Reis Bey…

Gazetecilikte bir yılımı henüz doldurmuştum ki 12 Eylül 1980 darbesi oldu; asker yönetime el koydu, bizim gazete kapatıldı.

Daha mesleğin başındayken, işsiz kalmanın ne demek olduğunu öğrenmiş oldum.  İş aramaya başladım. Özel bir haber ajansı muhabir arıyor diye duydum, ücret filan konuşmadan oraya kapağı attım. Attım atmasına da ajansın kasası da tamtakır, kuru bakır. Telefonlarımız hacizli. PTT’nin ankesörlü telefonlarını kullanıyoruz. Maaşımız düşük tabii, onu da alabilirsek. Gece bekçimiz bile, bu yoksulluğa fazla dayanamayıp işten ayrıldı. Ajans çalışanları olarak, sırası ile nöbet tutmaya başladık. Gece mesaisi uzun sürmedi, 18 yaşlarında bir genç bulundu. Sempatik, uyanık bir tip. Eğitim düzeyi lise terk. Yaptığı iş basit: Ajansı bekleyecek, önemli bir şey olursa haber verecek.

Gece bekçisi diye işe aldığımız delikanlı sabah biz gelmeden gitmiyor, çayı demliyor. Bir müddet sonra gündüzleri de çalışmaya başladı, her işe koşturuyor, cin gibi maşallah.

 Üç ay kadar sonra bir gün…

Ajansa geldiğimde, bizim fırlama bekçi, binanın önünde yere çömelmiş ağlıyordu.

“Ne oldu lan?” diye seslendim.

“Behzat  abi  beni işten attı” demez mi? ..

“Niye lan? Gene ne halt ettin?..”

“Bir şey yapmadım. Bilmiyom...” diye karşılık verdi. Hâlâ hıçkırarak ağlıyordu.

“Bekle burada,  Behzat Ağabey ile bir konuşayım,” dedim. Ajansa çıktım.

Meğer önceki gece Behzat Ağabey, bizim bekçi ne yapıyor diye kontrol etmek için ajansa uğramış. İçeri girer girmez rastladığı manzara: Bizim fırlama arkadaşlarını içeri almış, alem yapıyor. Kâğıtların üzerinde peynir dilimleri, bira ve içki şişeleri duruyor. Behzat Ağabey sinirlidir, hepsini kapı dışarı etmiş. Bizim fırlamaya da: "Bir daha gelme buraya" diye bağırıp, çağırıp işine son vermiş.

Dedim ya, bekçi uyanık biriydi. Ertesi sabah ajansa geldik, baktık ki fırlama bekçi yine içeride, çay demliyor. Behzat Ağabeyin cinleri tepesinde, bu sefer kesin dövecek, araya girdik:

“Abi zaten oğlan garip, bu üç kuruşa ihtiyacı var. Hem gece çalışıyor, hem gündüzleri gelip her işe koşuyor. Affet,” dedik.

Behzat ağabey sinirli adamdı; ama bir o kadar da yufka yürekliydi. “Pekala, işe devam etsin; benim gözüme de pek gözükmesin” diye karşılık verdi.

Üç ay geçti geçmedi, bizim fırlama  yanıma geldi:  “Abi, abi sana bir şey söyleyeceğim.”

“Söyle.”

“Söz ver abi, kızmayacan...”

“Ulan ne söyleyeceksen söyle. Lafı ağzından pazarlıkla mı alacağız?”

Söyledi. Öyle bir şey anlattı ki, söyle dediğime bin pişman oldum.

Bir üst katta bir şirket var. Bizim fırlama bekçi, o şirkette temizlikçilik eden kadınla her sabah birlikte oluyormuş. Biz onun çalışkanlığını överken, bekçinin erken saatlerde iş yerinde bulunması meğer zamparalıktanmış.

“Abi kadın dedi ki, bana o sakallıyı ayarla, sana genç bi gız bulayım! Abi ne olur he de, valla fıstık gibi kadın…”

Ağzıma ne gelirse söyledim: Küfürler, hakaretler gırla gitti vesselam. Oğlan öyle ürktü, öyle bir kaçtı ki; bir daha yanıma gelemedi, gözüme de gözükmedi.

 ***

Yirmi yıl sonra…

Yerel seçimler yapılmıştı. “Kalbin Anahtarı Doğruluktur Partisi” müthiş bir başarı göstermiş, birçok yerde seçimleri kazanmıştı.

Ajansa gelen haberleri inceliyordum. Muhtelif beldelerden gelen oy oranları, seçimden kazançlı çıkanların isimleri, partileri...

Bir de ne göreyim? Tanıdık bir ad...

Bir zamanlar bizim ajansta çalışan, işyerinde içkili alem yapan adam; üç kuruşa ihtiyacı var diye acıyıp, işten atılmasını önlediğim gariban; üst kattaki evli kadınla birlikte olan ahlaksız vardı ya. O yıllardır görmediğim kişi, nasıl olmuşsa olmuş, eskilerin deyimi ile “Şehrül Emin” seçilmişti.

Yirmi yıl geçmişti aradan. Çok şey değişmişti. Herhalde o da değişmiştir, diye düşündüm. Ne de olsa o zamanlar gençti, cahildi, zaman onu da ıslah etmiş olmalı. Öyle olmasa bu adamın, Kalbin Anahtarı Doğruluktur Partisi gibi milli ve dini değerleri dilinden düşürmeyen partide ne işi olabilirdi ki?...

Ne demiş büyük ilim ve din bilgini Hazreti Mevlana;

Her gün bir yerden göçmek ne iyi, 

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali BİLİR Arşivi
SON YAZILAR