Düşmana karşı, eli silah tutan gençler görev başına

ŞEHADETİN ŞEREFİ, İHANETİN BEDELİ-5 (İZMİR’İN İŞGALİ VE KURTULUŞUNDA YAŞANANLAR)

Direnmeye kararlı olanlar, kısır ve sonuçsuz tartışmaların yersizliğini ve zaman kaybından başka bir şey olmadığını anlayarak sultaniden ayrıldılar, Türk Ocağı binasına geldiler ve görüşmelere burada devam ettiler. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalıydı. Acele olarak alınan kararlardan birisi de, eli silah tutan gençlere örgüt kurdurmaktı...

14 MAYIS 1919 günü İzmir bütün bu kargaşa içinde çalkanırken Mustafa Necati Bey’in çağrısı üzerine işgal ve ilhakı istemeyen bazı sivil aydınlar, gençler ve subaylar ile İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti mensupları ve Türk Ocağı mensupları sultani (Lise) binasında toplandılar. Toplantıya; sivil kıyafetle gelmiş bulunan İzmir Askerlik Şubesi Başkanı Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey, o günlerde izinli olarak İzmir’de bulunan Kurmay Albay Kazım (Özalp) Bey, Jandarma subaylarından Mümin Bey, Moralızade Halit Bey, Ragıp Nurettin (Ege) Bey, Köylü gazetesi sahibi Mehmet Refet Bey, Eczacı Ferit (Eczacıbaşı), Fesçizade Halim Bey, vilayet memurlarından Enver (Özgen) Bey, Anadolu gazetesi sahibi Haydar Rüştü (Öktem) Bey, aynı gazetenin yazarlarından Reşat Bey, Kahvecizade Hamdi Bey, Dr. Hüsnü (Menekşeli) Bey, Osman Nuri Bey, Hukuk-u Beşer gazetesinin sahibi ve başyazarı Hasan Tahsin Bey katılmışlardır. Bazı kaynaklarda Celal (Bayar) Bey ile İzmir Müftülüğü yapan Ahmet Hamdi Bey’in de toplantıda hazır bulundukları ifade edilmektedir.

İZMİR MÜFTÜSÜ RAHMETULLAH EFENDİ TOPLANTIYI TERK ETTİ

Bu arada Vali İzzet Bey, güya vaziyeti bildirmek için, gerçekte ise “işgale karşı direnilmemesini bildirmek için” İzmir ileri gelenlerini bir toplantıya çağırmıştı. Bu toplantıda bulunan İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, “direnilmemesini” isteyen Vali’ye, bembeyaz sakalını işaret ederek, “Vali Bey, bu sakal kanımla kırmızıya boyanabilir. Fakat alnımda Yunan alçağını sükûnet ve tevekkülle karşılamış olmanın karası olduğu halde huzur-u ilahiye çıkamam” diye bağırarak toplantıyı terk etti. Bu olaydan kısa bir süre sonra da müftünün emriyle müezzinler minareden salâ vermek suretiyle halkı durumdan haberdar etmeye başladılar. Sultanide ilk konuşmayı Mustafa Necati Bey yaptı. Yunanlılara karşı koymak için bir direnme örgütü kurulması gerektiğini söyledi. Birkaç kişinin daha konuşmasından sonra orada “Müdafaa-i Vatan Komitesi”nin adı, “İlhakı Red Heyet-i Milliyesi” olarak değiştirildi. Komitenin başkanlığına Moralızade Halit Bey, sekreterliğine de Ragıp Nurettin (Ege) Bey getirildi. Sultani binasında konuşmalar devam ederken, İlhakı Red Heyet-i Milliyesi, Vali İzzet Bey’e bir heyet gönderdi. Yunan işgali karşısında hükümetin takınacağı tavır öğrenilmek isteniyordu. Vali’den alacakları cevaba göre izlenecek yol tespit edilecekti.

Vali Kambur İzzet Bey heyete:

“Boşuna telaş ediyorsunuz. Heyecanınız lüzumsuzdur. Ortada endişe yaratacak bir durum yok. Bunlar hep İttihatçıların uydurdukları maksatlı söylentilerdir. Merak etmeyin, hükümet her türlü tedbiri alacaktır” dedi. Bu yeterli ve inandırıcı bir cevap değildi. Amiral Calthorpe’tan gerçeği öğrenen ve talimatı alan Vali, aldığı talimatın gereğini yapıyor, aklınca karışıklıkları önlemek için halkı uyutmaya çabalıyordu. Heyet, yeniden Sultani Mektebi’ne dönerek, toplantıdakilere Vali İzzet Bey’in sözlerini aktardılar.

“GEREKSİZ TARTIŞMALAR HEDEF SAPTIRIYOR”

Toplantıya Hürriyet ve İtilaf Partisi mensuplarından da katılanlar vardı. Bunlar Vali İzzet Bey’den farklı düşünmüyorlardı. İzmir’de bir direnişin karşısındaydılar. Onlara göre olay, İttihatçıların kışkırtmasından başka bir şey değildi. Direnişten yana olanlarla, karşı olanların tartışmaları sürüp giderken Vali’ye 2. bir heyetin daha gönderilmesine karar verildi. O ara toplantıya İzmir Belediye Reisi Hacı Hasan Paşa da katılmıştı. Vali Kambur İzzet bu heyete de aynı şeyleri, Amiral Calthorp’tan duyduklarını biraz da yumuşatarak anlattı. Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya telgraf çektiğini, cevap beklediğini söyledi. Babıali’den bir ses çıkmıyordu… Vali’nin yanından ayrılan heyet, gereksiz tartışmalarla artık amacından sapmaya başlamış olan toplantının yapıldığı sultaniye geri döndü. Direnmeye kararlı olanlar, heyetin Vali ile konuşmasını öğrendikten sonra, kısır ve sonuçsuz tartışmaların yersizliğini ve zaman kaybından başka bir şey olmadığını anlayarak sultaniden ayrıldılar, Kemeraltı’ndaki Türk Ocağı binasına geldiler. Görüşmelere burada devam ettiler. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalıydı.

Acele olarak şu kararları aldılar:

“1. O gece İzmir halkının işgale karşı olduğunu göstermek amacıyla bir miting düzenlemek, 2. İtilaf Devletleri’nin İzmir’de bulunan temsilcilerine bir heyet göndererek, işgalin Yunanlılar dışındaki birlikler tarafından yapılmasını sağlamak, 3. Anadolu’nun diğer illerine ve İtilaf Devletleri’ne telgraflar çekmek, 4. İzmir içinde silahlı bir direnme, Yunanlıların katliama girişmesine yol açacağından, eli silah tutan gençlerin Ege’nin iç kesimlerinde kuracakları örgütlerle düşmana karşı koymak, 5. Hapishanedeki mahkûmları serbest bırakarak, onlara ve halka depolardaki silah ve cephaneleri vermek.”

 

Belediye Reisi Hacı Hasan Paşa, Müftü Rahmetullah Efendi ile daha birkaç kişiden kurulu heyet, başta Amiral Calthorpe olmak üzere, İtilaf Devletleri temsilcileriyle görüşmek üzere görevlendirildiler. Bu heyetin 2 numaralı karar doğrultusunda, işgalin ilk günlerinde Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanı Albay Zafiriu ve Amiral Calthorpe ile görüştüğünü biliyoruz.

Hacı Hasan Hanı’nın altındaki Türk Ocağı binası da gelen gidenlerle dolup taşıyordu. Gelenlere bazı talimatlar veriliyordu. Bu talimatlara göre, İzmir’de sabaha kadar azami hareket gösterilecek, herkes Bahribaba’daki maşatlıkta (Musevi Mezarlığı) toplanacak, bütün minarelerden ezan ve salâlar okunacak, davulcular davul çalarak halkı kaldıracak, maşatlıkta ateşler yakılacak, sabah erkenden bir miting yapılacak, protesto metinleri hazırlanacak ve yabancı konsoloslara verilecekti.

Miting yapmak için hemen çalışmalara başlayan İlhakı Red Heyet-i Milliyesi iki değişik el ilanı ile Musevi mezarlığında (Maşatlık) halkı mitinge davet etti. Miting için “Maşatlık” denilen eski Musevi mezarlığının seçilmesinin sebebi, burasının İzmir Körfezi’ni kuşbakışı gören bir yer olması idi. Burada yapılacak miting, limanda demirli bulunan İtilaf donanması tarafından da görülebilecekti.

İzmir halkını mitinge çağıran iki bildiri bulunmaktadır. Bunlardan biri Mustafa Necati, Moralızade Halit ve Ragıp Nurettin Beyler tarafından yazılan ve “İlhakı Red Heyet-i Milliyesi” imzalı olan bildiridir. Bu bildiri şu şekildeydi:

“Ey bedbaht Türk!.. Wilson prensipleri unvan-ı insaniyetkârânesi altında senin hakkın gasb ve namusun hetk ediliyor (elden gidiyor). Buralarda Rum’un çok olduğu ve Türklerin Yunan ilhakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi. Ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan’a verildi. Şimdi sana soruyoruz: Rum senden daha mı çoktur? Yunan hâkimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster... Tekmil kardeşlerin maşatlıktadır. Oraya yüzbinlerle toplan. Ve kahir ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. İlân ve ispat et... Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok; fakat Yunan hâkimiyetini istemeyen bir kitle-i kahire vardır. Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma! Hüsran ve nekbet fayda vermez! Binlerle, yüz binlerle maşatlığa koş. Ve Hey’et-i Milliye’nin emrine itâat et!.. İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi” İkinci bildiride ise şöyle deniyordu: “Kötü muamele gören Türk! Memleketin Yunanlılara veriliyor. Tepeden inme haksızlığa karşı protesto ve reddetmek için sesini yükselt! Bu gece bütün Müslümanlarla Türk dostları Yahudi maşatlığında toplanacaklar. Mümkünse çocuklarınızı alıp geliniz. Bu sizin son vazifenizdir. Orada bulunmayı ihmal etmeyiniz. Ey kötü muameleye maruz kalan Türk! (İzmir, 14 Mayıs 1919)”

İZMİR’İN YARDIM ÇIĞLIĞINI TÜM TÜRKİYE DUYSUN

Haydar Rüştü Öktem’in Anadolu gazetesi matbaasında basılan bu bildiriler, daha mürekkepleri kurumadan, sultani öğrencileri ve İhtiyat Zabitleri Teavün Cemiyeti üyeleri tarafından Müslüman Türk mahallelerinde dağıtılmaya başlandı. Haydar Bey anılarında bildirilerin nasıl basıldığını şöyle anlatıyor:

“(…) Necati Bey, bizden ayrılarak başkaca kararlar almak üzere yeniden Türk Ocağındaki arkadaşlarının yanına gitti. Aradan on dakika geçmeden bizim matbaa ve gazetenin idare müdürü arkadaşım Mahmut Reşat yanımıza gelerek, ‘Redd-i İlhak” beyannamesiyle, İzmir halkını Maşatlık’a davet eden diğer bir beyannamenin matbaada basılması teklifi karşısında kaldığını ve bu tehlikeli işin bana danışılmadan yapılmasını uygun bulmadığını ifade etti. Matbaada mürettip ve makineci olup olmadığını sordum. Sermürettip Ali Haki (Baba) ile makinist Mustafa Efendilerin mevcut olduğunu ve her ikisinin de beyannameleri dizip basmaya hazır olduklarını bildirdiklerini söyledi. Tereddüde lüzum görmedim ve matbaanın Redd-i İlhak Cemiyeti emrine âmade bulundurulması lazım geldiğini söyledim.

İşte İzmir halkının yardım feryatlarını bütün Türkiye ahalisine duyuran bu tarihi İzmir gençliğinin mübarek eseri olan beyanname, o gece her tehlikeyi göze alan Ali Haki Efendi ile makineci Mustafa Efendilerin gözyaşlarına karışan alın terleri ile Anadolu Matbaası’nda basıldı ve meydana geldi…”

YARIN: İşgal, telgraflarla tüm Türkiye’ye duyuruluyor

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali GÜLER Arşivi
SON YAZILAR