‘Padişahım çok yaşa’ tebliğine öğrencilerden büyük tepki
ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM HAYATI-4
1894’te, Ziya’nın 4. sınıf öğrencisi olduğu devrede, okula yapılan bir tebliğle öğrenciler her akşam ‘Padişahım çok yaşa’ nakaratını söylemeye zorlanırlar. Sınıfın önemli bir kısmı mutlakiyet aleyhtarı olarak yetiştiğinden tebliğ tepkiyle karşılanır. Öğrenciler, karşıt tavır alarak o akşam hep birden, ‘Padişahım çok yaşa’ yerine, ‘Millet çok yaşa’ diye bağırırlar.
Hadisenin ayrıntısını Ziya Gökalp “Mektepte Cumhuriyet İlânı” başlıklı makalesinde Hüseyin Sâbir adında bir gencin (Hüseyin Sâbir gerçekte Ziya’nın babasının dedesinin adı idi) Erzurum idadi mektebinde başından geçmiş gibi anlatır. Özetlenecek olursa, 1894’de, Ziya’nın dördüncü sınıf öğrencisi olduğu devrede okula yapılan bir tebliğle öğrenciler her aksam “Padişahım çok yaşa” nakaratını söylemeye zorlanırlar.
Z. Gökalp idadi 3. Sınıf öğrencisi, arkadaşı Ömer Beyoğlu Halit Refet ile (1892)
Sınıfın önemli bir kısmı mutlakiyet aleyhtarı olarak yetiştiğinden tebliğ tepkiyle karşılanır. Öğrenciler karşıt tavır alma konusunda toplandıklarında Ziya söz alarak: “Arkadaşlar! Bu gün bize hiç sevmediğimiz, tamamıyla nefret ettiğimiz bir zalime her akşam dua etmemiz emir olundu. Bu, bizim genç ve temiz ruhlarımızı kirletmek içindir. Biz zaten her gün vatanımız, milletimiz için dua etmekteyiz. Çünkü bu mektebi açarak bizi yeni fikirlerle, duygularla terbiyeye çalışan odur. Abdülhamit, millete ait olan hâkimiyeti zorla onun elinden almış olan ve bu esareti ihtiyarıyla kabul etmeyenleri mahvetmeye çalışan…” bir padişahtır. “Arkadaşlar! Yapmamız lâzım gelen iş gayet açık ve sadedir: Her akşam dua için gidilip de, dua trampetesi çalınınca, bizden zorla istedikleri dua yerine, “Millet çok yaşa!” diye bağırmalıyız. Bu da bize zorla kabul ettirmek istedikleri teklife karşı en iyi bir protestodur.”
Ziya’nın bu teklifi oy birliğiyle kabul edilir ve o aksam hep birden “Padişahım çok yaşa” yerine “Millet çok yaşa” diye bağırırlar. Gökalp’in anlatımına göre bu eylem bir defalık bir protesto değil, üst üste haftalarca devam etmiş bir hadisedir. Hatta eylem esnasında ayrıca Midhat Paşa ve Namık Kemal’i zikreden, hürriyet talep eden ve “hükümran millettir, hükümdar değil” nakaratıyla son bulan bir koşma da okunmuştur. Mektep bahçesinde gerçekleşen ve haftalar boyu süren bu eylemi duyan Diyarbakır halkı bu muhalif koşmayı dinlemek amacıyla idadi önünde toplanmaya başlamıştır. Mutlakiyet koşullarında hakikaten ciddi nitelikte bu hadiseyle karşı karşıya kalan idadi idaresi bir yandan jurnal edilme korkusu, diğer taraftan da talebelerin hakaretine maruz kalma çekincesiyle bir süre seslerini çıkaramamışlardır.
Z. Gökalp’in Bayraktar Mektebi öğrencisi iken (1896-1897) arkadaşı A. Cemil Asena (Sağda) ve bir arkadaşı
Söz konusu eylemin başlamasından yaklaşık bir ay geçtikten sonra hadise Mabeyn’e jurnal edilir edilmez derhal soruşturma açılmıştır. Öyle ki Yıldız telgraf merkezinde makine başında bulunan Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa gece vakti Diyarbakır Valisi’ni ve Maarif Müdürü’nü evlerindeki yataklarından kaldırıp telgrafhaneye getirterek bizzat sorguya çekmiştir. Gökalp’in iddiasına göre talebelerin elebaşısı (yani Ziya) ile Maarif Müdürü arasında uzun bir pazarlık vuku bulmuştur. Buna göre Maarif Müdürü çocuklara yaptıklarından vazgeçmeleri konusunda yalvarmıştır. Ziya ise bunu reddederek kendilerini millet uğruna feda etmeye hazır olduklarını haykırmıştır. Maarif Müdürü korkuyla “ailem, geleceğim, sizin de geleceğiniz mahvolacak” gibi panik ve dehşet içeren sözler sarf etmiştir. Ziya ise hiç mi hiç taviz vermemiştir. Sonunda varılan anlaşmayla idadi mektebindeki öğrenci eylemine “Padişahım çok yaşa” duasının iptal edilmesi karşılığında son verilmiştir. Vali, İdadi Müdürü ve Maarif Müdürü’nün çabaları sonucunda vaka az çok örtbas edilebilmiştir.
ZULME KARŞI İSYAN
Ziya’nın öğrencilik dönemine ait “İhtilal Şarkısı” adlı Müslümanları zulme karşı isyana ve hürriyet için kıyama çağıran şiiri, bu olaylardan hemen sonraki günlerde, 1 Ocak 1895 tarihinde kaleme alınmıştır.
Somel’in yayımladığı belgelerden olayı o sırada Diyarbakır’da sürgün olarak bulunan Necip Nadir’in jurnallediğini öğreniyoruz. Necip Nadir, 1892’den beri devletin Diyarbakır’da zorunlu ikamete tabi kıldığı ve Diyarbakır ileri gelenleri tarafından da pek sevilmeyen birisidir. 8 Mart 1894 tarihli bir belgeden Diyarbakır’da şehrin esnafı, uleması ve din adamları, Necip Nadir’i “İslam ahlakını ifsat etmekle, yabancı konsoloslar ve rahiplerle, Ermeni ileri gelenleriyle temas halinde bulunmakla” suçlamaktadır. Belgelere bakıldığında okuldaki öğrencilerin bu “padişahım çok yaşa” duasına karşılık “milletim çok yaşa” duası eyleminin bazen yatışmakla birlikte birkaç defa ve uzun zaman sürdürüldüğü görülmektedir. Diyarbakır Vali Vekili Salih oğlu Mehmet Enis Bey’in konuyla ilgili Sadarete çektiği 1 Aralık 1894 tarihli şifreli telgrafta belirttiği üzere ilk eylem yaklaşık olarak Haziran veya Temmuz 1894’te gerçekleşmiştir. Bu eylemde öğrencilerden bazıları “padişahım çok yaşa” yerine “padişahım milletinle çok yaşa” diye bağırmışlardır. Mehmet Enis Bey’in ifadesine göre soruşturma sırasında söz konusu eylemi doğrulayan bazı öğrenciler amaçlarının tahta çıkış ve doğum yıl dönümü vesilesiyle padişahı yüceltmek olduğunu, bu amaçla mutat olan duadan farklı olarak yeni bir dua okuduklarını söylemişler, olay bu şekilde kapanmıştır. Bu olay muhtemelen okulun yaz tatili dolayısıyla kapanacağı sırada gerçekleşmiştir.
Diyarbakır Mülki İdadisindeki son “padişahım çok yaşa” eylemi büyük ihtimalle 21 Ekim 1894 Pazar günü gerçekleşmiş, olaydan iki gün sonra Necip Nadir 23 Ekim 1894 tarihli bir mektupla olayı hükümete ve saraya ihbar etmiştir. Necip Nadir’in 21 Ekim 1894 Pazar günü gerçekleşen son eylemden iki gün sonra 23 Ekim 1894’te saraya gönderdiği olayla ilgili ihbar mektubunun kasım sonu veya aralık başında İstanbul’a ulaştığı ve eylemlerin bu tarihlere kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili belgeler ve Ziya Gökalp’in anlatımları da eylemin birkaç defa tekrarlandığı ve uzun süre devam ettiğini göstermektedir.
23 Ekim 1894 tarihli ihbar mektubu üzerine, Sadaret 30 Kasım 1894 tarihli telgrafla Diyarbakır Valiliği’nin bu olayla ilgili olarak hangi işlemlerin yapıldığını sormuştur. Vali Vekili Enis Bey, 1 Aralık 1894 tarihli telgrafta yukarıda anlatıldığı şekilde olay özetlemiştir. Daha sonra 8 Ocak 1895 tarihinde Vali Vekili Enis Bey’in Maarif Müdür Vekili Ali Murat Talat aracılığı ile okulda bir soruşturma yaptırmıştır. “Mekteb-i İdadi Beşinci Sene Talebesi Arasında Nizamat-ı Dahiliyesi Hilafında Bazı Muamelenin Vuku Bulduğu İşitilmekle Olbabda İcra Edilen Tahkikat Varakası” başlıklı soruşturma raporuna göre Mülki İdadi Mektebi Müdürü Muhsinzade Ali İrfan Bey ile Birinci Müdür Yardımcısı (Mekteb- i İdadi Muavin-i Evveli) Hakkı Efendi’ye olaylarla ilgili bazı sorular (toplam üçer soru) sorulmuştur. Vali Vekili Mehmet Enis Bey, bu raporu 9 Ocak 1894 tarihli bir üst yazı ile Sadarete göndermiştir. Bu soruşturmada sorulardan biri “padişahım çok yaşa” eylemi ile ilgilidir. Diğer iki soru ise dershane ortamında, öğrenciler ile dersin öğretmenleri arasında geçen tartışmalar ile ilgilidir. Bu son iki sorunun kapsadığı dershane ortamındaki olaylar, aynı tarihlerde gerçekleşecek olan Ziya Gökalp’in “intihar girişimi” ile ilgilidir. Bu nedenle sonraki yazılarımızda ele alınacaktır. Bu olaylar yaşandığı sırada Vali Sırrı Paşa’nın yanında Ceza Reisi Molla İsmail Ramiz Efendi olduğu halde okula gelerek öğrencilerle görüştüğünü ve onlara çeşitli sorular sorduğunu biliyoruz. Hatta Ahmet Cemil’in (Asena) anlattığına göre, Vali Paşa, Ziya Gökalp’e örnek bir mesele vererek padişaha hitaben dilekçe yazdırmıştır. Dilekçedeki ifade ve düzeni çok beğenen ve takdir eden Vali Sırrı Paşa ile Molla Ramiz Efendi, “dilekçesini kendisine iade ettiler ve bununla beraber olabilecek bazı tehlikelere karşı her ferde karşı gayet ihtiyatlı davranması gerektiğini de Ziya’ya söylemekten geri kalmadılar.”
SORUŞTURMA AÇILDI
Necip Nadir’in ihbar mektubunda ve diğer soruşturma evrakında bu olaylarla ilgili olarak ismi geçenler arasında Ziya Gökalp’in dayısı Pirinçcizade Arif Efendi, onun oğlu Pirinççizade Fevzi, Faik ve Haşim Beyler bulunmaktadır.
Mehmet Ziya’nın dayısı olan Pirinçcizade Arif Efendi, 1894-1895 devresinde Diyarbakır Vilayet İdare Meclisi’nin seçilmiş üyelerinden birisi idi. Arif Efendi Ziya’yı her zaman kollamış, sahip çıkmıştır. 1890’ların sonları ve 1900’lerin başlarında Ziya ve arkadaşları Diyarbakır’da illegal faaliyetlerde bulunurken o zamanki belediye başkanı olan Arif Efendi Ziya’yı korumuş, dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmalar ciddi sonuçlara yol açmamıştır.
Yarın: Ziya Gökalp İdadi’den ayrılıyor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.