Türk-Amerikan İlişkileri: ‘Hiç Olmadığı Kadar’…
8 Ekim Pazar günü bu kez de ABD’nin dost ve müttefiklikle ilgisi olmayan bir hareketiyle ters köşe olduk! ABD Büyükelçiliği “Türkiye'deki tüm ABD diplomatik misyonlarındaki göçmen olmayan vize hizmetleri askıya alınmıştır!” deyiverdi. Oysa daha iki hafta önce 23 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bir saat görüştükten sonra ABD Başkanı Trump “Hiç olmadığı kadar yakınız!” demişti. Trump’ın ABD başkanlık seçim sürecinde, hatta “aday adayı” olduğu günlerde ne olduğunu gördüğümüzden bu sözüne asla güvenmemiştim. Başkan olduktan sonra da güvenilme katsayı derecesi giderek dip yaptı. Ama ne yazık ki bu şarlatanca yönetim meraklısının “yakınlığına” inananlar da az değilmiş!
Bu arada Trump konusunda yanlış düşünmeyen başka köşe yazarları da varmış. Ulusal basından bir köşe yazarı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaklaşık bir saatlik görüşmenin ardından yapmış bu buram buram yalan kokan sözlerini anlamakta güçlük çektiğini ifadeyle altına imza atacağımız şu ifadeleri paylaşmıştı:
“Ne oldu da birden bire böyle bir yakınlık oluştu bilmiyoruz ama ülkelerarası ilişkiler böyle bir saatlik bir görüşme ile birden bire aktan karaya, karadan aka dönüşmez. Kaldı ki, Trump’ın bu açıklamayı yaptığı saatlerde ABD bir yandan Irak’a öbür yandan Suriye’ye asker ve silah sevk ediyordu.
Yani bir yandan Kerkük’ü işgale hazırlanırken öbür yandan YPG’ye silah gönderiyordu. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Trump ile görüşmesinden bir gün önce ABD’nin YPG terör örgütüne gönderdiği silahın miktarının 3 bin TIR’a ulaştığını açıklıyordu…”
ABD’nin Türkiye’de dondurduğu vize hizmetleri şöyledir: Diplomatik ve Resmi Vizeler, İş, Turizm, Tıbbi Tedavi, ABD’den Transit Geçiş, Mürettebat Vizesi, Tüccar/Yatırımcı Vizesi, Akademik Eğitim veya Dil Öğrencisi/Mesleki veya Akademik Olmayan Eğitim Vizeleri, Değişim Programı, Geçici İşçi/Çalışma veya Staj Vizesi, Basın Mensubu ve Gazeteciler.
Öyle sanıyorum ki “ABD’nin satılık kalemleri” diye nam salanlar dahi bu rezilliğe “pes” demişlerdir.
Türkiye’ye reva görülen bu “alçaltıcı” muamelenin uygulandığı bazı ülkeler Somali, Libya, İran, Yemen… Türkiye; ABD’ye üs veren, NATO müttefiki bir ülke, Yemen memen hiç değil!
Şöyle bir bakıyorum da “Dost ABD buysa, acaba düşman ABD nasıl olurdu?” demekten kendimi alamıyorum.
ABD’nin Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu, yüksek faizli FMS kredilerinde bile Yunanistan karşısında Türkiye’ye çıkardığı engeller aklıma geldi.
1960’larda Başkan Johnson’un merhum İnönü’yü ayakları masadayken kabul etmesi ve İnönü’nün derhal orayı terk etmesi aklıma geldi.
Türkiye’de Ergenekon, Balyoz gibi AKP iktidarı döneminde en aşağılık suçlamalarla yok edilmeye çalışılan emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un, I. Ordu Komutanı iken resmi ziyaretle bulunduğu Washington’da, Süleymaniye’deki “çuval” olayı üzerine ABD Savunma Bakanlığı’ndan gerekçeli cevabı öğrenemeyince davet edildiği törene katılmayıp Türkiye’ye gelişi geldi.
Benzer şekilde, Balyoz davasıyla lime lime edilmeye çalışılan, Genelkurmay II. Başkanı iken Beyaz Saray’a girerken kendisinin aranmasında ısrar edenlere “Biz sizin aynı makamdaki kişinizi aramıyoruz. Mütekabiliyet olmazsa girmiyorum!” diyen Ergin Saygun geldi.
Bu onurlu duruş sergileyen örnekler çoğaltılabilir. Ama ABD’de çocuklarını okutan “Devlet büyüklerini” de hatırlıyor insan. Kızları, damadı, müsteşarları, bakanları, vekilleri ile Beyaz Saray’a doluşanları da hatırlıyor ve üzülüyor insan. Neden Beyaz Saray? Neden bu kompleks?
Son Söz: ABD’nin bu davranışlarına biraz da biz sebep olduk mu diye düşünmeli, diplomasi devreye girmeli, iç siyasete yönelik “2 dudağın arasına sıkışan” dış politikadan sakınılmalıdır! Artık varlık içinde yokluk çekilmemeli, “monşerler”e hakları teslim edilmelidir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.