12 ADALAR GERÇEĞİ
Oniki Adalar, Büyükada'nın üç katı büyüklüğündeki Eşek Adası ve Büyükada büyüklüğündeki Bulamaç Adası'nın önemini nihayet anladık ve Ege’de hakkımızı aramaya başladık.
Başlamasına başladık ama Dünya ayağa kalktı.
Vay efendim Türkler'in orada ne işi varmış.
Külhanbeyi Macron'u ardına alan Yunanistan çığırtkanlığa başladı.
Tarihte savaşmadan toprak kazanan ve yüzölçümünü büyüten nadir ülkelerden biridir, Yunanistan.
Hiç hafife almamak gerekir.
O etekli asker kıyafetinin altında çok haçlı artığı toplamayı başarmıştır.
Avrupa Birliği’nin temelinde kraliyetlerin aile bağları yatar.
Onun içindir ki, Yunanistan ile olan kan bağları çok önemlidir.
AB'nin diğer ülkelerine göre yoksul olan Yunanistan, aristokratik geçmişi ile sözde Avrupa medeniyetinin simgesi durumundadır.
Birliğe bir tehdit algıladıkları zaman; yuvarlak masa etrafında birlik olur, Türkiye ile sınırı ve tarihsel bağları olan Yunanistan’ın menfaatine ne yapılması gerekiyorsa yaparlar.
İçlerinde İtalya biraz farklı gibi görünse de gün sonunda o da masadaki yerini alır.
***
Peki Adalar kimin?
Kanuni Sultan Süleyman 1549'da bu adaları Osmanlı egemenliğine katmış ve 400 yıl bizim hâkimiyetimizde sulh içinde Rumlar ile Türkler beraber yaşamışlar.
Ta ki İtalyanlar adaları ele geçirene kadar.
Osmanlı Devleti, Trablusgarp'ı işgal eden İtalyanları püskürtmek için Enver Paşa ve Mustafa Kemal’den oluşan bir grup subayı Trablusgarp’a gönderir. Bu aynı zamanda Mustafa Kemal’in ilk savaş deneyimidir.
Trablusgarp’taki yerel güçlerle birlikte İtalyanlar’a üstünlük sağlayınca İtalya Ege'de 12 adaları ve Rodos adasını işgal eder. Padişah, Balkanlar’da çıkan karışıklık dolayısıyla subayları geri çağırır. Osmanlı Devleti, İtalya ile en azından barış içinde olalım diye 1912’de Uşi Anlaşması’nı imzalayarak Trablusgarp, Rodos ve Oniki Adalar’ı geçici olarak İtalyanlar’a bırakır.
Balkanlar'ın Payitaht'a mesafe açısından yakın oluşu sebebiyle Osmanlı, askerlerini çekerek batıya kaydırır ve İstanbul'u korumak ister.
I. Dünya Savaşı (1914-1918) başlayınca ülkeler, iki farklı grup oluşturur.
Osmanlı Devleti savaşa girmek istemese de gelişen olaylar, devletin İttifak Devletleri içinde yer almasına neden olur.
İtalya ise önce İttifak Devletleri içinde yer alsa da 1915’te; yani savaşın başlamasından bir yıl sonra Yunanistan, İngiltere ve Belçika'nın da olduğu İtilaf Devletleri'ne dahil olur.
Almanya, Macaristan ve Osmanlı askerlerinin karşısında, bir süre sonra Amerika'nın da İtilaf Devletleri'ne katılımıyla muazzam bir güç kurarlar ve bizim bulunduğumuz ittifak dört yıl süren savaşı kaybeder.
I. Dünya Savaşı'nda maddi ve manevi çok kayıplar veren Osmanlı, kaybettiği askeri ve ekonomik gücü sonrasında Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Balkanlar ve içinde Rodos’da bulunan adaları tümden kaybeder. Karşımızdaki güçlü İttifak, Osmanlı Devletini parçalayacak şekilde askerlerini İstanbul'un ve Anadolu’nun işgaline kadar vardırmış ve İstiklal Harbi patlak vermişti. Samsun'dan çıkan, Trablusgarp kahramanı diye anılan Mustafa Kemal; Anadolu’dan fitili ateşlemiş ve işgale sessiz kalan padişah ile Anadolu'nun kurtulamayacağını anlamıştı.
Hepimizin bildiği, kahramanlık destanı yazan Türk Milleti, daha sonra yeni sınırlarını oluşturmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden yine bir Türk Devleti; Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğmuştu.
Akabinde 1923'de Lozan imzalanmış ve Dünya bir süreliğine sükûnete bürünmüştü.
1939'da başlayan ve 1945'de biten II. Dünya Savaşı'na taze Türkiye Cumhuriyeti yeni İstiklal Harbi'nden çıktığı için taraf olmamıştı.
Ege Adaları II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İtalya’nın işgalinde kaldı. Fakat İtalya II. Dünya Savaşı’nı kaybedince 1946 yılında Paris’te yapılan barış görüşmelerinde 12 Ada İtalya’dan alınarak karşı ittifaktaki Yunanistan’a verildi.
Gerekçesi ise, adalarda yaşayan nüfusun çoğunluğunun Rum olmasıydı.
Aslında İtalya, adaları kesinlikle Yunanistan'a bırakmak istemiyordu. İtalya, Türk Hükümetine bir haber gönderip Oniki Adalar'ı Türkiye'ye vermeyi teklif eder. Kars'ta bulunan İnönü, bunu olumlu karşılamaz ve yazdığı mektupta cevabı hayır olur.
Resmi belgelerde yazılanın aynını aktarıyorum. İnönü; "Aramızın henüz düzeldiği İngiliz ve Yunan ile ilişkilerimizin bu sebeple bozulmasını istemiyorum"
Böyle tek cümlelik basit bir yazıyla, 400 yıl bizim olan adalardan beş dakikada vazgeçer.
II. Dünya Savaşı'na Türkiye girmese de Oniki Ada ile ilgili kararın verildiği Paris Barış Konferansı'na (1946) Türk Hükümeti resmen davet edilmişti.
Ancak İsmet İnönü’nün başkanlığında toplanan hükümet konferansa katılmama yönünde bir karar aldı.
İnönü savaşa girmeyen Türkiye’nin savaş sonunda herhangi bir çıkar peşinde koşmayacağını ifade ediyordu.
Hâlbuki konferansa bir Türk heyeti katılmış olsa idi, en azından Ege kıyılarına çok yakın adalardan bazılarının alınma şansı doğabilirdi. Çünkü yalnızca nüfus dengesine göre karar vermek Türkiye’ye karşı haksızlıktı ve bu durum konferansta dile getirilebilir ve hakkını arayabilirdi…
Örnek olarak Batı Trakya’daki nüfusun yüzde 80’ine yakını Türk ve Müslüman idi ancak Lozan Anlaşması'nda Batı Trakya bölgesi Yunanistan’a bırakılmıştı.
Bu da nüfus dengesinin tek başına yeterli bir gerekçe olmadığının kanıtıydı.
Ancak Türkiye’nin konferansa katılmaması bu ihtimalleri en başından ortadan kaldırdı.
10 Şubat 1947’de İtalya, Paris Anlaşmasını imzaladı.
Bu anlaşmayla Oniki Ada silahsızlandırılmak şartıyla Yunanistan’a bırakıldı.
Türkiye bu kararı beş gün sonra 15 Şubat 1947 tarihinde kabul etti.
Burada garip olan, hem “taraf değiliz” denmiş, sonra da tarafmışız gibi imzalanmış. En azından geleceğe yönelik açık kapı bırakılması gerekmez miydi?
Bu nasıl bir akıl tutulması gel de şaşma.
***
Gelelim yakın tarihimize.
2002 tarihinde Hükümet olan ve 2016'da istifasına kadar AKP'nin akıl hocalığını yapan Ahmet Davutoğlu elimizden Paris Anlaşması ile çıkan oniki adadan sonra irili ufaklı diğer adaların kaybından ve silahlanmasından bizzat sorumludur.
Ahmet Davutoğlu 2003-2009 arası Erdoğan’ın Başdanışmanlığı, 2009-2014 arası Dışişleri Bakanlığı, 2014-2016 ise Başbakanlık görevleri yaptı.
Yani AKP'nin kuruluşundan 15 Temmuz 2016 öncesi istifasına kadar Türkiye'nin dış politikasını katletmiş biridir.
Ahmet Davutoğlu’nun yürüttüğü "komşularla sıfır sorun politikası" nedeni ile Yunanistan ile adalar konusunda anlaşma istediği ve Yunanistan'ın oniki mil konusunu gündeme getirdiğini biliyoruz.
Oniki adadan sonra Eşek ve Bulamaç adalarını bu dönemde kaptırdık. Giden gizli heyetlerle adeta adalara yerleşim ve asker yığınağı yapılmasına sessiz kalındı.
Toplamda 16 adada şu an Yunan bayrağı ve askeri var.
Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık adaları ile Akdeniz'deki Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları.
Bu Lozan'ın ve Paris Anlaşmasının ihlali anlamına geliyor.
2012 ve 2014 yıllarında MHP Muğla Milletvekili Erkan Akçay'ın Davutoğlu'na soru önergesi vermesiyle konu meclise taşınmıştı.
Yunanistan'ın kendi toprağı ilan ederek iskâna açtığı Didim açıklarındaki Eşek ve Bulamaç adaları, II. Dünya Savaşı ve sonrasına ait İngiliz ve ABD resmi haritalarında Yunan topraklarının dışında yer alıyor.
Bu anlaşmaların tarafı olan ABD ve İngiltere'nin askeri haritalarında kırmızı çizgiyle bu iki ada Yunan adalarından ayrılır ve Türkçe isimleriyle gösterilir.
Bu belgelere ve 1998 tarihli Eritre-Yemen Uluslararası Sürekli Hakem Mahkemesi esaslarına göre, Eşek ve Bulamaç adaları halen ismen belirtilerek herhangi bir anlaşmayla hiçbir ülkeye devredilmemiş Osmanlı adası statüsüne sahiptir.
Ege Denizi'nde bu adalar dışında Girit'in güneyindeki Gavdos adası da dâhil 152 adacık ve kayalık henüz anlaşma sağlanmamış olduğundan egemenliği belirsiz diye tanımlanır.
Davutoğlu, Mhp'li Erkan Akçay'ın iki defa soru önergesiyle gündeme taşıdığı bu adaların işgali ve Ege Adaları'na askeri yığınak yapılmasının savaş sebebi sayılacağını belirtmesine cılız ve basitçe geçiştirilmiş bir cevap vermişti.
Davutoğlu Büyükada'nın üç misli büyüklüğündeki adalar için "Adacıklar anlaşmalar statüsünde duruyor" demiştir.
Ama Adalar mevzusunda Davutoğlu küçümseyip konuyu kapatma yolunu seçse de sayesinde konu kangren haline gelmiştir.
***
Görüldüğü gibi bugün de MHP konuyu kapatmamış ve geç de olsa çözülmek zorunda diyerek yine gündeme taşıyan parti olmuştur.
MHP Lideri Devlet Bahçeli uzun süredir bizi geren Oniki Adalar konusunda geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı:
"Anlaşılan odur ki, Yunanistan'ın denize dökülme istek ve iştahı yeniden kabarmıştır. Yunanistan 98 yıl önce denize döküldüğü yerden tekrar vatan topraklarımıza çıkmanın ve tutunmanın hedefindedir. Karşımızda yeni bir işgal projesi bulunmaktadır. Yunanistan'ın oniki deniz mili dayatması bir savaş sebebidir."
Yunanistan’ın bitmek bilmeyen Ege ve Akdeniz’deki tacizleri, askeri yığınakları ve Türk milletinin sinir uçlarını kaşıyan açıklamaları Devlet Bahçeli Bey'i açıklama yapmaya zorlamıştı.
Osmanlı'dan kalma sorunlar, Yunanın açgözlü iştahı, Türk Hükümetlerinin bilerek/bilmeyerek acemi ve korkak dış siyaseti, adalar konusunu büyüyerek bugüne kadar getirdi.
Cumhur İttifakı kararlı ve dik duruşuyla bu konuyu da çözecektir.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Bey hangi konuyu gündeme aldıysa o konu çözülme yoluna girmiş demektir.
Bunu önceki diğer açıklamalarında da yaşadık.
Türk siyasetini hallaç pamuğuna çeviren parlamenter sistem ile istedikleri hükümeti yöneten CIA, MOSSAD, MI5-6 elemanları, farklı kimliklerle çoğu zaman da Türk Kimliği ile içimizde olsalar da bir kez daha bu vatan evlatlarının iman gücüne teslim olacaklardır.
Türkiye haklı olduğu her konuda maalesef içeride birlik sağlanamadığı için masaya yumruğunu güçlü vuramıyor.
Sessiz çoğunluk Cumhur İttifakı’nın ardında, ellerindeki meşaleler ile devletin yolunu aydınlatıyor.
Tek dileğimiz bu konunun kazasız, belasız ve barışçıl bir yolla Türkiye’nin lehine masada çözülmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.