Atatürk’ün anne ve babası Yahya Efendi’ye tabiydi

Atatürk’ün ailesi bakımından, Ali Rıza Efendi’nin Yahya Efendi’ye tabi olduğu anlaşılabileceği gibi, bu konuyla ilgi önemli bir husus da anne Zübeyde Hanım’ın vasiyetnamesinde öldüğünde Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhı haziresine gömülmek istemiş olmasıdır. Fakat bu vasiyeti yerine getirilememiştir.

ALİ Rıza Efendi’nin terekesinden aileye iki kitabın miras olarak kaldığını öğreniyoruz. Zamanın hukuk anlayışına ve geleneklerine göre, kitaplar da miras olarak “Tereke Defterlerine” yazılırdı. Kitaplardan biri “Osmanlıca Lügat (Sözlük)”, diğeri ise “Miftahü’l-Kulüb” (Kalplerin Anahtarı) isimli popüler bir kitaptı. Yazarının adı Mehmet Nuri Şemseddin Nakşibendi (1801-1866) idi. Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki Dergâhı’nın türbedarı olan yazar, 11. yüzyılda yaşamış İranlı bir İslam âlimi olan Abdülkadir Geylani’nin on beşinci göbekten torunuydu. Tarikat yoluna girenlerin okuduğu bu kitapta, yozlaşmış tarikat mensuplarını eleştiren satırlar da vardı:

“… bir alay kimseler vardır ki; ehlullah kisvesini giymiş, kemer bağlamış, başına taç giymiş, şeriatıma da itibar etmemiş durumdadır. Geçen halinden ve tecellisinden söz ederek, ehlullahın yazdıkları risalelerden ve şiirlerden ezberleyip meclis meclis gezip o hallerden dem vururlar.” Günümüzde bu kitabın Latin alfabesi ile basılmış hali kitapçılarda satışa sunulmaktadır. Yazar, Mehmet Nuri Şemşeddin Nakşibendi, 1866’da vefatında “Türbedarı” olduğu Yahya Efendi Dergâhı haziresine (bahçesine) defnedilmiştir. Atatürk’ün ailesi bakımından, Ali Rıza Efendi’nin Yahya Efendi’ye tabi olduğu anlaşılabileceği gibi, bu konuyla ilgi önemli bir husus da Aanne Zübeyde Hanım’ın vasiyetnamesinde öldüğünde Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhı haziresine gömülmek istemiş olmasıdır. Fakat bu vasiyeti yerine getirilememiştir. Aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağımız gibi, Zübeyde Hanım’ın mezarı İzmir Karşıyaka’daki Ferik Hacı Osman Paşa Camii haziresindedir.

ZÜBEYDE HANIM MAHKEMEYE GİDİYOR

Tereke davasından on iki gün sonra 25 Nisan 1887 (1 Şaban 1304) tarihinde çocukların vasisi olarak Zübeyde Hanım’ın şer’i mahkemeye bir müracaatını daha görüyoruz. Zübeyde Hanım, çocukların masraflarını karşılamak amacıyla çocuklara miras kalan paradan harcama yapmak üzere mahkemeden izin ister. Mahkeme, çocuklara miras kalan paradan ayda 150 kuruş ödünç almasına müsaade eder. O günlerde ailenin ciddi bir maddi sıkıntı yaşadığı anlaşılmaktadır. Zaten Ali Rıza Efendi’nin ölümünden hemen sonra Zübeyde Hanım’ın çocuklarını da alarak kardeşi Hüseyin Ağa’nın Langaza’da kâhyalık yaptığı Rabla çiftliğine gittiğini biliyoruz. Aile yaklaşık 5 ay sonra Selanik’e dönmüş ise de yaz mevsiminde çocuklar genellikle çiftlikte dayılarının yanında kalmaktaydı.

ALİ RIZA EFENDİ BORÇLU MU ÖLDÜ?

Ali Rıza Efendi’nin terekesi ile ilgili bir diğer önemli konu da yukarıda kısaca gördüğümüz, tüccar Nuri Efendi’ye olan borç meselesidir. Sayın Dimitriyadis tapu tanzimi için kanıt olarak paket halinde saklanan ilâmlar arasında çok ilginç bir belge bulmuştur. 1 Ocak 1884 (20 Kanunuevvel 1299), tarihli bu belge, Koca Kasım Paşa Mahallesi muhtarı ve mahalle heyetinden iki temsilci tarafından imzalanmış bir “şehadetname” yani tanık ifadesidir.

Tanıklar, evin (Mustafa Kemal’in doğduğu ev) Ali Rıza’ya ait olduğunu teyit ederler, ancak Selanik’te İstanbul (Stambul) çarşısı tüccarlarından Nuri Efendi sebep göstermeksizin, Ali Rıza Efendi’nin kendisinden iş bu belgenin verildiği 1 Ocak 1884 (20 Kanunuevvel 1299) tarihinden itibaren bir sene vadeyle 300 Osmanlı lirası ödünç aldığını ve karşılığında satın alma hakkıyla evini rehin ettiğini iddia eder.

Ali Rıza Bey’in ölümünden yaklaşık bir buçuk yıl sonra 26 Eylül 1887 (8 Muharrem 1305) Selanik’te Kâtip Müsliheddin Mahallesi sakinlerinden İbrahim oğlu Musa’nın oğlu tüccar Nuri Efendi, Ali Rıza Efendi’nin kendisine borçlu olduğu iddiası ve bu borcun ödenmesi talebiyle şer’i mahkemeye dava açmıştır. Onun avukatı Hasan Efendi oğlu Ahmet Şükrü Efendi mahkemede, Ali Rıza Efendi’nin bir yıllığına 300 Mecidiye altını, yani 30.000 kuruşu ödünç aldığını iddia etmiştir. Avukat, mahkemeye 1 Ocak 1884 (1299) tarihli yukarıda bahsedilen emlak senedini sunarak Ali Rıza Efendi’nin sahibi olduğu evi rehin göstererek bu parayı aldığını beyan etmiştir.

Avukata göre Ali Rıza Efendi, ölmeden borcun sadece 12 Mecidiyelik (1.200 kuruş) bölümünü ödemiş, geri kalan 28.800 kuruşluk borç ödenmemiştir. Alacaklı Nuri Efendi, mahkemeden Zübeyde Hanım Vekili kereste tüccarı İbrahim Edhem Efendi’ye evi sattırmasını ve borcun geri kalan kısmını ödetmesini talep etmiştir.

Zübeyde Hanım, avukatı mahkeme mübaşiri Hasan oğlu İbrahim Ağa vasıtasıyla, Nuri Efendi’ye borcu olmadığını beyan etmiştir. Velieddin oğlu Halil’in oğlu İbrahim Edhem Efendi ve Abdullah oğlu Musa’nın oğlu tüccar Mehmed Emin Efendi adlı iki Müslüman şahit yemin ederek, İmam Abdulhalim Efendi ve aynı mahallenin muhtarı Halil Efendi, ihtiyar heyetinden Mehmet Ziya Efendi ve Ahmet Efendi’nin kendilerine, Ali Rıza’nın, tüccar Süleyman Rıza Efendi, Derviş Osman ve Ali Ağa huzurunda, Nuri Efendi’ye önce kendi aralarında anlaşarak, sonra başkaları önünde, makbuz vermek suretiyle, 12 Mecidiye altını ödediğini söylediğini ve her biri 100 kuruş değerindeki 288 Mecidiye altın tutarındaki geri kalan borcunun ise Zübeyde Hanım’ı temsil eden İbrahim Ağa tarafından, Nuri Efendi’nin avukatı Şükrü Efendi’ye tam olarak verildiğini beyan etmişlerdir.

Ali Rıza Bey’in tereke davasına da yansıyan bu borç meselesi ile ilgili dava 17 Ocak 1888 (3 Cemaziyelevvel 1305) tarihinde sonuçlanmıştır. Davada şer’i mahkeme evin Zübeyde Hanım’ın mülkü olarak kalmasına karar vermiştir. Bu kararın sicil kaydı Dimitriadis tarafından bulunamamıştır.

Ancak bir gün sonra 18 Ocak 1888’de (6 Kânunusani 1303) Zübeyde Hanım’a verilen tapu senedi kaydında bu konu zikredilmektedir Bu işlem ayrıca Emlak Vukuat Defteri’nde No: 4220 sayılı kayıtta da yer almaktadır. Bundan sonraki ev ile ilgili tüm kayıtlarda da 1911 yılı dahil evin sahibi olarak Zübeyde Hanım gözükmektedir. BİTTİ

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

ALKAN, M. Ö., “En Doğru Bildiğimizden Kuşkulanmak-2, Mustafa’dan Kamâl’a Atatürk’ün İsimleri”, Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı: 204 (Aralık 2010), s. 56-64.
ATAY, F. R., Çankaya (1881-1938), Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul, 1969.
AYDEMİR, Ş. S., Tek Adam C: I., İstanbul 1981.
CEBESOY, A. F., Sınıf Arkadaşım Atatürk Okul ve Genç Subaylık Anıları, İnkılap Kitabevi, İstanbul, tarihsiz,
ÇALIŞLAR, İ., Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı (1881-1927), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018.
DİMİTRİYADİS, V., Bir Evin Hikâyesi Selanik’teki Mustafa Kemal Atatürk’ün Evi ve Ailesi Hakkında Türkçe ve Yunanca Belgeler, Çeviren: G. Aksoy-Aivali, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1916.
GÜLER, A., Benim Ailem (Atatürk’ün Saklanan Ailesi), Yılmaz Kitabevi, İstanbul, 2015.
GÜLER, A., Bilinmeyen Atatürk ve Milli Mücadele, Halk Kitabevi, İstanbul, 2015.
GÜLER, A., Sarı Paşa İnsan Atatürk, Berikan Yayınevi, Ankara, 2007.
TURAN, Ş., Mustafa Kemal Atatürk Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2004.
ÜLKÜTAŞIR, M. Ş., “Atatürk’e Bu Soyadı Nasıl Verildi ve Bunu Kim Buldu?”, Milli Kültür Dergisi, C: II., Sayı: 6-7-8 (Kasım, Aralık 1980- Ocak 1981).
YALMAN, A. E., “Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa İle Bir Mülakat”, Vakit Gazetesi, 10 Ocak 1922.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali GÜLER Arşivi
SON YAZILAR