Çelik ve et arasında...

Sanat ve edebiyat dünyamız yüz elli yıldır bireyciliğin etkisinde kozmopolit tutumla şekillendi.

“Boer Meselesi” ni hatırlayalım.

İngilizlerle, Hollandalılar Afrika’da pay kavgası yapar, tasası bizim aydınlara düşer.

Şöhretler takımının öncülerinden Tevfik Fikret’in de yer aldığı bir grup edebiyatçı İngiliz elçiliğine takdir ve tebrik mektubu yazıp, imzalar ve mektupta Britanya İmparatorluğu "Medeniyet Sembolü" ilan edilir.

Yıl 1899’dur ve dönemin şöhret takımı fena halde kozmopolittir.

"Türkiye’de Sanatçı Olmak" kitabımda altını çizmiştim: Kozmopolitizm renksizdir, ideolojik kimliği yoktur, bireycilikten beslenir ama mutlaka bir ideolojik asabiyete hizmet eder.

O dönem bu asabiyeti İngilizler temsil ediyordu; günümüzde Avro-Amerika !

Kozmopolitler her şey olabilir ama milli olmayı başaramazlar. Sol ya da sağ; seküler ya da liberal, kozmopolitler milli vicdanı ve milli şuuru benimseyemezler. Çünkü uluslararasıcılık akımının anaforunda kalmışlardır. Milli olanı güçsüz, ilim ve fenden yoksun, demode bulurlar.

Yıl 1915, İttihat Terakki iktidarı, milletin ve devletin sorumluluğunu sırtlanarak yedi düvelle boğuşmaktadır. Çanakkale ihtişamlı bir kahramanlıkla savunulmakta, Mehmetçik vatan toprağını ehl-i salip’in çizmelerine dar etmektedir. Ziya Gökalp’in öncülüğünde aydınlar ve sanatçılar on günlük cephe ziyaretiyle Mehmetçik’e moral vermeye giderler. Kafilede dönemin pek çok aydını bulunmaktadır: Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ağaoğlu, ressam İbrahim Çallı, besteci Ahmet Yekta, Enis Behiç, Ali Canip daha niceleri.. Tevfik Fikret de davet edilmiştir ama gitmez, gidemez. Öncelikle ağır hastadır ancak niyet olarak gitmeyeceği de bilinir. Zira İttihat Terakki’ye karşıdır, harbe girişimiz konusunda olumsuzdur ve dostu Mazhar Osman’a fikrini şöyle ifade eder :

"Doktor,senin bu kadar bildiğin var, seni seven pek çok. Niye bu adamlara,"Harp etmeyelim, delilik ediyorsunuz! Demiyorsunuz. Hiç çelikle, et dövüşebilir mi?"

Çelikle, et!

Çelik, yani İngiliz öncülüğündeki medeniyet!

Et, yani Türk!

Bu aslında kozmopolit anlayış ile şekilenen bir dünya tasavvurudur. 1899’da İngiliz elçisine övgüler dizen mektuba imza atan Tevfik Fikret’in on beş yıl sonra değişmeyen fikri aslında bir fikir değil izlenimlerinden kozmopolit tasavvur üreten zihin yapısıdır. Bu algı, onu İngiliz sever yani bir çeliksever haline getirmiştir.

Aynı anlayışa, Çanakkale savunmasına, "Savaştığınız İngilizler değil; makinedir, medeniyettir" diyen Abdullah Cevdet de sahiptir.

Bugün tablo daha farklı değildir.

Suriye’de ne işimiz var? Askerimiz orada niye bulunuyor ? Diyen zihniyetin bekayı göz ardı edişi ve güncel politikanın dar çerçevesine hapsoluşu kozmopolit algıdan kaynaklanıyor.

Bir kısım sanatçıları ve aydınları bu algı yönetiyor.

Sanatçı dediğin muhalif olur, telakkisiyle işi kolaya alan ve ucuz kahramanlığa savrulan, milletler arasındaki tarihi mücadeleyi bilmeyen, bilmek istemeyen zihinler, duyguların karmaşık ikliminde alkış almayı hüner zannediyor.

Üzülmek yok!

Bugün, Tevfik Fikretlerin, Abdullah Cevdetlerin izinden gidenler olduğu gibi Ömer Seyfettinlerin, Ziya Gökalplerin, Ahmet Yektaların, İbrahim Çallıların yolunu takip eden aydınlar, sanatçılar da var.

Ama bir gerçek daha var: Nice zaman geçti hâlâ çelikle, et arasında yol ayrımındayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet ŞAFAK Arşivi
SON YAZILAR