Bu cümlelerin olduğu kitabını, 2014 yılında Doğu Perinçek’in örgütüne ait Kaynak Yayınlarından çıkardı.

       MHP’nin kurucu Lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e iftira, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye iftira, Ülkücülere iftira, hakaret…

       Sonra bu türlere hak ettiği cevapları verince biz de seviye arayan zavallılar oluyor. Ben davama, ülkülerime ve liderime söz söylendiği vakit kendimi her manada siper ederim. Bunun adına ister çok sert yazıyor, ister küfürbaz desinler.

Makam işgal edip, sıfat taşıyıp bu türlere karşı susanlar ve bir de akıl verenler utansın…

        Ben Sabahattin Önkibar’la ve onun gibilerle tarla davamın değil, Ülkücü davamın kavgasını veriyorum. Aslında o susanların hakkını da savunuyorum. Gören görüyor, bilen biliyor. Bu duruşumdan da asla taviz vermeyeceğim.

        Bu yazımı tam noktalayacakken Sebahattin Önkibar yaptığı ahlaksızlık ve terbiyesizlik adına “Adının Efebey olduğunu öğrendiğim Yıldıray Çiçek'in evladına Cenab-ı hak uzun ömürler versin, başarılı kılsın. Yahu ben öyle bir sabiye haşa söz eder miyim. Yanlış anlamayı bir kez daha düzeltiyorum.” şeklinde twit attı.

         Bu twiti korkusundan dolayı mı yoksa başka canlı türünden insanlığa geçiş merakından mı attı bilmiyorum.

Ama bu iftiralarla, hakaretlerle yaptığı tahrikler ve provokatörlükler başına büyük belalar açma yolunda ilerliyor.

         71 yaşındaki Liderin namusuyla, 4 günlük bebeğin namusuyla oynarsan… Bedelini elbette ödersin… Seni kullanan “Karanlık Oda” senaristleri başına bir iş geldiğinde dönüp yüzüne bile bakmaz. Seni artık CHP’li olmak bile kurtarmaz. “CHP’ye geçtim” diye PKK’ya mı, DHKP-C’ye mi güveniyorsun? Bak güvendiğin dağlara bomba yağıyor şimdi…

        Umarım bir daha MHP’nin, Liderimiz Devlet Bahçeli’nin ve herhangi bir Ülkücünün ismini ağzına alıp, namuslara yönelik mikrop dilini uzatmazsın… O dilini bir gün kopardıklarında, bugün seni provokatörlüğe zorlayan kimseyi yanında bulamazsın…

Ama dediklerimizi anlaman için hem akıl, hem ahlak sahibi olman lazım. İşte bu mesele de bu… Bunlar sende yok…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yıldıray ÇİÇEK Arşivi
SON YAZILAR