KIZILELMA’MIZ MESCİD-İ AKSA
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa ve Kudüs şehrinin biz Türkler açısından, Konya’dan, Afyonkarahisar'dan ve özgürlüğüne kavuşturmuş olduğumuz Ayasofya’dan hiçbir farkı yoktur.
Tefsir kitaplarında yer alan rivayetlere ve tarihi kayıtlara göre Mescid-i Aksa ilk olarak Hz. Süleyman (a.s.) tarafından inşa edilmiştir. Buhari ve Müslim'in sahihlerinde yer alan bir rivayete göre sahabeden Ebu Zer (r.a.) şöyle demiştir: “Resulullah (a.s.)'a, yeryüzüne konulmuş olan ilk mescidin hangisi olduğunu sordum. “Mescidi Haram” diye buyurdu. “Sonra hangisi?” dedim. “Mescid-i Aksa” diye buyurdu.” Resulullah (s.a.v.)'ın miraca yükseltildiği sırada Kudüs'te bugünkü şekliyle bir cami yoktu. Ancak Hz. Süleyman (a.s.) tarafından inşa edilmiş ve daha sonra yıkıma maruz kalıp yenilenmiş olan Mescid-i Aksa'nın kalıntıları vardı ve burası da Beyti Makdis olarak adlandırılırdı. Resulullah (s.a.v.)'ın ziyaret ettiği mekân da işte burasıydı. Beyti Makdis ibaresi bazı tarihi kaynaklarda Kudüs şehri için de kullanılmıştır. Kadı Beyzavi tefsirinde “Mescid-i Aksa” ibaresi açıklanırken: “Burada kastedilen, Beyti Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut değildi” denmektedir. Aynı ibarenin Nesefi ve Hazin tefsirinde de aynen geçtiğini görüyoruz. İbnu Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu şekildedir. Konyalı Mehmed Vehbi Efendi'nin Hulasatu'l-Beyan tefsirinde de şöyle denmektedir: “Ayette Mescid-i Aksa'dan murad, Beyti Mukaddes'tir. Mekke-i Mükerreme'ye uzak olduğundan aksa denilmiştir.
Bazı tarihi kaynaklarda Kudüs'ün M. S. 70 yılında yıkıma uğratıldığı Beyti Makdis'in de bu olayda yıkıldığı ifade edilmektedir. Ancak bu mekân yine bir mabed olarak biliniyor ve Beyti Makdis'in kalıntıları da korunuyordu. Şu an Yahudilerin “Ağlama Duvarı” Müslümanların ise “Burak Duvarı” olarak adlandırdıkları duvar eski mabedin bir kalıntısıdır. M. S. 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) döneminde Kudüs fethedildikten sonra Beyti Makdis'in yerinde Mescid-i Aksa inşa edildi.
Mescid-i Aksa Musevilik ve Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslâm'da da büyük bir öneme sahiptir. Resulullah (a.s.) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur: “Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya.” (Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512) Burada kastedilen yolculuk ibadet kastıyla olan özel yolculuktur. Bu hadisi şerif dolayısıyla Mescid-i Aksa harem mescitlerin üçüncüsü sayılmıştır.
Mescid-i Aksa'nın İslâm'daki müstesna yerinin bir sebebi de Resulullah (s.a.v.)'in İsrâ ve Mirac mekânı olmasıdır. Yüce Allah, İsrâ suresinin birinci âyetinde Mescid-i Aksa'yı adıyla anarak şöyle buyurur: “Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir.” Burada dikkat edilirse Mescid-i Aksa'dan “çevresini mübarek kıldığımız yer” şeklinde söz edilmektedir. Mescid-i Aksa'nın çevresi ise başta Kudüs sonra diğer Filistin topraklarıdır.
Mescid-i Aksa'nın fazilet ve ehemmiyeti hakkında birçok hadisi şerif de bulunmaktadır. Ahmed ibnu Hanbel, Nesâi ve Hakim'in Abdullah ibnu Ömer (r.a.)'den rivayet etmiş oldukları bir hadisi şerife göre de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Süleymân (a.s.) Mescid-i Aksa'yı yaptığında Rabbinden üç şey istedi. Rabbi ona ikisini verdi. Ben üçüncüsünü de vermiş olmasını ümit ediyorum: Kendisine, kendi hükmüne denk gelecek hüküm vermesini istedi, (Rabbi) bu istediğini verdi. Kendisinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat vermesini istedi, bu istediğini de verdi. Bir de her kim, bu Mescid'de-yani Mescid-i Aksa'da- namaz kılmak amacıyla evinden çıkarsa anasından doğmuş gibi günâhlarından sıyrılsın istedi. Biz Allah'ın bu istediğini de ona vermiş olmasını ümit ediyoruz” (Nesai, Mesacid 6: İbn Mace, İkame 196; Ahmed b. Hanbel II, 176.).
Hadisimiz, Müslümanların ziyaret ve ibadet için yolculuğu göze almaları gereken sadece üç mescidin bulunduğunu, bunların da Mekke, Medine ve Kudüs şehirlerinde olduklarını açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır.
Yeryüzünün en faziletli mekânları camiler, camilerin de en faziletlileri Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescid-i Aksa'dır. Bu üç camide kılınan namazların diğer camilerde kılınan namazlardan çok daha fazla sevaplı olduğu hadisi şeriflerde bildirilmiştir.
Bilindiği üzere Mescid-i Aksa aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Bu özelliğinden dolayı da İslâm'da ayrı bir öneme sahiptir. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre el-Bera ibnu Azib (r.a.) şöyle söylemiştir: “Resulullah (a.s.) Beyti Makdis (Mescid-i Aksa) tarafına on altı ya da on yedi ay namaz kıldı. Resulullah (a.s.) Ka'be tarafına namaz kılmayı arzuluyordu. Yüce Allah da şu ayeti kerimeyi indirdi: “Yüzünü göğe doğru çevirip durmanı görüyoruz. Seni hoşnut kalacağın kıbleye doğru yönelteceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir ve her nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin” (Bakara, 2/144).
Mescid-i Aksa aynı zamanda Yüce Allah'ın yeryüzündeki ilâhi âyetlerinden bir âyettir. Mirac olayıyla ilgili ayette, Resulullah (s.a.v.)'ın Mescid-i Aksa'ya getirilmesiyle bağlantılı olarak: “Kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için...” denmesi buna delalet eder. Allah dileseydi Resulullah (s.a.v.)'ı Mescidi Haram'dan da miraca yükseltebilirdi. Ancak kendisine birtakım ilâhi âyetlerin gösterilmesi amacıyla önce Mescid-i Aksa'ya getirilmiş ve oradan miraca yükseltilmiştir. Demek ki, burası da Allah'ın yeryüzündeki ilâhi âyetlerinden bir âyettir. Dolayısıyla buraya asıl sahip çıkmaları gerekenler Müslümanlardır.
Yahudiler bugünkü Mescid-i Aksa'nın yerinde daha önce, Süleyman Heykeli diğer adıyla Siyon Mabedi adını verdikleri bir mabedin bulunduğunu ve bu mabedden bugün geriye kalan tek şeyin Ağlama Duvarı adını verdikleri duvar olduğunu ileri sürmektedirler. (Bu duvarın Müslümanlar tarafından Burak duvarı olarak adlandırıldığını yukarıda belirtmiştik.) Bu yüzden Yahudiler Mescid-i Aksa'nın mevcut şeklini yıkarak daha önce yerinde bulunduğunu ileri sürdükleri Siyon Mabedi'ni inşa etmeyi amaçlamaktadırlar.
Bir hadisi şerifte bildirildiğine göre Resulullah (s.a.s)'ın câriyesi Meymune (r. anhâ): “Ey Resulullah! Bize Mescid-i Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir” dedi. Resulullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu: “Oraya (Mescid-i Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın.”-Hadisin râvisi dedi ki: “O zaman burası Dâru'l-Harb'di (yani Müslüman olmayanların hâkimiyeti altındaydı).”- (Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra şöyle devam etti):”Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” (Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14)
Burada zeytinyağı bir semboldür. Bizden istenen Filistin davasına, Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya Tüm İslam Dünyası’nın ortak bir davası olarak sahip çıkılmasıdır.
Filistin ve Mescid-i Aksa davası bütün Müslümanların ortak davalarıdır. Allah korusun, bu mescide herhangi bir zarar gelmesi halinde bundan sadece Filistinli Müslümanlar değil bütün dünya Müslümanları sorumlu olacaklardır. Mescid-i Aksa bütün Müslümanların ortak değerleri ve şerefleridir. Buna hep birlikte sahip çıkmaları ve Siyonist Evengelistlerin ve Hristiyan Evengelistlerin burayı kirletmelerine fırsat vermemeleri gerekir (Günay, M. 2017, s.379-386).
Daha önce Eyyübiler ve Memlüklüler idaresinde 300 yıl, 1517’den 1917’ye kadar Osmanlı idaresinde 400 yıl, toplamda 700 yıl Türk idaresinde kalan Kudüs’ün bizim için, Afyonkarahisar’dan Konya ve İstanbul’dan vatan olarak hiçbir farkı yoktur.
Ayasofya’nın ibadete açılması nasıl bizim Kızılelma’mız ve Tam Bağımsızlığımızın ilanı ise, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne kavuşturulması da İslam Dünyası’nın tam bağımsızlığı ve bizim milli ülkümüz, Kızılelma’mızdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.