Ayşenaz ÇİMEN

Ayşenaz ÇİMEN

SİLAH MI KALEM Mİ?

Önünüze iki seçenek sunsalar, amasız fakatsız ikisinden birini seçeceksin deseler hangisini seçerdiniz?
Ben kalemi seçerdim.
Neden derseniz, herkes silah kullanmayı öğrenebilir fakat kalem kullanmasını bilemez. Silah kullanmayı bilmek için öğrenmek gerekir, mesela kullanma kılavuzuna bakmak veyahut profesyonel birisinden destek almak gerekir. Her halükarda kalemin kelamından yolumuz geçer. Fakat kalemi kullanmanın kılavuzu yoktur, dilden geleni akılla birleştirerek yazmak için doğuştan bir yeteneğinizin olması gerekir. Bu yetenek kimi zaman tehlikelidir kimi zaman da geleceğin ta kendisidir.
Şu an ülkece öyle günlerden geçiyoruz ki, resmen adım adım geleceğimizin inşa edildiği bir süreçteyiz. Nereden başlasam, neye kelamımı konuştursam bilmiyorum. Resmen mayınlı bir arazide geziyorum, ne tarafa adım atsam paramparça olacakmışım gibi hissediyorum.
Bildiğim tek bir şey var ki; kalbimin en derinlerindeki o sızı, kelamımı susturmuyor aksine kalemimi daha da keskinleştiriyor.
Korkarım ki kalemimin bu keskinliği derin bir yara açacak benliğimde...
*
Terörle mücadele mi müzakere mi dediğimiz bir süreçteyiz. Halbuki yakın tarihimizde "Çözüm Süreci" ile acı tecrübeler ettiğimiz bir dönem de elimizde emsal iken, müzakerenin halen konuşuluyor olmasına bir anlam veremiyorum.
Aslında bunun adı bir müzakere değil gibi topluma yansıtılmaya çalışılıyor olsa da toplumun direk algıladığı konu tam olarak şu: "İMRALI İLE ÇÖZÜM SÜRECİ."
Bakınız bunu ben demiyorum, 7'den 70'e Anadolu insanının anladığı ifadeyi size aktarıyorum.
Süreç, müzakere, demokratik dönüşüm, açılım saçılım, hapisteki teröristlerin serbest bırakılması, eve dönüş yasası, taş atan çocuklar yasası, özgür basın, yerel yönetimlerde demokratik çözüm, Anayasal statü çalışmaları vs vs. gibi kavramlar Türkiye'ye zarar verir. Türk devleti aynı yerden iki defa ısırılmaz.
Tek çözüm vardır o da; kayıtsız şartsız bir şekilde terör örgütünün silahlarıyla, teröristleriyle, liderleriyle birlikte lağvedilmesidir. Örgütün iradesine veyahut sunacağı şartlara göre bir strateji yürütmek, geçmişte yaşanılan hezimetlere yeniden sebep olacaktır.
*
Yeniden neden hezimet yaşarız meselesine bir örnek vermek istiyorum. Çözüm Süreci zamanının baş aktörlerden birisi olan ve 2023 genel seçimlerinde DEM Parti Diyarbakır milletvekili seçilen Cengiz ÇANDAR'ın 2011 yılında TESEV sponsorluğunda yapmış olduğu "DAĞDAN İNİŞ PKK NASIL SİLAH BIRAKIR?" çalışmada, yazılan paradigmalara baktığımızda zihniyet tam olarak şu: "Türkiye Hükümeti’nin, PKK’yı bir Kürt isyanı olarak değerlendirmesi çözüm için ilk ve en önemli adımdır."
Aradan yıllar geçse de hepsinin bilinçaltında bunun olduğunu çok iyi biliyoruz aslında.
*
Bu kavramları konuşmaktan çok fazla hoşlanmasam da isyan ne demek, bir cümle ile açıklamak istiyorum.
İsyan; esas olarak belli bir grup tarafından hükümete ve devlete denetimindeki toprakların tümünü ya da bir bölümünü kontrol edebilmek ya da siyasi iktidarı paylaşmak için onu siyasi tavizlere zorlamak amacıyla kah silahla kah kalemle kafa tutmaktır.
Tıpkı günümüzde PKK'nın DEM'lenerek eline kalem alıp meclis kürsüsünden Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne parmak salladığı gibi.
Şaka gibi değil mi?
Geçen hafta DEM Parti milletvekili Ceylan AKÇA tam olarak bunu yaptı işte. Meclis kürsüsüne geçti ve güneydoğuda barajlardan üretilen elektrik enerjisi için şu ifadeyi kullandı: "Bizim topraklarımızın üstüne baraj kurup sonra o barajlardan edindiğiniz elektriği bize fahiş fiyatlarla satmak sizin hakkınız değildir. Bizim suyumuzda kuraklaştırdığınız topraklarımızda çiftçilerimize yoğun elektrik faturaları vererek onların tarımsal faaliyetlerini yürütmek sizin haddiniz değildir. Diyarbakır'ın ve Kürt illerinin çeşitli bölgelerinden Diyarbakır'a göç ettiler... Diyarbakır yerelden kendi sorununa yetebilir bir yer. Ama merkezi yönetimi savunacaksanız vergilerimizin bize dönmesini sağlama mecburiyetindesiniz."
Buyurun size isyan temelli özerklik talebi...
İşin aslına gelirsek; isyan için terörizm günümüzde bir aracı olarak kullanılmaktayken, sözde Kürt sorununun çözümünü terörizmin dışında tutarak sanki bir isyan hareketinin muhatap alınması gibi olaya bakılmasını istemek akıl ve mantık dışıdır, ihanetin ta kendisidir.
Bu tuzağa DÜŞMEMELİYİZ.
*
Günümüze geldiğimizde ise dillerin altında saklanan zehirli bakla tam olarak bu işte: "İsyan başka terörizm başka, çözüm muhataplığı tekrardan ele alınsın, geçmişte terörizm muhatap alındı şimdi ise isyan edenler muhatap alınsın çünkü isyan etmelerinin sebebi Kürt sorunu..."
Halbuki; terörizm ve isyan birbirinden beslenir. Her ikisi de isyanı normalleştirmek için siyasi propagandayı kullanır, yeri geldiğinde silahları toprağın altına gömdük derler, yeri geldiğinde ise silahlara başvuracağız diyerek tehditvari dillerini kullanmaya devam ederler. Tek amaçları vardır; isyanlarını meşru bir zemine oturtarak normalleştirmek.
*
PKK'nın 1984,1999 ve 2004 yılında yapmış olduğu açıklamalara bakıldığında; “Ayrılıkçı” bir silahlı örgüt olarak “Büyük, Bağımsız Kürdistan” hedefiyle yola çıktığını, 1990’larda başladığı “ayrılıkçılık” hedefini terk ettiğini, “Türkiye içinde çözüm aradığını” ilan etmiş ve “federasyon” hedefinden “Özerk Kürdistan” talebine uzanan, zaman içinde belirgin farklılıklar gösteren bir siyasi çizgiyle hareket edeceğini açıklamıştır.
Kısacası örgüt silah sıkan maskesini çıkartıp, kalem tutan maskesini takmıştır.
Murat Karayılan bu sürece ilişkin düşünceleri bile maskelerin değiştiğini apaçık ortaya koymaktadır:"1970’lerde sol camianın içindeydik. Reel sosyalizmin etkisiyle ulusların kendi kaderini tayin hakkını, ayrılma hakkı olarak anladık. Bu anlayış, 1993’e dek sürdü. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde görüşlerimizde farklılaşma başladı. Sovyetler Birliği’ni zaten revizyonist olarak görüyorduk. O nedenle, çöküşü bizim için sarsıcı olmadı. Özgücümüze dayanma dersi çıkarttık. 1993 Ateşkesi çok önemli bir fırsattı. O süreçte biz, ‘Türkiye ile birlikte, Türkiye’nin içinde Kürt Sorunu’nu çözmeli’ görüşüne dönmüştük. O dönüşüm önemliydi.
Daha ne diyebiliriz ki?
*
Gördüğünüz üzere karşımıza yine hangi ifade çıkıyor: "KÜRT SORUNU"
Bu tuzağı görmememiz imkansız diye düşünüyorum.
Örgütün kendisi, örgütün siyasileri, örgütün liderleri kısacası kim olursa olsun fark etmezzzzzzzzzzzz; silahlar bırakılacak fakat "Özerk Kürdistan" şartı ile dediklerinde ne yapacağız?
Kendi beyanları apaçık bu durumun böyle olacağını gösteriyor...
Her neyse, biraz gözlemleyelim.
Olup bitenleri iyice değerlendirelim.
Ondan sonra sorumuzu bir daha sorarız:
Silah mı kalem mi? diye.
Unutmayın ki; kalemi düşman da kullanır, hain de.
Kaleme kalemle karşılık vermek gerekir,silaha silah ile.
Kalemi attınız mı silahı vuramayabilirsiniz, silahı attınız mı kalemi vurabilirsiniz.
Fakat bu sefer başka bir kalem gelir, silahların kalemleri vurduğunu yazar ve o silahları bir daha elinize dahi aldırtmazlar.
Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşenaz ÇİMEN Arşivi
SON YAZILAR