Rusya ve Kırım
Ruslar Türkistan ve Kafkaslar başta olmak hakimiyeti altına aldığı toprakları kendi stratejik hedeflerine uygun olarak, insan ve mekânsal anlamda ihtiyaç duydukları kaynaklara kesintisiz olarak ulaşacak biçim de dizayn etmiştir.
Rusya önceleri petrol ve değerli madenleri önceleyen bir anlayışla hareket ederken geldiğimiz noktada tarımsal alanlar ve tarımsal üretim önceleyeceğini görmek zor değil. Yani dün stratejik bir silah gibi kullandığı doğal gaza tarımsal ürünleri de katacaktır.
Çarlık ve SSCB dönemlerinde Ruslar, Türkistan coğrafyasında o tarihte var olan konar-göçer yaşamı değerlendirerek, “onlar hayvanları ile kendilerine yetiyor” diyerek, bu günkü batılı kafaya benzer bir anlayışla, toprağın üstünün ve altının, kendilerine ait olduğu kabulü ile hareket ettiler.
Rus yönetim anlayışı, adının ne olduğuna bakılmaksızın, Çarlığı veya Sovyet dönemi diye ayrım yapmaksızın, Çarlık döneminde var olan “Türkistan Valiliği” kullanarak yönetilirken Sovyet döneminde; Türk boyları milletleşme sürecine sokularak böl yönet taktiği uygulanmıştır.
İlmiski ve Pavlov’un birlikte oluşturdukları organizasyonla, Bütünü parçalayarak Türk gurupları, milletleştirme sürecine sokulmuştur. Türk gurupların oluşturdukları Cumhuriyetler arasında Türkistan coğrafyası bölünmüştür. Boyların milletleştirilmesi temelli oluşturulan yeni Türk soylu gurupların Cumhuriyetlerinin sınırları, ekonomik ve demografik gerekçeler kullanılarak, Rus çıkarları doğrultusunda kuyumcu hassasiyeti ile işlenirken, aynı alfabenin harfleri farklı okutularak, kendi arasındaki iletişim koparılmaya çalışılmış.
Bunlar da yeterli görülmeyerek, oluşturulan ülkelere Müslüman olmayan guruplar da yerleştirilmiştir. Farklı medeniyetlerden gelen bu insanlar toplumsal çatışma ve toplumsal huzuru yok edecek bir dinamik inşa edilmiştir.
Kırım gibi yerlerde ise bir taraftan Kırım Tatar Türkleri 18 Mayıs 1944 sürgüne gönderilen insanların evlerine tarlalarına yerleştirilmiştir. Bu durum her geçen gün devam ettirilerek, Kırım'ın demografik yapısı değiştirilmiş; Kırım'da Kırım Türkleri kendi vatanlarında azınlık durumuna düşürülmüştür.
Bunlara ülkelerin sınır bölgelerinin demografik yapısı, kalıcı problem alanları inşa edilerek ülkelerin içinde söz hakkı olan ülke ile karasal bağlantısı olmayan bölgeler inşa edilmiştir. SSCB dağılmış olsa da etnik yapıya dayalı, komşu ülke topraklarının parçası haline getirilmiş topraklar ve burada yaşayan halk, yapılan dizayna uygun olarak, komşu ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri kurması neredeyse imkansızlaştırılmıştır.
Türkistan coğrafyasında yaşayan insanların, yetmiş yıl, kendi medeniyet kodlarından uzaklaştırılarak, Rus sosyokültürel hayatının dayatılması, Ruslaştırılma çalışmaları, bu insanlar üzerinde kalıcı travmalara neden olmuştur.
Buna bir de Sovyet insan tipini oluşturmak için yapılan projelerin uygulamaya konulmasına, aç bırakma, sürgün ve asimilasyon politikalarını eklersek, yok edilme fotoğrafı daha net ortaya çıkacaktır.
Sovyetlerin dağılmasına paralel olarak, bağımsızlığına kavuşmuş ülkeleri yeniden kontrol altına almayı hedefleyen biçimde Rusya yöneticileri, Çarlık Rusya'sında başlatılan “Avrasya” söylemini güncelleyerek yeni versiyonunu masaya sürmüştür. Rusya yönetici ve akademisyenleri, Rusya’nın ekonomik gerekçelerle kaçınılmaz olarak eski Sovyet ülkeleri ile bu projeye katılarak bütünleşmeleri açıkça savunulur hale gelmiştir. “Avrasya Ekonomik İş Birliği” adıyla bir yapı oluşturularak; Belerus, Ermenistan, Kırgısistan’a, Kazakistan’a eski Sovyet ülkeleriyle kalmayıp, İran’ı gözlemci statüsünde “Avrasya Ekonomik İş Birliği” ülkelerinde “Münhasır Ekonomik bölgeler açma yetkisi” verilerek çok ilginç bir noktaya taşınmıştır.
Sovyet projesinin tek tip insan ve millet oluşumuna dair, Sovyet insanı diye tariflenen Ruslaştırma temelli kültürel karakter değişimi ve dönüşümü, Sovyetler dağılmadan 30 yıl önce tamamlandığı düşünülmüştür. Ekonomik birliktelik, ortak vatan ve kendi istekleri doğrultusunda şekillendirip işlevsel hale getirdikleri SSCB ideolojisinin kutsadığı toprakla da, kendi istedikleri gibi yönetecekleri bir ülke oluşturmak istemişlerdir.
Üretimin kutsanması nedeniyle gerçek verilerden daha çok abartılmış sayısal değerlere mahkum olmuşlardır.
Ülke içinde Komünist Parti yöneticilerinin rüşvet ve yolsuzluk temelli kara paranın çevrilemez hale gelmesi, sistemi çökerten en önemli dinamiklerden biri olmuştur.
Bütün bu saydığımız faktörlerin içinde belki de en önemlisi, Milli ve dini temelli taleplerin yükselmesi belki de sistemi çökerten en önemli girdidir. 1990 yıllına gelindiğinde Sovyetler Birliği Jeopolitik bir deprem yaşanmasına neden olmuş; ve Sovyetler Birliğini oluşturan devletler, birer birer bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Kazakistan Jeldoksan olayları ile Azerbaycan Azadlık hareketiyle tarihe geçtiler. 1918'de Azerbaycan'da İlk Cumhuriyetin kurucusu Mehmet Emin Resul Zade’nin; 102 yıl önce,“Bir kere Yükselen Bayrak Bir Daha İnmez” sözleri, Ebulfeyz Elçibey ile gerçeklenmiştir.
Rus stratejik aklı bu sarsıntıyı kolay atlatmamakla birlikte, Sovyet sonrası “Avrasyacılık” kavramını bölgesel anlamda, ortak jeopolitik mekan anlayışı ile bölge ülkelerinin gündemine taşınmış ancak istenilen oluşup oluşmadığını söylemek zordur.
Bütün bu sürecin parçası olan Kırım Türkleri ve Vatan toprakları Kırım Yarım Adası; M.S. 430 yılında Avrupa Hun Devleti - 6. yüzyılda Avar Türk Devleti - 8. yüzyılda Hazar Türk Devleti - 10. yüzyılda Peçenekler - 11. yüzyılda Museviliğin bir Mezhebini oluşturan Karaim Türkleri - 12. yüzyıldan itibaren Selçuklu Türkleri ticari olarak ilgilenmiş - 13. yüzyılda Altın Ordu Devleti toprakları olan Kırım, 15. yüzyıldan itibaren ise Osmanlı Türk Devleti hakimiyeti altında 1774 yılına kadar tam 1400 yıla yakın Türk yarım adası olarak yönetilmiş topraklardır Kırım.
Ancak Rusya için bir ulusal stratejik hedef olan Kırım Yarım Adası 1783 yılında işgal edilmiş ve 1954 yılında Ukrayna’ya hediye edildiği tarihe kadar Rus hakimiyetinde yaşamıştır.
2014 yılında ise rızalarıyla verdikleri Kırım topraklarına, Ukrayna’nın gece baskınıyla tekrar Rus hakimiyetine geçmiştir.
Kırım Yarım Adası; Rus hakimiyetine girmiş olduğu tarih olan 1783 yılında %98 oranında Türklerin yaşadığı bir yerdir.
Ancak 1792, 1860-1863, 1874-1875, 1891, 1902 tarihlerinde Türklere uygulanan baskılar nedeniyle Kırım Türkleri vatanlarını bırakarak Kırım’ı terk etmişlerdir.
1897 yılında Kırım’da yaşayan Türklerin oranı %35'lere kadar düşmüştür.
1912 yılında “Milli Fırka”yı kuran Kırım Türkleri 1917 yılında “Kırım Türkleri Milli Kurultayı”nı toplayarak bağımsızlıklarını ilan etseler de 1918 yılında Rus ordusu tarafından tekrar işgal edilmiştir.
1921 yılından itibaren ise Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak idari olarak yapılandırılmışlardır.
Kırım Türkleri için en acı dönem ise İnsanlık dışı uygulamaların mimarı Stalin döneminde 18 Mayıs 1944 tarihinde başlayan sürgün, 15 dakika içerisinde hazırlanmak ve en fazla 500 kilo yanlarına alabilecekleri şekilde Tatar Türk’ü ailesi sürgün edildi.
Sürgünle ilgili Sovyet Halk Komiseri Beriye’nin Stalin’e sunduğu raporda; 183.155 ve Kırım Kominist Partisinin raporunda;187.859, Halk Komiserleri raporunda;188.626 Kırım Türkü sürgün edilmiştir.
Kırım Türklerinin %46,2’si sürgünler nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Kırım Türkleri 1967 yılına gelindiğinde sürgünden geri dönme imkanı sağlayan bir kararname yayınlandı. Ancak bu kararnameye gerektiği gibi uyulmadı. 1991 yılında ise Kırım Milli Hareketi Akmescid’de “Kırım Türk Milli Kurultayı”nı toplayabilmişti.
Ancak 2014 yılında yaşanan Rus kontrolü nedeniyle bugün Kırım Türkleri ikiye bölünmüştür.
Bir kesim Rusya’nın kontrolü altında ki bölgede yaşayışlarını sürdürerek Rusya yanlısı bir siyaset izlerken, diğer bir kesim ise Ukrayna da yaşamakta ve Ukrayna yanlısı politikalarla kırım Tatar Türklüğünün varlık mücadelesine devam etmektedir.
Aslında Kırım ABD ve Rusların güç mücadele alanı haline gelmiştir. Yani politikalar bu temelde okunmaktadır. Vatanlarını kaybetmiş olan Kırım Türkleri yaşadıkları acı yaşamı dikkate alarak birlikte hareket ederek Kırım Yarım Adası’nda yaşadıkları yıllar için en azından kendilerini idare edebilecek haklara sahip olma mücadelesini birlikte sürdürmektir. Türkiye Kırım Tatar Türklüğünün çıkarlarını merkeze alan politikaları hayata geçirmek için daha gayretli olmalıdır. Kırım Yarım Adası’nda yaşayan 350 bin Türkün yaşadığını bütün dünya kabul ediyor. Ancak bilinmelidir ki bu insanlar bir adım ötesini göremiyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri Rusya Federasyonu kuracağı yapıcı, barışçıl diyaloglarla, Kırım Tatar Türklerinin durumunun iyileştirilmeler sağlanabilir.
Dr. Abdullah BUKSUR
İnsan Hakları Eksperti
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.