TÜRKİYE, KİMLİKSİZLEŞİYOR MU?
Size iki sorum var:
Bir devletin denge politikası nedir?
Bu denge politikasının vazgeçilmezi nedir?
Güvenlik, adalet, ekonomi, siyaset…
Kanımca; bir devletin denge politikasının temeli kimliktir.
Korkmayın, kimlik deyince aklınıza hemen öyle etnik köken vs. gelmesin. Burada kast ettiğim kimlik anlayışı, devletlerin karakterleri.
*
Her coğrafyanın iklimi, ülkelerin hem sosyolojik hem bürokratik yapısına yansır. Biraz ütopik gelebilir ama Ortadoğu ülkelerine baktığınızda tıpkı 50 derece hava sıcaklığı gibi sürekli bir kaotik ortam…
Ve bu kaotik ortamların kaçınılmaz sonları vardır.
Birincisi; devletleri kimliksizleştirmek.
İkincisi; kimliksizleşen devletleri yok etmek.
Üçüncüsü; yok edilen devletlerin enkazlarından küresel sisteme yeni bir kimlik üretmek.
*
Bir devletin kimliğinin bel kemiği, sınırlarıdır.
Sınır kavramı, en basit anlamıyla iki devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi şeklinde tanımlanır. Fakat TDK’ dan çıkıp da günümüze gelindiğinde ise daha geniş bir anlam kazanan bu kavram, devletlerin ulusal güvenliğinin bir vazgeçilmezidir ve bu vazgeçilmezlik tabusu küresel sistem tarafından yıkılmak istenmektedir.
Yıkılmak istenen bu tabu için; bilgi kirliliğine sebep olan propagandalar, siyasi ve diplomatik çıkışlar, lobici yaklaşımlar, enerji ve savunma sanayi sektörlerine taarruzlar, sabotajlar, etnik terörü tırmandıran adımlar ve daha nicesi kiralanan asker-terörist melezleri tarafından kullanılmaktadır. Bu yüzden sınır güvenliği, meşru müdafaa iç güdüsü çerçevesinde esnek bir stratejiye sahiptir.
*
Peki Türkiye’yi kimliksizleştirmek için neler yapıyorlar?
Türkiye…
Kuzeybatıdan Balkanlar, kuzeydoğudan Kafkaslar, doğu ve güney noktasından Ortadoğu ve Doğu Akdeniz…
Bölgedeki istikrarsızlıklara ve yaşanılan iç savaşlara bakıldığında Türkiye, sahanın en istikrarlı ülkelerden birisidir. Her ülkenin harcı değildir; bir yandan sömürü altında olan Kafkasya’yı idare etmek bir yandan Mavi Vatan’ı kollamak bir yandan da Misak-ı Milli’nin gözbebekleri Musul ve Kerkük’ü yangın yeri olmaktan korumaya çalışmak.
İstikrarlı bir strateji yürüten Türk devlet aklı ile baş edilemeyince doğrudan toplumun kılcal damarlarına saldırmaya başladılar, özellikle sosyolojik yapıyı değiştirerek yani göç politikaları ile.
*
Göç politikaları neticesinde meydana gelen mülteci sorunu; göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti gibi yeni sorunları doğurdu. Bu sorunların ortaya çıkmasıyla birlikte sınır güvenliğini sağlamak daha da karışık hale geldi.
Sınırlardan şehirlere geldiğimizde ise ekonomik buhranlar, kültürel çatışmalar, gerginlikler, ahlaki yozlaşmalar ve daha nice sorun ile karşı karşıya kaldık.
*
Bütün bu dezavantajları göz önünde bulundurduğumuzda toplumun tahammül yeteneğini elinden alırsanız, kimsenin kimseye sabrı kalmayacağını ardından iç çürümenin başlayacağını ve kimliksizleşen bir toplumla baş başa kalacağımızı göreceksiniz. İşte bu çürümenin önüne geçebilmek için, devletlerin istikrarlı bir denge politikasının yürütmesi gerekir.
Yalnız unutulan kırmızı bir çizgi vardır: “Devletler arasında yürütülen denge politikası ile devletin içinde yürütülen denge politikası bir değildir.”
Hem içte hem dışta aynı politikayı yürütmeye çalışan bazı güruhlar vardır. Hal böyle olunca kimi zaman toplum içinde ciddi kırılmalar kimi zaman da sert kutuplaşmalar yaşanır.
İşte devletlerin en büyük düşmanı, her iki politikayı da beraber yürütmeye çalışan vatansever görünümlü bu güruhlardır yani kimliksizler.
Tıpkı kendileri gibi yaşadıkları ülkeyi de kimliksizleştirmeye çalışırlar, kaostan beslenirler, toplumun bilinçaltını kirletirler, kitlesel algı ajanlarını her kesimde kullanırlar, kültür çatışmalarının yaşanması için sahadaki muhbirlerine her türlü lojistik desteği sağlarlar.
Şimdi soruyorum sizlere; bu anlattıklarımın çerçevesinde Türkiye kimliksizleşiyor mu yoksa kimliksizler tarafından ele mi geçiriliyor?
Kuşatıldığımız kesin…
Peki ya ele geçirilenlerimiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.