Hak ve huzurumuzun peşindeyiz
Geleceğimizin güvende olması, sadece ülkemizin değil, bölgenin ivedilikle huzura kavuşması ile mümkündür. Bir taraftan terörle ve üzerimizdeki kirli oyunlarla uğraşırken, diğer taraftan da bölgedeki gelişmelere yön vermeye, kanlı planları bozmaya çabalıyoruz. Artık beklemiyoruz, kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmıyoruz ve milli güvenliğimizin ve menfaatlerimizin gereği neyse, onu yapıyoruz.
Koronavirüs salgınının dünyada yeni ve farklı bir döneme geçilmesine vesile olmasını beklemiştik. Bunun iyi niyetli bir beklentiden öteye geçmeyeceği, her şeyin kaldığı yerden, hatta daha da acımasız şekilde devam edeceği kısa zamanda ortaya çıktı. Güç rekabetleri, hegemonya kavgaları, bölüşüm ve paylaşım mücadeleleri daha da hızlı ve hırslı bir şekil almış görünüyor. Demokrasi ve hukukun sadece bir araç olarak kullanıldığı, insanlık değerleriyle bir ilgisinin bulunmadığını, duruma ve ihtiyaca göre bir değer ve anlam ifade ettiğini salgın sırasında ülkelerin bizzat kendi vatandaşlarına olan uygulamalarında vahim şekilde izledik.
DEVLET TERÖRÜ UYGULUYORLAR
İnsanlığın en büyük düşmanı olan terörizm, her zaman stratejik çıkarların, siyasi ve ekonomik amaçların aparatı olarak kullanılmaktadır. Bununla sonuç alınamadığı durumlarda vekalet savaşlarının öne çıktığını, daha da ileri gidilerek ülkelerin bizzat terör örgütü gibi hareket ettiklerini ibretle izliyoruz. Devlet terörü İsrail’le özdeşleşmiştir, ama aslında işgalcilerin genel uygulamasıdır. Sömürenler, kurdukları kanlı düzeni sürdürebilmek için bizzat sahaya iniyorlar. ABD Ortadoğu’da yıllarca bunu yaptı. Rusya’nın şu anda Libya’da yaptığı bizzat budur. Hiçbir kural, hiçbir değer, hiçbir ölçü tanınmamaktadır.
İNLERİNDE İMHA EDİYORUZ
Türkiye coğrafi konumu, stratejik önemi ve tarihi misyonu itibariyle bütün bu kanlı hesaplaşmaların tam ortasındadır. Türk milleti bu kirli oyunların ağır sonuçlarına doğrudan muhataptır. Bu kanlı çemberi kırmak için varını yoğunu ortaya koymaktadır. Geleceğimizin güvende olması, sadece ülkemizin değil, bölgenin ivedilikle huzura kavuşması ile mümkündür. Bir taraftan terörle ve üzerimizdeki kirli oyunlarla uğraşırken, diğer taraftan da bölgedeki gelişmelere yön vermeye, kanlı planları bozmaya çabalıyoruz. Önemli mesafeler kat ettik. ABD’nin bütün destek ve yardımlarına, AB ülkelerinin ahlaksızlıklarına, bölgede hesabı olan Rusya’sından İran’ına varıncaya kadar diğer bütün bozguncuların gayretlerine rağmen terörü yok etmenin kıyısına kadar geldik. Artık beklemiyoruz, kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmıyoruz ve bu kanlı katilleri kendi bulundukları yerde, kendi inlerinde bulup imha ediyoruz. Kahraman güvenlik güçlerimizin büyük bir başarıyla yürüttüğü Pençe-Kartal Operasyonu bunun en son örneğidir.
KAHPELER BOŞ DURMUYOR
Karşımızdaki kalleşler elbette boş durmuyorlar ve yeni şeytani oyunlar hazırlıyorlar. ABD-Fransa sınırlarımızın dibinde yeni bir kahpelik için PKK ile Barzani’yi biraraya getirip yeni bir terör yapılanması kurgulamaya uğraştıkları anlaşılmaktadır. ABD’nin yardım ve teşviki ile PKK Irak’da yeniden azmış, Kerkük’te Türkmen bayrağına saldırılmıştır. Türkiye, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bu alçaklıklara müsaade etmemelidir. Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğü bizim için hayati önemdedir. PKK ve diğer terör örgütlerinin buralarda bir terör devletinin alt yapısını oluşturma çabalarına hiçbir şekilde izin verilemez.
TERÖRİST HAFTER’İN SONU GELDİ
Diğer taraftan Fransa, Libya’da dengelerin değişmesi ve kurduğu kanlı düzenin avuçlarının arasından kayıp gitmesinin hazımsızlığı ile açık şekilde kudurmuş vaziyettedir. Fransa ile işbirliği yapan Yunanistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeler, kendi güç ve imkanları ile başaramadıklarını arkadan dolanarak, kalleşlik ederek hayata geçirmeye çabalıyorlar. Fransa ve onun işbirlikçileri ne yaparsa yapsın, Libya’daki konumumuz, Akdeniz’deki hak ve hukukumuz aynen devam edecektir. Bu ülkenin Akdeniz’de NATO misyonu çerçevesinde görev yapan bir fırkateyninin Türk savaş gemilerini taciz etmesi yetmezmiş gibi, bir de ortalığı ayağa kaldırması, aslında kendi çaresizliğinin bir tezahürüdür. Mısır’ın darbeci Cumhurbaşkanı, “Libya’daki Sirte ve Cufra kırmızıçizgimizdir” derken, neye ve kime güvendiği bellidir, ama bu durum hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Terörist Hafter’in sonu gelmiştir. Bu teröriste cesaret, silah ve para verenler de onunla birlikte kaybetmeye mahkûmdurlar. Türkiye Libya’da yaptığı anlaşmalara ve taahhütlerine bağlıdır ve uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma haklarını tavizsiz kullanmaktadır ve kullanacaktır. Tarihsel haklarını çiğnetmemekte kararlıdır. Bunu herkes iyi anlamalıdır. Her zaman her yerde olduğu gibi, biz hak ve hukukumuzun peşindeyiz. Buna saygılı olan hiçbir ülkeyle meselemiz olmayacaktır.
CHP-HDP VE İP’İN GAYRİMEŞRU POLİTİKALARI
Varlığımızı, birliğimizi ve geleceğimizi doğrudan ilgilendiren bu meselelerle uğraşırken, isteriz ve bekleriz ki, günlük siyasi çekişmeleri bir kenara bırakmış, içeride daha bir kenetlenmiş olalım. Ancak ne yazık ki, CHP ve yancıları buna bir türlü izin vermedikleri gibi yaptıkları ve söyledikleri ile içerden bir cephe açmaya çabalıyorlar. Sayın Devlet Bahçeli’nin de belirttiği gibi, bugünkü ülke tablosunda bazı baroların güdümlü kaos yürüyüşü, terörist Demirtaş hakkında Anayasa Mahkemesi’nce verilen hak ihlali kararı, sokakların karanlığında ikbal arayışları, CHP-HDP-İP’in tehlike saçan gayri meşru politikaları dış kaynaklı tehditlere müsait ortam açmaktadır. Bunu anlamamız, kabul etmemiz ve sessiz kalmamız mümkün değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.