Kur’an’a olan saygısını her fırsatta gösterirdi
ATATÜRK’TE İSLAMÎ BİLGİ İLE BİRİKİMİN OLUŞUMU VE KAPSAMI -13-
Atatürk’ün zaman zaman önemli hafızları bir araya toplayarak onlara sırasıyla Kur’an okuttuğu ve adeta hafızlar arasında güzel ve doğru Kur’an okuma yarışmaları düzenlediği bilinmektedir. Özellikle Kur’an’ın Türkçeye tercüme çalışmalarının yoğunlaştığı dönemde bu tarz doğru ve güzel Kur’an okuma yarışmaları yaptığı dikkat çekmektedir.
ÖZEL hafızına Kur’an okutup dinlerdi Atatürk değişik zamanlarda yanında bulunan hafızlara Kur’an okutup dinlemekten ayrı bir zevk duyardı. Örneğin, Milli Mücadele yıllarında değişik günlere ait özel notlarında Kur’an okutup dinlediğini bizzat kendisi ifade etmektedir. Atatürk’ün 19 numaralı not defteri incelendiğinde, “...ondan sonra hafıza Kur’an okuttuk... Hafıza Kur’an okuttum... Hafıza Kur’an okuttuk” şeklinde ifadeler yer almaktadır. Atatürk’ün Kur’an dinlemeyi sevdiğine dair, Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde meydana gelen bir olayla ilgili, Mahmut Baler’in anlattıkları önemlidir. Baler bu olayı şöyle anlatmaktadır: “Atatürk Hafız Yaşar’a hiddetle bağırdı: -Sen neredesin be adam. Hafız nerede diye ne zaman sorsam seni bulamazlar, hastadır derler... Hafız cevap vermeye hazırlanırken; -Yeter, kâfi, fazla konuşma! Bir iskemle al, masanın sonundaki köşeye otur dedi. Atatürk, güzel sesle okunan Kur’an dinlemeyi çok severdi. Hafız’dan uşak makamında bir Kur’an okumasını istedi. Hafız Yaşar ayağa kalkarak:
-Hangi sureyi emredersiniz? diye sordu. -Ne istersen onu oku, dedi. Hafız okumaya başladı. Atatürk, -Dur, hicaz makamına geç, dedi. Hafız birden bire hicaz makamına geçemedi. “Hıı... hıı” diye makamı biraz aradıktan sonra buldu ve okumaya devam etti. Sonra Atatürk yüzünü bana çevirerek: -Mahmut Bey, Kur’an okur musun? diye sordu. -Okurum efendim -Buyurun, okuyun Ben, gençliğimde iken ezberleyip, hafızamda olan bir sureyi besmele çekerek tatlı bir makamda okumaya başladım. Kendileri de etrafındakiler de şaşırdı. Biraz sonra bana da: -Hicaz makamına geçin, dedi Ben hüzzam makamıyla okumaya başladığım sureyi, musikiye olan alâkama dayanarak hiç duraklamadan hicaz makamına geçtim ve okumaya başladım. Atatürk hafıza dönerek: Bak buraya! İşte zekâ ile aptallığın mukayesesi! Sana Kur’an oku dedim. Hangi sureyi istersiniz, diye sordun. Bu şarkı değil ki, beğendiğimizi okuyalım; Allah’ın kelamı... Ne diye soruyorsun, nereden istersen oradan oku. Sonra hicaz makamına geç, dedim. Makamı bulmak için Kur’an’ın azametini ve zevkini berbat ettin. Şaşkın herif! Diye beni takdirle gösterdikten sonra tekrar, işte zekâ ile şaşkınlığın mukayesesi, diyerek hafızı susturdu...”
GÜZEL KUR’AN OKUMA YARIŞMASI DÜZENLEMİŞTİ
Atatürk’ün zaman zaman önemli hafızları bir araya toplayarak onlara sırasıyla Kur’an okuttuğu ve adeta hafızlar arasında güzel ve doğru Kur’an okuma yarışmaları düzenlediği bilinmektedir. Özellikle Kur’an’ın Türkçeye tercüme çalışmalarının yoğunlaştığı dönemde bu tarz doğru ve güzel Kur’an okuma yarışmaları yaptığı dikkat çekmektedir. Saadettin Kaynak anılarında, Atatürk’ün bu Kur’an okuma yarışmalarıyla ilgili olarak şu satırlara yer vermektedir: “...Bir gün Dolmabahçe Sarayı’nın Büyük Muayede Salonu’nda saz takımını toplamıştı. Kanuni Mustafa, Mısırlı İbrahim Nobar, Hafız Kemal, Hafız Rıza, Hafız Fahri hep orada idik. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemal Said’in Türkçe Kur’an tercümesi vardı. Evvela Hafız Kemal’e verdi. Okuttu. Fakat beğenmedi.
‘-Ver bana’ dedi. “Ben okuyacağım. Hakikaten okudu, ama (hala gözümün önündedir) askere kumanda eder, emirler verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu. Kendisi de farkına vardı. Elham’ı sırayla dolaştırmaya başladı. Hafızlara birer birer okutuyordu. Solunda Hafız Kemal, sağında ben vardım. Hepsi okuduktan sonra sıra bana geldi. Hiç unutmam, Elham’ı ötekilere verdiği gibi kapalı değil de açmış, evvelden tespit ettiği anlaşılan sayfanın alt kısmını göstererek
‘-Bu işaret ettiğim ayeti okuyacaksın’ diyerek vermişti. Baktım Nisa Suresi’nin 27. Ayeti, okumaya başladım... Validelerinizi, kızlarınızı, hemşirelerinizi ve birader veya hemşirelerinizin kızlarını, sütninelerinizi, süt hemşirelerinizi, kadınlarınızın validelerini, nikâhınız altındaki kadınların vesayetine verilmiş kızlarını taht-ı nikâha (nikâh altına) almak size haramdır. Yalnız, birlikte yatmadığınız kadınların kızlarını almakta hiçbir günah yoktur. Kendi oğullarınızın zevcelerini ve iki hemşireyi nikâh etmeyiniz. Lakin bir emr-i vaki olmuşsa Allah gafur ve rahimdir. Bu cümleyi okur okumaz Atatürk gürledi. ‘Bu hezeyandır. Böyle şey olmaz. Haklı idi. Okurken bunda bir yanlışlık olduğunu hissetmiş, fakat kitaba göre harfi harfine okumak mecburiyetinde kalmıştım. Hemen ayağa kalktım:
Paşam bu tercüme yanlıştır, dedim. Kur’an böyle değildir. İspat et yanlış olduğunu. Kur’an’daki aslı ‘iki kız kardeşi cem etmek haramdır’ şeklindedir. Belli idi ki Atatürk bu tercümenin sakatlığını sezmişti. Bunun üzerine bu yanlışlığın sebebinin, Kur’an’ın aslından değil, Fransızca tercümesi esnasında vukua geldiği anlaşıldı. Bu tercüme yanlışlığı münakaşası yarım saat sürdü. Şurasını da ilave edeyim ki, Atatürk okuyuşumu beğenmişti. Ertesi akşam yalnız beni çağırdı. Yanında İsmet Paşa’dan başka kimse yoktu. Beni yine ortalarına oturttular ve ‘dün akşam söylediklerini tekrar et’ buyurdular. Yanlışlık meselesini anlattım. Arkamı sıvazlayarak: ‘Aferin’ dediler, hakikaten hafızmışsın. Meğer Kur’an’ın aslı ile diğer kitapları tetkik ederek karıştırmış, yanlışlığı kendileri de tespit etmiş.
‘Bu tercümeyi bırakalım, Mehmet Akif’in tercümesini alalım.’ Diyordu. Ama bütün aramalara rağmen Akif’in Mısır’da bulunan tercümesi bir türlü ele geçirilemedi. Bir müddet sonra Mısır’a gittiğim zaman Akif’in de (herhangi bir yanlışlığa düşmek ihtimalini düşünerek) tercümesini yakmış olduğunu öğrendim.” Atatürk’ün bir Kur’an tercümesinde bazı ifadelerin yanlış tercüme edildiğini fark etmesi, şüphesiz onun Kur’an’ın mantığını ne kadar iyi kavradığını göstermektedir. Enfal Suresi 45, 60 ve 66. Ayetler Tanrı’ya sığınarak okuyorum.” Saadettin Kaynak, Kur’an’dan seçtiği birçok ayeti okuyup bitirdikten sonra, orada bulunanlar tarafından uzun süre alkışlanmıştı. Bu sırada Atatürk ayetlerde geçen ifadelerin Kur’an’ın ne denli önemli bir kitap olduğunu gösterdiğini, “Kur’an da neler varmış. Bunlardan bizim hiç haberimiz yoktu” diyerek, alçak gönüllü bir biçimde dile getirmişti.
ÖZEL HAFIZINA İMZALI KUR’AN HEDİYE ETMİŞTİ
Atatürk, özellikle dinle Türkçeleştirme çalışmalarıyla uğraştığı dönemde Kur’an’la oldukça fazla ilgilenmişti. O yıllarda çevresindeki bazı kişilere hediye olarak Kur’an vermesi hayli ilginçtir. Örneğin, 1932 yılında Cemil Asit Bey’in tercümesi olan bir Kur’an’ı Hafız Yaşar Okur’a imzalayarak hediye etmiştir.
KUR’AN-I KERİM İLE BAYRAĞI ÖPÜP BAŞINA KOYDU...
Atatürk’le ilgili anılar,onun özel hayatında olduğu kadar, toplum karşısında da kutsal sembollere, özellikle Kur’an’a karşı saygılı olduğunu göstermektedir. Enver Benhan Şapolyo’nun bir anısı, Atatürk’ün Kur’an’a gösterdiği saygıya bir örnek olarak verilebilir. Şapolyo, tanık olduğu bu olayı şöyle anlatmaktadır:
“... Ankara uleması, şimdiki Dil-Tarih Fakültesi’nin bulunduğu yerde toplanmıştı. Mustafa Kemal yanlarına gelerek tek tek hepsinin elini sıktı. Kendisini Ankara’ya davet eden Müftü Rıfat Efendi’ye iltifat etti. O da arkadaşları adına “hoş geldiniz” diyerek, kendisiyle birlikte çalışmaya dair azim ve kararlılığını bildirdi.
Seymen alayının idarecilerden Güvençli İbrahim, bir elinde bayrak diğer elinde altın işlemeli bir pala olduğu halde alayın önünde duruyordu. Göğsünde bir hamayli şeklinde Kur’an-ı Kerim asılı idi. Mustafa Kemal, kendisine yaklaşarak Kur’an-ı Kerim ile bayrağın ucunu öpüp başına koydu...”
HAZRETİ MUHAMMET VE HADİSLER
Atatürk birçok açıklamasında Hz. Muhammet’ten saygıyla ve övgüyle bahsetmiştir. O, peygamberimizi çağdaş bir biçimde anlamıştır. Yeryüzünde en hayran olduğu kimse Hz. Muhammet’tir. Ona duyduğu hayranlığı her fırsattta dile getirmiştir. Hz. Muhammet’e layık olduğu değeri vermiş, onu yanlış tanıtmaya çalışanlarla mücadele etmiştir. Nitekim bir gece sofrasında Hz. Peygamber’i küçültür tarzda konuşmalar yapılması üzerine sıkıldığını belli ederek şöyle tepki vermiştir: “Bu bahsi kapatın… Peygamberleri küçültmek isterseniz kendinizi küçültürsünüz.”
YARIN: “Atatürk’ün son mesajı” ve Hz. Muhammet
Ordu için Kur’an okutulmasını emretmişti
1932 ramazan ayında Atatürk, Saadettin Kaynak’ı ordu müfettişlerine Kur’an okuması için görevlendirmişti. Saadettin Kaynak, bu emir üzerine Kur’an’daki muharebeye ve askerliğin faziletine dair olan bazı ayetlerin tercümesini yazarak hazırlıklarını tamamlamış ve Atatürk’ün huzuruna çıkmıştı. Sonraki gelişmeleri Saadettin Kaynak şöyle anlatmaktadır: “... Bir çeyrek saat içinde hazırlandım. Tamam, haberini verdim. Mecliste masa başında Atatürk’ün tam karşısına düşen bir yer seçtim. Atatürk’ün iki tarafında ordu müfettişlerinden Ali Sait, Fahrettin ve Şükrü Naili ve daha bazı paşalarla, huzuru mutad zatlar ve diğer birçok misafirler vardı ve yirmi kişiye yakın da saz heyeti bulunuyordu. Hitabeye, Atatürk’ün ve kahraman ordusunun kumandanları diye başladım ve şöyle devam ettim: “Ulu Tanrı’nın Büyük Kitabından Al-i İmran Suresi 169. Ayeti Tanrı’ya sığınarak okuyorum:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.