Özrü kim dileyecek?
Türkgün gazetesi olarak yerel seçimlerin öncesinde yaptığımız tarihi bir görevden dolayı şimdi bizden özür dilememiz isteniyor. Ortada gerçekten özür dilenmesi gereken bir durum var ama kim, kimden özür dileyecek?
VAHİM İDDİALARA DUYARSIZ KALAMAZDIK
Bizim ne Mansur Yavaş’ın şahsı ile ne de iddiaların sahibi Necmettin Keskin ile hiçbir meselemiz yok. Hatta Necmettin Keskin’i hayatımızda ne gördük, ne tanıdık. Ancak ortada çok ciddi, çok vahim ve çok çarpıcı iddialar vardı ve bunlara duyarsız kalamazdık. Mahkeme kararları gösteriliyor, ses kayıtları elden ele geziyordu. Hiçbir zaman afaki bir şey yazmadık ve iddia etmedik, sadece elimizdeki belgelerle olanı biteni gündeme getirip, işin aslının ortaya çıkması için uğraştık. Gazetecilik mesleğinin gereği olarak sorular sorup, cevap verilmesini istedik. Sadece bu kadarı bile, bırakın özür dilemeyi, bize teşekkür edilmesini fazlasıyla gerektirir.
GAZETECİLİĞİN GEREĞİNİ YAPTIK
Biz bu haberleri yaparken, özellikle sosyal medyada da bir linç kampanyası vardı. Şahsımı, son 20 yıldır ne doğrudan ne de dolaylı olarak asla ve kata hiç görmediğim ve görüşmediğim Melih Gökçek’le ilişkilendirmeye çabalayan ahlak ve şeref yoksunlarına bile rastladık. Bir defa daha altını çizerek belirtiyorum. Mansur Yavaş’ın ilişkileri ve hakkındaki iddialar yerel seçimlere damga vuracak boyuttaydı. TÜRKGÜN gazetesi olarak tarihi bir görev yaptık. Başkalarının yaptığı gibi, “ne olur ne olmaz” diyerek başımızı kuma sokup, hiçbir şey olmamış, hiçbir şey duymamış gibi yapamazdık.
CEVAP ARAYAN SORULARI SORDUK
Biz bir basın organı olarak, elbette siyaseti etkileme ve belirleme iddiasında ve çabasında değiliz. Hukuku ve yargıyı etkilemeyi de kesinlikle düşünmeyiz. Ancak uyarma, doğruları söyleme, haklının yanında durma, yanlışa karşı çıkma görevimizden de asla vazgeçmeyiz. Mansur Yavaş konusunda da yaptığımız budur. Ankara gibi Türkiye’nin başkenti olan bir marka şehirde Büyükşehir Belediye Başkanı olacak ismin, doğru belirlenmesi gerektiğini söyledik ve bugün de aynı kanaatteyiz. CHP’nin Mansur Yavaş’ı aday yaptığı zaman değil, aday olmasının gündeme geldiği, düşündüğü bir dönemde bu haberleri yaptık. Hakkındaki iddiaları belgeleriyle ortaya koyduk. Cevap arayan soruları ısrarla sorduk. Bizim gündeme getirdiğimiz bu konularla ilgili özel programlar yapıldı. Haber kanallarında saatlerce tartışıldı ve hiçbir zaman iddialara net ve kesin bir cevap verilemedi. Daha da önemlisi, Mansur Yavaş televizyon kanallarına çıkıp, aslında bizim gündeme getirdiğimiz konunun doğru olduğunu, Necmettin Keskin’i tanıdığını, ondan alacağı olduğunu ve meselenin yargıya intikal ettiğini doğruladı. Kaldı ki, Mansur Yavaş’ın o zaman gazetemize gönderdiği tekzibi de aynen yayınladık. Yani, gazeteciliğin gereği neyse onu yaptık.
VİCDANLAR NE DİYOR?
Yıldıray Çiçek kardeşim, dün bu konuda çok detaylı ve işin aslını ortaya koyan bir yazı yazdı. Merak edenler o yazıyı tekrar okurlar. Sadece bir cümlesini hatırlatayım: “Adam olana sormazlar mı o halde, ‘şizofren, çocuk pornocusu, sahtekâr’ dediğiniz adamla niye sosyal mesafenizi kaldırmıştınız? Niye bürolarda, lokantalarda, lokallerde ve sosyal tesislerde buluşuyordunuz?” Yargı kararlarına elbette saygılıyız. Ancak her şey yargıdan ibaret değil. Vicdanların ne dediğine de bakmak gerekiyor. Burada bir özür dilemesi gereken varsa, kabul ettiği görüşmeleri ve bağlantıları ile en azından gündemi, kamuoyunu ve medyayı meşgul ettiği için bizzat Mansur Yavaş’ın kendisidir.
Kimse bize ahlak ve erdem dersi vermeye kalkmasın. Biz o dersleri vermeye kalkanların sonunun ne olduğunu yine Mansur Yavaş’ın siyasi sicilinden çok iyi biliriz. Zira, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye mektup yazarak MHP’yi CHP’lileştirmekle suçlayan da, sonra gidip o CHP’den Belediye Başkanı olan da bizzat kendisidir.
İP’İN KURULTAYI
Aslında bugün İP’in kurultayını yazacaktım. Bu kurultay kimlerin, nereden nereye savrulduğunu ibret verecek biçimde tekrar göstermiştir. Birbirine tahammül edemeyen, tamamen özel hesapların öne çıktığı bir yapıdan söz ediyoruz. O kadar ki, genel başkanın kurultay konuşmasında çizdiği kara tablonun aslında bir pazarlık unsuru olduğunu da biliyoruz. Eleştirip yerden yere vurdukları AK Parti’ye, Cumhur İttifakı’nı bozması için yeşil ışık yakıp, her türlü desteğe hazır olduklarını söyleyenler de bunlar değil miydi? Bu hallerine bakmadan bir de çıkıp ilkeden bahsediyorlar. Duruma göre vaziyet almak, ne zaman ilke oldu? HDP ile ittifak kurup, sonra da çıkıp milliyetçilik dersi vermeye kalkışanların siyaseti de, ilkesi de işte bu kadar oluyor. Bu hazin duruma daha fazla tahammül gösteremeyenlerin yollarını ayırması, bizim için sürpriz olmayacaktır. Yeni istifaların olacağı, yeni ve ağır suçlamaların geleceği şimdiden bellidir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.