Siyasetin Tarihi Enerji Kaynakları
16 Büyük İmparatorluğumuz da dâhil olmak üzere Türk Devletlerinin ömrü ortalama olarak 150 yıldır.
Bu rakamı, daha aşağı çekmek de mümkündür. Mesela Büyük Hun İmparatorluğu 400 yıl yaşamış gibi görünür; ama Mete'den sonra yaptıkları akılda kalan bir Büyük Hun hükümdarı yoktur.
Türklerin kültürel bir avantajı olan "devlet kurma" özelliği, kaos zamanlarında "bir önceki devleti yıkma" kabiliyetine dönüştüğü için bu özellik, bir meziyet olduğu kadar da sıkıntılıdır.
Öyleyse 623 yıl hüküm süren Osmanlı hanedanını, halen yaşayanJapon Hito hanedanından sonra dünyanın en uzun ömürlü 2. Hanedanı yapan mucize nedir?
Bu soruyu, kısa ömürlü Türk devletleriyle mukayeseli olarak cevaplandırdığımız zaman karşımıza çıkan tek kelimelik sonuç:
"Merkeziyetçilik"tir!
Osmanlılar, merkeziyetçi bir devlet idaresi kurabildikleri için kalıcı bir barış (pax) temin edebilmişler, siyasi beka ve medeni birikim sahibi olmuşlardır.
Büyük Selçukluların Atabeyliklere, Anadolu Selçuklularının da beyliklere kolayca bölünebilmesinin sebebi, devlet anlayışında "merkeziyetçiliğin" eksik olmasıdır.
Merkeziyetçilik, bugün en çok kabul gören, modern biridareşeklidir.
Tarihte bir boy beyinin veya eyalet valisinin kendi bölgesinde saltanat sürmesine (görevi mülk edinip, miras bırakmasına) izin vermeyen yönetim anlayışının adı "merkeziyetçilik"tir.
Osmanlı Devleti, Rumeli Eyaletini kuran 1. Murat'tan itibaren merkeziyetçiliğibaşarıyla uygulamıştır.
Alparslan ise Malazgirt Zaferiyle Anadolu'nun kapılarını Türklere açtıktan sonra kadim geleneğe uyarak, komutanlarına: "Gittikleri yerlerde beylik kurmalarını" emretmiştir.
Sonra da yeğenleri olan Selçuklu Sultanları, bu beyliklerle uğraşmak zorunda kalmıştır.
Tarih biliminde "… -masaydı, …-meseydi" kalıbı kullanılmaz. Lakin,Artuklu beyliğinin 1408'e kadar (300 yıl) bağımsız yaşadığı bir Diyarbakır'la, merkezi idareye bağlı bir Diyarbakır'ın siyasi doku bakımından aynı kentler olmayacağı gayet rahat söylenebilir.
Merkeziyetçi devletler ve siyasi yapılar, bir üzüm mahsulü gibidir. Bugünkü Türkiye'yi, 81 hevenkten oluşan birsiyasi hasılaya benzetebiliriz.
Bu örneğe göre iller hevenkleri, salkımlar ilçeleri, üzüm taneleri ise köyleri ve mahalleleri ifade eder.
Üzümden alınan lezzet, protein ve kalori, hevengin bağında, üzümün sapında veya çöpünde değil, üzümün tanesindedir.
Siyasette de eline temas edilebilen, varlığından istifade edilen, reyine talip olunan insanlar, mahallelerde ve köylerde yaşarlar.
Canlılığın hissedildiği yer, üzümün tanesidir. Yani köydür, mahalledir.
Ama o saplar ve çöpler olmasa bir üzüm tanesi kendi kendine yetişemez, kimseye kalori ve lezzet veremez.
Merkeziyetçilik, işte böyle bir şeydir.
Sözü getirmek istediğim yer, tabii ki yine "siyaset"tir.
Devletler gibi siyasi partiler de 150- 200 mevcutlu köylerde örgütlenip teşkilat kurmazlar.
Merkeziyetçi Osmanlı Devletinin de halkla son temas noktası, merkezden "kadı" tayini yapılan "kaza"lar, yani ilçelerdir.
Bugün de "adliye, idare, maliye ve askeriye" ilçelerde bulunur.
Siyasi partilerin son daimi etkinlik alanı da ilçe merkezleridir.
Dolayısıyla merkeziyetçi devlet otoritesinin tarihine paralel olarak devletin halka ulaştığı, yani siyasetin halkla buluştuğu yerler "ilçeler"dir.
Bugün siyasi partilerin İl Teşkilatları da İlçe Teşkilatlarının, yani üzüm salkımlarının birliğinden müteşekkildir.
Öyleyse, siyasi vücudun kaloriye ve proteine ulaşacağı yerler ilçelerdir.
Bir siyasi hareketin sağlıklı beslenmesi ve başarısı, ilçe teşkilatlarının halka kurdukları sağlıklı ilişkiyle doğru orantılıdır.
Bu tarihi ve sosyolojiksabiteye,siyasetleilgili olan herkes, gerekli duyarlılığıgöstermelidir.
İnsanların birbiriyle sıcak ve samimi ilişkiler kurabildiği yerleşim alanları tabii ki köyler ve mahallelerdir.
Ancak her mahallede siyasi teşkilat kurmak tabii ki mümkün değildir.
Büyük metropollerde ise insanlar birbirini tanımaz ve kimse kimseyi bireysel, samimi ilişkilerle etkisi altına alamaz.
Yani "ilçeler" siyasetin halkla ilişki ve iletişim hücreleri, enerji kaynaklarıdır.
Merkezi iletişimin ve ulaşımın, gazete, radyo ve TV yayıncılığının geliştiği son 50 yıl içinde siyasetçilerin dağdaki Yörük köylerine kadar "uzaktan siyasi iletişim" kurma imkânı vardır.
Ancak, o dağdaki Yörük köyünün de eli - ayağı, sesi - sedası, gözü ve kulağı olan Milliyetçi Hareket Partisi, çeşitli sebeplerle bu iletişim imkânlarından istenilen ölçüde yararlanamamaktadır.
Bu durumda, örgütlü iletişimin uç noktası olan İlçe Teşkilatlarının önemi bir kat daha artmaktadır.
Şu kritik günlerde Türk Milliyetçilerine yakışan tavır, armudun sapıyla, üzümün çöpüyle uğraşmak değil bizi, merkezi bir disiplin içinde, akmadan, kokmadan insanımıza ulaştıracak olan teşkilatımıza gereken değeri vermek, tarihin emrettiği saygıyı göstermektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.