“Ashâb-ı Kehf’in Delikanlısında ki”; “ETİMESGUT”
Dr. Lütfü ŞEHSUVAROĞLU’nun ; “ASHÂB-I KEHF’İN DELİKANLISI” kitabından bir bölüm…
Şahsuvaroğlu, Şehit Ülküdaşımız Muhsin YAZICIOĞLU’nu anlattığı ve bir dönemin Ülkücülerinden bahsettiği bu eserinde; 1974 yılında “Ülkücü Hareketin” ETİMESGUT’ta yaptığı çalışmalara da yer vermiş…
Gönül erlerine takdim ediyorum….
***
Etimesgut OCAK başkanıydım. Kolay Ülkücü olmamıştım. Biraz direnmiştim. Şimdi eniştem olan Ali Bilir ile uzun tartışmalar sonrasında ocağa girmeyi kabul etmiş ve akabinde de ondan sonra başkan olmuştum. Bu yüzden eleştirdiğim her şeyi düzeltmeye azimli bir başkan olacaktım. Öncelikle toplumun bütün kesimlerine hitap edecektik. Bahar kupası maçları organize ettik.
O zaman şimdikinden çok daha küçük olan Etimesgut’tan 16 takım çıktı. 16 Takım. Onbeş yirmi oyuncu ve üç beş yöneticisiyle üçyüzü aşkın insan demekti bu. Hiçbir propaganda ya da eğitim çalışması yapmadan bu kadar genci ocağa kazandırmıştık. Şimdi onlara eğitim verme zamanıydı. O yıl yoğun bir eğitim programı yaptık.
Salı akşamları edebiyat sohbetleri… Cuma akşamları dinî sohbetler. Cumartesi Ankara’dan bir konferansçı. Pazar kendi içimizden bir arkadaşımızın vereceği konferans…
Zengin bir kütüphane kurmaya başladık. Ocakta bulunan hemen herkes kitle karşısında konuşmayı öğrendi. İnsanların karşısında iki kelam edemeyen nice arkadaşları Pazar konferansı ve diğer toplantılar sayesinde bülbül yaptık. Her biri hatip oldu.
Ayrıca “Etimesgut’un Sesi” adında gazete çıkardık.
Yazları Vagon Kantarı’nda çalışıyordum. Neredeyse babam kadar maaş alıyordum. İlk maaşlarımla sayısız kitaplarım oldu. Ayrıca bir daktilo ve teksir makinesi aldım. Daktilomun markası Olivetti idi. Neredeyse bir aylık maaşıma maloldu. O zamanlar nedense pahalıydı bu ithal malı mallar…
Teksir makinesi ispirtolu idi.
Artık daktilomuz ve teksir makinemiz vardı. Hemen yayına başladık…
Etimesgut belediyelik değildi. Geliri de hayli yüksekti. Ankara Belediyesine bağlıydı. O zamanlar ÖZAL yoktu ve ilçeler belediyeleri ve büyükşehir diye bir belediye yoktu. Ankara Belediye Başkanı Dalokay’dı…
“Etimesgut Belediye Olmalıdır” kampanyası düzenledik.
“Hani mezarlık, ölmek suç mu?”
“Çamur kaderimiz olamaz”
Daha ne sloganlar… büyük bir albüm hazırladık. Fotoğraflarla Etimesgut’un belediyeye olan ihtiyacını belirledik. Anket yaptık. Halkın görüşlerini aldık. Yazılar yazdık. Duvarları sloganlarla süsledik. Kahve toplantıları yaptık, bildiriler dağıttık. Bir partinin seçim boyunca yapacağı her şeyi, daha fazlasıyla yaptık.
En önemlisi imza topladık. Halka imzalattığımız ve kampanyamıza verilen desteği havi A4 kağıtlardan müteşekkil dilekçeler on beş metreyi buluyordu. Ocak yönetimi ve eşraftan birkaç kişi ortada ben fotoğraf çektirdik. Önümüzde 15 metrelik dilekçe yayılmış vaziyette siyah beyaz bir fotoğraftı bu.
İşte bu kampanyayı Ankara’da tamamlamak üzere Etimesgut’tan Ankara’ya yürüyüş tertip edecek ve Ankara’nın girişindeki Yenimahalle Köprüsünde Ankara’daki yurt, mahalle ve okullardaki arkadaşlar bizi karşılayacaklar ve oradan Belediye önünde protesto gösterisi yapacak ve ardından Valiliğe giderek albümlerimizi, onbeş metrelik dilekçemizi Valiliğe arz edecektik.
Ankara’nın desteğini almak üzere Yıldırım Beyazıt Yurdundan arkadaşımız olan Ülkü Ocakları Başkanı Ali Batman’a gittim. “Etimesgut Ocak başkanı görüşmek istiyor” talebimi ilettim.
Bekle Allah bekle… Huzura bir türlü kabul edilmiyoruz. Sonunda Yıldırım Beyazıt’tan, Ziraat Fakültesi’nden Lütfü Şehsuvaroğlu dedim ve hemen kabul edildim.
Aslında çok bozulmuştum. Koskoca mahallenin –sonra ilçe oldu- başkanıydım ve önemli şeyler yapıyordum; başkanımız benimle görüşmüyordu. Ama okuldan, yurttan arkadaş olarak görüşüyordu. Bunu kendisine de ifade ettim ve kampanyamız için destek olmasını istedim. Teşkilat denen kayaya çarpmıştım. Oysa ben ne kadar iyi şeyler yaptığımı düşünüyordum.
-“Bu iş beni aşar, Ramiz ağabeye gitmelisin” dedi..
Ramiz abi (Ongun) (MHP) Gençlik Kolları Genel Başkanı idi. Atladım, partiye gittim. Zemin kattaki odasındaydı. O zamana kadar Ülkü Ocakları Başkanı gözümde daha büyüktü, oysa…. Şimdi girişteki odasında bu başkan ne yapacaktı. Muhtemelen o sırada Türkmen ONUR’da oradaydı. Belki de devir teslim edeceklerdi.
Kampanyamı kısaca anlattım. Adeta oldubittiye getiriyor gibiydim. Hızlıca anlatınca öyle oldu. Tabii ki teşkilat böyle oldubittiye pabuç bırakmazdı. Bana öğütler verdiler. Bildiri dağıtmamı, kahve toplantıları yapmamı söylediler. Bunların hepsini yapmış bitirmiştik. Bu son faaliyet yapılmalıydı.
Yok, yardım etmeyeceklerdi. Boşuna tartışıyordum. Bu arada Etimesgut’a gelip giden Aytekin YILDIRIM’ın -(1970 yılların Ülkü Ocakları Genel Başkanı)- adamı olduğumu düşünmüş olabilirlerdi. Aytekin YILDIRIM, teşkilat için tezviratçıydı, Türkçüydü, ATSIZ’cıydı…
Teşkilat ne diyorsa “O” komutunun ardından ben de espriyi patlattım. “Emredersiniz,”topuk selamı ve oradan çıkış…
Bu sefer kendi arkadaşlarımla kafama koyduğum işi yapacaktım. Ali ÖZTÜRK ya okul başkanıydı ya sınıf başkanıydı. Yenimahalle’den Harun ÇAKIR Ocak Başkanıydı. Yılmaz UĞURLU, Sanat Okulunda Başkan, Ramazan BEKER diğerinde başkan… Oraları örgütledik.
Sonra Muhsin YAZICIOĞLU’na anlattım durumu. Aslında belki de teşkilat disiplinine uymadığım için bana kızmasını bekliyordum. Ama “O” Etimesgut’a kadar benimle geldi. Şahıs olarak destekliyordu. Teşkilatımız açık hava sineması idi. Kocaman bir kale….
Sonunda “Valilik Makamına” vardık.
–“Efendim biz Etimesgut Halkını temsilen geliyoruz” dedim.
-“Siz Etimesgut Halkını temsil edemezsiniz” dedi.
Bu cevap karşısında şaşırmalıydık ama ben bir şeyi temsil ediyordum. Etimesgut Halkını olsun olmasın OCAK Başkanıydım.
-“Önünüzdeki dilekçelere bakarsanız Etimesgut Halkını temsil edip edemeyeceğimizi anlarsınız” diye lafı yapıştırdım.
Vali Bey, dosyaya eğildi. On beş metrelik imza….
-“Ha evet temsil ediyormuşsunuz” dedi.
-“Buyurun” dedi.
O kadar yaşlı başlı adamın arasında ben en genci ama başkan olarak konuşmaya başladım. Kampanyamızı anlattım. Etimesgut’un gelir gider tablosuna kadar değinmediğim konu kalmadı. Vali ikna olmuştu. Yaptıklarımızı takdir etti. Ama sonunda şunu dedi..
“Dalokay kabul etmez”…
Muhsin Yazıcıoğlu ve okuldaki arkadaşlarımız kampanyamızı biliyordu ya… Şeker şirketindeki babam ve arkadaşlarım takdir etmişti ya… ne gam…
Dr. Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.