MEMLEKETİN HALLERİ

 

Kitlelerin şuursuz hareketlerinin, fertlerin şuurlu faaliyetleri yerine geçmesi çağımızın başlıca vasıflarındandır. Gustave Le Bon

Malumunuz ülke gündemi bir hayli yoğun. Dış Politikadaki başarısızlığını iç politikada hamasi söylemler ve milliyetçi muhafazakâr kesimden oy almak adına bir nevi algı politikası ile başarılı göstermeye çalışan bir AKP iktidarı var. Gerek Erdoğan'ın ABD'ye karşı söylemlerinde özellikle vurguladığı PYD/YPG'nin terör örgütü olduğu ve PYD mi Biz mi? diyerek adeta bir terör örgütü ile binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti devletini kıyaslayan bir anlayış hâkim. Sınırımızda ise git gide ciddi bir sorun haline gelmiş PYD/YPG'nin günden güne resmi statü kazanarak uluslararası kamuoyunda meşruiyet kazanması ve özellikle Ortadoğu'da sahaya ve masaya hâkim olması. Süleyman Şah Türbesini IŞİD tehlikesine karşı Suriye’nin Eşme köyüne taşıdığımız bir itibar sorunu ile hala IŞİD terör örgütünün bir numaralı tehdit ve tehlikelerine maruz kalan bir Türkiye. Diğer bir konu ise ''Açık Kapı Politikası'' yüzünden sınırlarımızın kevgire dönmüş olmasından kaynaklanan ve kimlerin hangi amaçlarla sınırlarımızdan içeri girdiği be hangi emeller doğrultusunda neler yapabileceği bilinmeyen bir milli güvenlik sorunu ile AB ile yaşanan mülteci krizi ile Türkiye’nin AB'nin mülteci kampına dönmüş olması gerçeği... Tüm bu olayların üzerine bir zamanlar sıkça tekrarladığı 400 vekil verin istikrarı getireyim diyen Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlık heveslerinde gittikçe haddini aşan söylemleri ve referandum hazırlığına doğru kilitlenmiş bir iktidar.

Ve bu iktidarın yaptıklarına karşılık muhalefet yapamayacak duruma gelmiş ve tabanın tavana olan bakışını değiştirme konusunda pek de maharetli ellerin, dillerin, kalemlerin oynadığı muhalefet partileri. Peki nedir bu halktaki tepkisizlik? Bu körlük neden? Tepki salt Artvin Cerattepe’de mi? Tepki sadece Kadına karşı şiddeti mi kapsıyor? Tepki sadece soğuk kış günlerinde sokaklardaki barınaksız hayvanlarla mı alakalı? İnsanın bu Vatana, Temmuz 2015’den bu yana verilen Şehitlerimize neden sessiz kalındığıyla ilgili veryansın edesi geliyor… Rahmetli Selahattin Tekizoğlu hocanın şu sözleri bir an aklıma düştü sizlerle paylaşayım. Der ki Hoca ; ‘’ Her şeye rağmen, rağmenlere rağmen önce insan, sonra İslam sonra Türkleşmek’’ gerek.

“”İnsan, esas itibariyle “mikro” boyutlu bir varlıktır. Kendi küçük dünyasında yaşar genel olarak. O dünyada olanı görür, duyar, ona göre düşünüp davranır, tepki verir. Öncelikle, yaşamak, hayatını idame ettirmek ilgilendirir onu; mutlu olmak ve kendi sonu da olan ölüm ilgilendirir. Öte yandan, insan hayatında öyle olgular, öyle süreçler vardır ki geneldir, makro düzeyde cereyan eder. Birey bunları doğrudan göremez, duyamaz, fark edemez, o dünyaya göre düşünüp davranamaz, tepki veremez.””

“Kürt sorunu” dedikleri olgu da böyledir. Halk artık şehit cenazelerinin gelmediğini görüyor, fark ediyor. Çünkü doğaldır, günlük hayatının, mikro dünyasının bir parçası olan ölümle ilgilidir. Yıllardır yaşamaktadır da, şehitlik söz konusu olduğu için ayrıca saygı da duyar. Günlük hayatı ile, dinle ilgisi olan bir vakadır. Doğrudan, kolayca gözlemleyebilir bu olguyu. Buna karşılık, devletin bütünlüğü bağımsızlığı, gerçek demokrasi,… ülkenin bir tarafında olup bitenler, bunların toplumla, devletle ilişkisi… Bunları bilmez, üzerinde kafa da yormaz. Kısacası geniş mekânda ve zamanın akışında olup bitenleri fark etmez, etse de bağlantılarını ve sonuçlarını göremez, değerlendiremez. Genellikle zorunlu ihtiyaçlarının etkisin altında olan sade yurttaşın tutum ve davranışları, işte bu özetlediğim şartlar altında şekillenir. Ancak eğer isterse, zaman ve mekânın o geniş dünyasında olup bitenleri de görebilir, değerlendirebilir. Şu şartla ki hayatın o boyutları ile ilgilenecek donanımda olmalıdır. Bunun için de eğitimli olmalı, o dünya hakkında bilgi birikimi olmalı, bilgisini kullanarak muhakeme etmeli, doğru sonuçlar çıkarabilmelidir. Eğitim düzeyine bağlı olarak mikro dünyada kaldıkça, hep bilinçsizlik durumdadır. O dünyayı anlamak için makro düzeyde bilgiye ihtiyacı vardır, makro düzeyde gözlem yapması, bilgi sahibi olması, akıl yürütmesi gerekir. Çünkü orada olup biten, onun küçük dünyasını, onunla ilgili bilgilerini aşar! Çünkü yeteri kadar eğitim-öğretim görmemiştir. İşte bundan dolayı genel olarak halkımız güneydoğumuzdaki vahim gelişmeler karşısında duyarsız, suskun ve kayıtsız kalıyor. Bu sebepledir ki orada bir kanser gibi bir “devlet”in oluşmakta olduğunu fark etmiyor; belki fark ediyor, ancak ilgilenmiyor, ikinci, üçüncü derecede önem veriyor. Kendisine sabırla açıklansa da, büyük olasılıkla başarı sağlanamayacaktır. Çünkü devletinin bölünmesinin anlam ve sonuçlarının bilincinde değildir. Devletin 70 yıllık eğitim-öğretim uygulamasının, ona bu bilinci kazandırmış olması lazım gelirdi; medyanın, siyasetçilerin, aydınların açıklaması, uyarması, bilinçlendirmesi gerekirdi. Ancak yok, hiçbiri yok, hatta tam tersi yapılıyor. Sandığa oy atan halk kitlelerinin büyük kısmı, bu nitelik ve imkânlardan, bu bilinçten yoksun bulunuyor. Şimdi görebiliyoruz sanırım, üçüncü sebebin ne olduğunu: AKP, halkın işte bu eksikliğinden yararlanıyor, bu eksikliğine güveniyor, bu eksikliğinden güç alıyor. Halkın bu durumundan istifade ederek, hem de onun aleyhine olan, varlığını da, geleceğini de tehlikeye atan işlere girişiyor: Bir yabancı devletin projesine, dış politikasına, kendi devletinin parçalanması pahasına destek ve yardımcı oluyor! Bu sebepledir ki Türk milletinin baş düşmanlarından olan bir terör örgütüne, PKK’ya, âdeta: “Sen anlaştığımız gibi davran, somut ne gerekiyorsa yap. Çekilme, çekilir gibi yap. Hedefin olan özerklik ne gerektiriyorsa ardına koyma. Ben, hiç oralı olmayacağım. Yaptıklarını görmezden geleceğim. Halkın dikkatini de başka taraflara çekeceğim” diyebiliyor. Şunu da ekleyeyim ki, halk arasında, AKP’ye olan destek eğitim düzeyi düştükçe artıyor, eğitim düzeyi yükseldikçe azalıyor. Düşük eğitimin de bir sonucu olarak sokaktaki adam –mekân ve zaman boyutunda- genellikle toplumsal olaylardan habersiz yaşıyor. AKP bunu biliyor, buna göre davranıyor. “Ben böyle işler yaparım, oy da kaybetmem, bana oy verenlerin büyük kısmı yaptıklarımın, kendi aleyhine olduğunu fark etmez” diyor.

17 Şubat 2016 Ankara’dan Yükselen Kara Bulutlar

Ülkemizin kalbi olan Ankara’da, Genelkurmay’a 300 metre mesafede, askeri servis araçlarına yönelik bombalı saldırı yapıldı. 28 kişi hayatını kaybetti. 61 vatandaşımız da yaralı. Daha önce Ulus’ta, Kızılay Kumrular sokakta, Gar’da bombalı saldırı yapıldı. Şimdi Genelkurmay Başkanlığı’na 300 metre mesafede ASKERİ hedef alan bombalı saldırı yapıldı. Patlamanın arkasındaki güç veya devlet açıkça askere meydan okuyarak bir mesaj veriyor. Ve diyor ki; “BOP’un önünde engel olursan, seni evinde vururum.” Böyle bir bombalama nasıl yapılabiliyor? Bu kadar büyük bir güvenlik açığı olur mu? Oldu. Çünki;

PKK meclistedir.

 

Handan Ömer
23 Şubat 2016 ANKARA

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Handan ÖMER Arşivi
SON YAZILAR