Teslimiyetin Adı İTİBAR ise İhanetin adı AKP’dir!
“Bu topraklar çok vicdansız, çok vatan haini gördü muhterem!
Çok megalomanyak, çok Amerikan uşağı gördü!
Ama vicdanı Amerika'dan ithal, patron talimatıyla vicdan resimleri çektireni ilk defa görüyor…!”
Yazıma başlarken aklıma Aziz Nesin’in sözleri geldi: “Bizde gelenektir; satıcılar, karpuzu kurabiye, hıyarı badem, kavunu reçel, balığı derya kuzusu, armudu tereyağı diye satarlar. Kimi iktidarlar da bu geleneğe uyup, zorbalığı demokrasi diye yutturmaya kalkarlar.”
Besleme yazarlara bakılırsa Erdoğan destan yazmış. Kesinlikle doğrudur. Her gezisinde, her görüşmesinde, her temasında destan yazıyor! Ermeni iftiralarında destan yazdı. Kuzey Irak'ta da destan yazdı. Barzani'yi kahramanlaştırma
Teslimiyetin adı itibar oldu.
AKP ihanetin düzeyini arttırdıkça gerçek yüzünü perdeleyenler bir bir eteğindeki taşları dökmeye başladı. Aslında onlar bu yüzlerini hiç saklamadılar. Gizli saklı işler yapmadılar. Sadece bölücülük türküsüne eşlik ederken seslerini yükseltiyorlar, o kadar. Bölücülük kervanına katıldılar, katıldılar ama aynı zamanda Atatürk'ten, Atatürkçülükten, bağımsızlıktan, barıştan bahsedecek kadar tutarsızlaştılar da..
Onursuz, tutarsız, bu topraklara düşman olan her odağın sözcülüğünü yapan okumuş ihanetini çok zamandan beri yaşamaktayız.
Geçtiğimiz haftaya Leyla Zana ve beraberinde ki bir kaç milletvekili bozuntusu damga vurmaya çalıştı..
HDP'lilere son derece önemli bir soru ; "Siz kimsiniz ?"
"Siz kimsiniz... Bizim Kürt vatandaşlarımıza hiç benzemiyorsunuz.
Devletin, Türklüğü, ne Anayasa'da ne de başka herhangi bir yerde ırk olarak tanımlamadığını bile bile, Türk olmayı bütün kötülüklerle birlikte, ırkçılık ile de eşanlamlı hale getirmek için çabalayan Kürtçüler, kendilerinin ve yaptıkları işin ırkçılık ile tanımlanmasından çok gocunuyor ve rahatsız oluyorlar.
Oysa, Türkiye'de azınlık değil, çoğunluk haklarına sahip olan ve herkesle eşit durumda bulunan Kürtlere, özel azınlık hakları da vererek bütün diğer vatandaşların üzerine çıkarmak istemenin hiçbir haklı mazereti olamayacağına ve ancak "SEÇİLMİŞ, ÜSTÜN IRK" zırvalığına dayandırılabilec
Kürtleri herkesten her konuda ve mümkün olan her şekilde ayrıştırmak için yıllardır çabalayan Kürtçüler, bu fesadı sinsi ve istikrarlı bir biçimde sürdürüyorlar ama, ABD'den gelen uyarılar nedeniyle şimdilik, Kürtlerin Türkiye'den ayrılmalarını istemeye ara verdiler.(Leyla Zana yemin töreninde Türkiye Milleti derken bu görüşü destekliyordu.)
Hepimizi yıllardır suçlamaya doyamayanların övgüler düzmeye başladıklarını görürseniz, hiç şaşırmayın. Ayrıca, PKK'lı teröristleri halkın gözünde insanlaştırmaya çalışan propagandayı dengelemek için de, böyle bir oyuna ihtiyaç var zaten.
Paris’in göbeğinde üç PKK’lı kadının susturucu silahlarla işlenen profesyonel bir cinayete kurban gitmesi, içimizdeki mandacı, vesayetçi, işbirlikçi, deşifre edilmiş/edilmemi
O dönemin Başbakanı Erdoğan; “Fransa’dan suçluları derhal bulmasını istiyoruz.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; “Yaşanan olay bir vahşettir. Kim yaparsa yapmış olsun, bu ölen kişiler hangi vasıflarla hangi suçlamalarla anılıyor olurlarsa olsun insan hayatına bu şekilde son vermek kimsenin hakkı değildir. Onlar böyle bir ölümü hiçbir zaman hak etmemişlerdi."
Kemal Kılıçdaroğlu "Olayın aydınlığa kavuşturulmasını hep beraber bekliyoruz. Bir yerde infaz oldu diye İmralı süreci aksadı demek doğru değil."
PKK tarafından katledilen binlerce asker, polis, öğretmen ve yurttaşlarımız için kılını kıpırdatmayanlar
Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls; "Ciddi bir olay, bu nedenle buradayım. Hiçbir biçimde kabul edilemez"
Le Monde; "Ankara ve Abdullah Öcalan, son dönemde yapılan görüşmelerde çatışmaların durdurulması ilkesi konusunda mutabık kaldı"
LE PARİSİEN: "Ankara ile Abdullah Öcalan" arasında yapılan görüşmelere vurgu yaptı.
GUARDİAN: ''Paris'teki üçlü cinayet Türkiye'nin Kürtlerle barış görüşmelerine gönderilen bir sinyal miydi?''
FİNANCİAL TİMES; “Öcalan'ın barış sürecini reddeden muhalif PKK'lıların cinayetleri işlemiş olmasına daha çok ihtimal” verdiğini açıkladı,
TİMES: ''Türkiye'de hükümet ile Kürtler arasındaki yakınlaşma işaretlerinin Paris'te işlenen zalimce cinayetlerin nedeni olabileceğini'' yazan Times, ''Bu suçlar istikrar arayışını rayından çıkaramaz.'' Dedi.
İtalyan La Repubblica "Erdoğan'ın barış çabaları bu infazlarla söndü. Ya bir iç hesaplaşma ya da Ankara’nın şahinleri Öcalan ile anlaşma zeminine darbe indi" diye yazdı
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland; "Genel anlamda görüşmelerin pozitif bir gelişme olduğunu düşünüyoruz. İç terör meselesini, Kürtler ve diğer marjinalleşmiş toplumlarla da temas kurarak çoklu açılardan, geniş bir yaklaşımla ele alması noktasında Türkiye'yi teşvik ediyoruz", ''Bu konularda kendilerine desteğimizi sürdürüyoruz. Elde ettikleri herhangi bir ilerleme bizi daima ilgilendirir''
Bu açıklamaları yapanlar, PKK'nın Paris merkezindeki Enformasyon bürosunda aralarında PKK kurucularından ve Avrupa’da PKK’nın para trafiğini yöneten Sakine Cansız'ın da bulunduğu 3 PKK'lı kadının öldürülmesi “Barış sürecini baltalama” veya “iç hesaplaşma” ya yönelik bir girişim olduğu ortak noktasında birleşti.
Baştan sona hedef şaşırtan, spekülasyonlar ile ortamı bulanıklaştıran bu yaklaşımlar, tümüyle gerçeğinin üstünü örtme, terör örgütünü aklama ve itibarlı kılma amaçlıdır.
Kimse aldanmasın, İmralı’da Müzakere yapılıyor diye. İmralı da çoktan sonuçlanmış “Büyük Kürdistan” müzakeresinin, “senaryosu yazılmış mütareke” olarak millete kabul ettirme oyunu sahnelenmektedir
Bu oyunda, daha önce CIA ve MOSSAD tarafından “katil” olarak sahaya sürülen APO bu kez “baş aktör” ve "lider" olarak sahaya sürülmüştür.
Bu gerçeği Kürt Açılımının mimarlarından Yalçın Akdoğan, "Örgüt mazur görülmeli, sisteme eklemlenmeli. Öcalan da doğal lider gibi aşırı derecede saygınlık kazanmalı" şeklinde dile getirmişti.
Sene:2015 Yer:Ankara, TBMM
Tarih bir roman ya da hikâye değildir. Tarih geçmişte yaşananlardan ders alınarak, geleceği, ufku, hatta “ufkun ötesini görüp bilmeye” yarayan bir bilimdir.
1920 Sevr Anlaşmasının 62. ve 64. Maddelerine göre; Türkler Kürt milli haklarının tanıyacak, Kürtler kendi kendilerini yönetebilecekler
Bunun en basit örneği ise 4 Haziran 2003, İktidarda A.K.P. Hükümeti var. Hükümet değişmiş, zihniyet yine aynı: İnsan haklarına ilişkin iki Birleşmiş Milletler sözleşmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden alelacele, AKP ve CHP’nin oylarıyla yangından mal kaçırır gibi geçirilmiştir. Seksen yılın en büyük komplosu, ikiz ihanet sözleşmeleri, Türkiye’yi parçalama yasaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine yerleştirilen dinamitler, yeni Sevr antlaşmaları, emperyalizmin elindeki en etkili koz ve silah.
‘’Sömürüyü sürdürmek için dünyanın diğer uluslarını parçalamak! Ezilen Dünyayı olabildiğince küçük parçalara, kukla devletçiklere, emirliklere, beyliklere bölmek [Ulusoy, 2004]. Yani kendilerinin geçmişte yaptığını, başka ulusların yapmasını önlüyorlar. Daha ileri bir noktaya çıkmak, yükselmek için kullandıkları merdiveni, başkaları kullanmasın diye itip deviriyorlar [Merdiveni itmek (Kicking away the ladder) deyimi Alman iktisatçı F. List tarafından oluşturulmuştur. Sanayileşmiş bir ülkenin, zenginliğin doruğuna ulaştığı zaman, başka ulusların kendi eriştiği mertebeye ulaşmasını engellemek için, oraya tırmanmasını sağlayan merdiveni itmesi, kendi uygulamış olduğu politikaları kullanmasını engellemesi anlamına geliyor. Türkiye tüm halkların kendi kaderini belirleme hakkını tanımış oluyor. Buna göre Türkiye’de “halk” olduğunu ileri süren herhangi bir topluluğun, Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılma hakkı da kabul edilmiş oluyor. Ayrılmak istemeyenlere ise, kendi statülerini serbestçe belirleme hakkı tanınmakta. Bunlar sözleşmelerin şu ilkelerine dayandırılıyor: “ Tüm halklar self-determinasy
Ancak sözleşmede yer alan “halk” kavramı üzerinde, sözleşmeye taraf ülkeler arasında ortak bir tanımlama henüz yapılmış değil. Ancak siz kaygılanmayın, uluslararası merkezler, ABD, Avrupa Birliği’nin iki kabadayısı, Almanya ve Fransa kendi işlerine gelen bir tanımı yakında Türkiye’ye dayatacaklardır. .(Leyla Zana yemin töreninde ‘’Türkiye Milleti’’ derken, açıkçası ABD ve AB’nin bu görüşünü destekliyordu.)
Küresel Çetenin, 90’lı yıllarda raftan indirip masanın üstüne koyduğu “Bağımsız Kürdistan” projesinin günümüzdeki adı “Büyük Ortadoğu ya da Büyük İsrail Projesi”dir.
Düşünmek iktidarların korktuğu en büyük eylemdir.! Düşünmeye devam!
HANDAN ÖMER
24 KASIM 2015
Ankara
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.