TOPRAĞIN KOYNUNDAKİLERE NE DİYECEĞİZ?

Adları, şanları büyük…

Toprağın koynundaki Ülkücü Şehitler…

Kalkıp gelseler…

“Dur Ülküdaş, bu gidiş nereye?” deseler…

“Dur hele, bu neyin kavgası, bu duruşmalar neyin mahkemesi?”

“Biz 12 Eylül cellâtlarının önünde bile eğilmemiştik” deseler…

“Yağlı urgana bile kelime-i şahadetle gitmiştik de urgan ürkmüştü!” deseler…

Bugün 27 Mayıs Ülkücü Şehitleri Anma Günüydü, değil mi?

Tabutluklarda şuurlanmış Türk milliyetçileri, gök ekinler gibi biçile biçile gelmişti Ülkücü Hareket…

Gökalp’lerin, Mustafa Kemal’lerin, Atsız’ların, Türkeş’lerin mirasıydı…

Adı vardı: Dokuz Işık’tı, Turan’dı…

Türklük davasıydı, vatan sevdasıydı, bayrak ve istiklal kavgasıydı…

Önkuzuların, İmamoğluların, Özmenlerin, Pehlivanoğluların, Sazakların, Fıratların kutlu davasıydı…

“Hilal’e düşen yıldız”dı her biri…

Şimdi kalkıp gelseler…

“Emaneti unuttunuz, ikbal derdine düştünüz, bu ne hal?” deseler…

“Mescitte aynı safa duranlara, Ocak’ta aynı demlikten çay yudumlayanlara ne oldu ki, düşman kesildiniz?” deseler…

“Rehber Kur’an, hedef Turan’dı; ne oldu size?” deseler…

“Gıybet, dedikodu, iftira, hizipçilik, haset, nefret de nereden çıktı?” deseler…

“Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti içindi mücadelemiz, tek kişi de kalsak dönmedik; nereden çıktı bu ihtiras, bu benlik rüzgârı?” deseler…

Kürşattı, Meteydi, Oğuzdu, Atillaydı, Bilge Kağandı, Dedem Korkuttu, Selçuk Beydi, Alparslandı, Osman Gaziydi, Fatihti, Yavuzdu, Edebaliydi; bütün töreyi unuttunuz, bütün adabı terk ettiniz” deseler…

“Başları ayak, ayakları baş eylemişsiniz” deseler…

O “Hilal’e düşen yıldızlar”…

12 Eylül zindanlarında destan, acı paylaşan, gidenleri duayla uğurlayan, sokakta bir lokma ekmeğin teriyle dik duran yoldaşlarına, “Nerelerdesiniz, baş koyduğumuz davanın gençliğine neden beylik etmezsiniz?” deseler…

Kahpe sistemlerin, kahpe dünyalık oyunlarına pes edenlere, Bizans kumpaslarına tutulanlara, ihtiras ve ihtişamın kölesi olan yoldaşlarına, “Her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafındandı, Ülkücü uşak olmazdı, nerelere savrulup kimlere ram oldunuz?” deseler…

Onlar, “Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle davamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır” düsturuyla yoldaşlık etmişlerdi; “Yıllardır liderlik edene bunca kin nedir?” deseler…

Ne diyeceğiz bunca yiğite?

Ne diyeceğiz, fakirdiler ama gururluydular; 3-5 kişiydiler ama dağlar gibiydiler; memleket düşmanlarına karşı Bozkurt duruşluydular; vatanları, Türklükleri, liderleri için baş verdiler, ne diyeceğiz o “Hilal’e düşen yıldızlar”a?

Başbuğ Türkeş’imize ne diyeceğiz?

Ülkü bahçesini ayrık otları sardı; mezarlar taşsız, dava mahkeme kapılarında, ikbal derdine düşenler Türk milliyetçisi düşmanlarının koynunda, kardeş kardeşi yer oldu…

Ne diyeceğiz?

Türk milletinin son kalesinde gedik açmaya, davayı ihtiraslı iktidar oyuncağı yapmaya, “devlet başa, kuzgun leşe” diyen nesilleri, devleti yöneten başkalarına peşkeş çekmeye çalışıyorlar…

Ne diyeceğiz?

Bugün 27 Mayıs… Ülkücü şehitlerimize ne diyeceğiz?

Kalkıp kabirlerinden hesap sorsalar, ne diyeceğiz?

Mekânları cennet, misafiri oldukları Hazreti peygamber olsun…

Tanrı, Türk’ü korusun ve yüceltsin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa ÖNDER Arşivi
SON YAZILAR