Mayıs ayı kitap olsa...
Mayıs ayı bir kitap olsa, anlamlı konu başlıkları içerirdi...
Bu konuların pek çoğu toplumun can yerine dokunan, milli vicdanımızda yer etmiş hadiselerdir.
Mayıs ayı baharın kendisi, yazın kardeşi olarak içinde ve adında nasıl da umut ve coşku çağrıştırır.
Halbuki bu ayda gerçekleşen olayların içinde sadece sevinç yoktur, hüzün ve keder de vardır.
Geçtiğimiz hafta Atatürk’ün Samsun’a çıkışını konuştuk, ondan önce 3 Mayıs Türkçülük-Turancılık davasını..
3 Mayıs olaylarını sadece bir siyasi görüşün dönemsel dar kapsamlı muhakemesi olarak görenler tarihe bakış açılarını değiştirmeyi düşünmelidirler. Çünkü 3 Mayıs, takvimlerden taşan sosyopolitik, sosyokültürel yansımalarla günümüze ulaşan olaylar zinciridir. Bu yansımalar Türk siyaset dinamiğine esaslı dokunuşlar yapmıştır.
Birkaç gün önce 1960 darbesinin geçmeyen ve galiba uzun süre de geçmeyecek olan travması üzerine yoğunlaştık.
Aynı gün Yassıada’nın, Demokrasi ve Özgürlükler Adası haline getirildiği tesislerin açılışı yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP’nin Bilge Lideri Devlet Bahçeli’nin birlikte yaptıkları açılış etrafında özellikle sosyal medyada az gürültü kopmadı. Geçmişi kavgalaştırarak güncel travmalar imal etme çabasındaki malum çevreler, Milliyetçi Hareketin Başbuğu Alparslan Türkeş üzerinden tezvirat ve dedikodulara başvurdu.
Alparslan Türkeş, hatıralarında 60 ihtilalini bütün detaylarıyla anlatmış, milletinin bu kötü olaydan gerekli dersi çıkarması için bir aydın olarak üzerine düşen vazifeyi yapmıştır. Bu dersin başlıcası, Alparslan Türkeş’in artık demokrasi tarihine geçen şu sözü olmalıdır: En kötü demokrasi, en iyi ihtilalden daha iyidir!
Bu gerçeğin ışığında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı açılış konuşması Milliyetçi Hareketin liderlik geleneğinin milli demokrasi açısından taşıdığı hassasiyet olarak değerlendirilmelidir: Darbe yanlış bir karardır ve zulümdür. Darbelerin çizeceği bir gelecek rotası, belirleyeceği bir yol haritası, milletimizin hakkını, hukukunu ve haysiyetini savunacak bir tasavvur ve tahayyül ufku kesinlikle olamayacaktır...
Alparslan Türkeş’in ihtilal içindeki varlığı kardeş kavgasını önlemek, devletin kurumsal varlığını korumak ve güçlendirmek, CHP ile temas halindeki MBK üyelerinin taşkınlıklarını engellemek, planlı kalkınma hamlelerini başlatmak için Devlet Planlama Teşkilatını kurmak, milletin birliğine zerk edilmek istenen bölücülük girişimlerine karşı Türk kültür birliğini tesis etmek ve Demokrat Partililerin kovuşturma sürecini iyileştirmek gayesiyle açıklanmalıdır.
Hakikat budur.
Kapısı kırılarak sürgüne gönderilmemiş olsa, bu travmatik olaylar yaşanmayacak, Türk demokrasisinin üzerine darağacının gölgesi düşmeyecekti.
Bu yüzden Alparslan Türkeş, sürgün dönüşünde Demokrat Partinin devamı niteliğindeki siyasi hareketlerden davet almış, eski DP’li siyasiler MHP’nin saflarında mücadele etmeyi sürdürmüşlerdir.
Mayısın en hüzünlü yönlerinden biri de Ülkücü Şehitleri Anma Günü’dür.
Türk milletinin “fedakârlık burçları” Ülkücü şehitleri; mücadeleleri, fikri varlıkları, umutları ve milletin tarihine yazılan genç şehadetleri ile hatırlamak, anmak…
Bugün 29 Mayıs; İstanbul’un fethinin gururu, sevinci ve idraki üzerine yoğunlaşacağımız gün.
Çağ açıp çağ kapatan İstanbul’un fethi çok yönlü incelenmesi gereken bir hadisedir.
Kutlu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.