NASIL OLSA BEN DELİYİM...
Bu memlekette atın hasına “doru”, yiğidin hasına “deli” derler... “Deli”, “Aklını kaçırmış, çıldırmış, mecnûn, divâne” anlamındadır sözlükte... Köyün, mahallenin delileri vardır, meczupturlar; hoşgörüyle karşılanır, çocukça güldürüp eğlendirir, kızar, kızdırır. “Deliye her gün bayram” dediğimiz tiplerdir. Ama Yeni Türkiye’nin öyle delileri peydahlandı ki, “ellerine değnek verip” milleti o “delilerle harara girmeye” zorluyorlar. Kendini Osmanlının tarihçisi Aşıkpaşazade, Hoca Sadettin veya Peçevî sanan, fesli ama kravatlı, hırkalı ve hırpani sakallı Mısırlı Kadirler, “karılar”a musallat olan “köpekleştirme uzmanı” Tuğrullar, Said-i Kürdî mütehassısı “kolej rektörü” Akgündüzler, “günah işleme özgürlüğü” sahibi ve Kur’an’daki Yusuf kıssasına “efsane” diyen vekil Külünkler, AKP mahallesinin divâneleri olarak milleti bolca eğlendiriyor... Onların bir de miting meydanlarındaki akıl fukaraları var. Kimi Padişaha, “Annem gibi kokuyorsun” diyecek kadar manyaklık mertebesine ulaştı, kimi “G...tünün kılı olayım” diyecek kadar sapıttı, kimi de Padişahı “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” görecek kadar erenlere karıştırdı! Ama ne hikmetse bu zirzoplar, hiç Türk milleti ile hemhâl olmadılar! Ne dedik, deli dediğin meczup, divane, tımarhanelik... Gelin görün ki, “Türk’ün delisi” ise, “Sınır tanımayan, coşkun, bir şeye aşırı derecede düşkün, cesur, dürüst ve yiğit”tir. Bu yüzden bulûğa ermiş genç erkeğe “delikanlı” ve “delifişek” denilmiştir. Türk, sevdiği için “deli divane” olur, vatanı, bayrağı, istiklâli için “delirir”, cephede “delice” destanlar yazar! Vatan ve millet “delisi” Türk milliyetçileri ve Ülkücüler, bu kara sevda yüzünden 1944’te, 1980’de az mı çekti? Şimdi de müstemlekeye dönmüş Türkiye Cumhuriyeti için deliren, deli divane olan yine Ülkücüler... Hırsızların soyup soğana çevirdiği, yobazların Araplaşma ve bedeviliğe özendiği, suçu örtbas için yargı ve millî güvenliğin sıfırlandığı bir devirde vatan-millet derdi yine biz delilere düştü... Durup dururken nerden çıktı bu “delilik” demeyin... Ülkücü Hareket’in beyefendi sanatkârı Mustafa Yıldızdoğan’ın son eseri “Nadas”daki “Ben Deliyim” bestesi, tam da 17-25 Aralık soygun haftasına damga vuran bir şarkı... Yüce Türk milletinin aldatıldığı, inancının muz gibi soyulduğu, istiklâl ve istikbâlinin tehdit edildiği, iktidarın yüzsüzce, “Beraber yemek yerdik, aldatıldık!” masallarıyla “devlet”i delilerin idare ettiğini itiraf ettiği devirde, cesur bir yüreğin manidar şarkısı... “Nasılsa ben bir deliyim...” Varsın gazetemiz yüz binler satmasın, televizyonumuz reyting rekoru kırmasın, yazarlarımız bedava yazsın; varsın akşama aşı, aybaşına kirayı düşünelim, memleketten gayri dert mi var? Türk milletinden gayri sevda mı var? Adımız çıkmış Türk milliyetçisine, adımız çıkmış enayiye, ne gam? Çakalın, yılanın, hayının, yobazın, dincinin, devrimbazın, bölücünün cirit attığı bu aziz vatanı, Hasan Tahsin, Sütçü İmam, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Kara Fatma, Yörük Ali Efe, Şahin Bey gibi “vatan delileri” kurtarmamış mıydı? Ne bu vatanı böldürürüz, ne ülkeyi yağmalatırız, ne de çakallara meydan bırakırız! Bu dava tabutlukları da gördü, hücreleri, işkenceleri de gördü, beşinci kattan atılmaları da... Yılkıya bırakılmış deli taylar gibiyiz; haşin, zapt edilemez, sevdalı, deli... “Ülkücü Hareket” dediğin kara sevdadır, Karacaoğlan’dır, Köroğlu’dur, Dadaloğlu’dur, Pirsultan Abdal’dır, Veysel’dir, Kürşat’tır, Bilge Kağan’dır, Dedekorkut’tur, Ziya Gökalp’tir, Mustafa Kemal’dir, Atsız’dır, Başbuğ’dur... “Yandı Yürekler” ile yüreğimizi dağlayan, “Türkiyem” ile bütün ülkenin dili olan Yıldızdoğan, “Ben Deliyim”de milletin yüreğine, derdine, gönül gözüne tercüman olmuş: “Yalan üstüne yalanlar Ayyuka çıkmış talanlar Allah ile aldatanlar Nasıl olsa ben deliyim * Hep kendini övenlere Kul hakkını yiyenlere Hala Allah diyenlere Nasıl olsa ben deliyim * Karşı çıkan haindir hep Her suça bulunur sebep Bu ne ahlak bu ne edep Nasıl olsa ben deliyim * Kul hakkı kaim âlime Sükût eyleyin zalime Dalga geçin şu halime Nasıl olsa ben deliyim” Âlemi kör, milleti sağır sanırlar... Aldanıyorlar! İşte yiğit ses Yıldızdoğan... Biz de bu sitenin delisiyiz, kalemimiz yazdığınca, gözümüz gördüğünce, aklımız aldığınca Türk milletine yazacağız... Ne demişti Namık Kemal: “Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten!” Mustafa ÖNDER [email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.