HAK EDENE BİR CEVAP DAHA!
Yaklaşık 17 yıldır Ortadoğu gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktayım. Bugüne kadar hakkımda yüzlerce ceza ve tazminat davaları açıldı. Herhalde Türkiye'de en fazla dava açılan yazarlardan birisi durumuna geldim. Vaktimin büyük bir kısmı mahkemelerde, adliye koridorlarında geçti. Defalarca hâkim karşısına çıktım, savcıya ifade verdim. Ama bugüne kadar bir tane yazım için "İftira atıyor, yalan yazıyor" diye dava açılmamıştır. Açılması mümkün değildir. Yalan ve iftira olacak hiçbir şey yazmam ve yazdığım her yazının içeriğini somut belge ve delillerle beslemeye çalışırım. Yazılarımın dava konusu olmasında tek neden kalemimin sertliği ve beni susturmaya yöneliktir. Çoğu zaman yazılarımda adı geçmeyenler bile dava açmıştır.
Tüm bunları niye hatırlattım. 2004 yılında MHP'ye musallat olan Ümit Özdağ isimli bir tipleme yüzünden…
Bu şahısla ilgili, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra üzerinde özenle durduğum 5-6 yazı yazdım. O ise tüm bu yazılarımı görmemezlikten, duymamazlıktan geldi. Ta ki, basın toplantısı düzenleyip "Suriye'deki asker yemeye ekmek, giymeye yiyecek, yıkanmaya banyo bulamıyor" açıklaması üzerine "Terör örgütü PKK ve IŞİD'e karşı büyük mücadele veren Türk Ordusu, basın toplantısı düzenlenerek niçin böyle acizlikler içinde gösterilir ve Genelkurmay Başkanlığı bu iddialar karşısında niçin sessiz kalır ki?
Basın toplantısı düzenlenerek Türk Ordusunun acizlikler içinde olduğunu ifade etmek, terör örgütü PKK ve IŞİD'e moral vermekten başka nedir?
Gerçekten bir bilgi geldi ve bunu Milli Savunma Bakanıyla paylaştıysan, o da bu konuyla ilgileneceğini söylediyse, bunu dünyaya duyurmak için niçin kameraların karşısına geçer ki bir adam? Buradaki amaç nedir?" yazısını yazarak, bununla birlikte " Doğru yalan demeden her şeye konuşuyorsun da 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili sorularıma niye cevap vermiyorsun? " diye soru yöneltene kadar... Bu yazımdan sonra içeriğine cevap vermese de konunun yanından "U" dönüşü yapan açıklamalar yaptı.
Düzenlediği basın toplantısında 'İki gün önce Devlet Bahçeli, bir gazetede özel kaleminde oturan bir kalem oğlanına yazdırdığı hiçbir tutarlığı olmayan iftiralar ile dolu bir yazı çerçevesinde beni FETÖ'cü olarak damgalamaya kalktı ve savcılara ihbar etti." ifadelerini kullandı.
Bizim de bunun üzerine kendine "CIA oğlanı, Ergenekon oğlanı, FETÖ oğlanı" deme hakkımız doğdu. Çünkü bu kişi, kendine her dönem güç dengeleri bulmaktadır.
Sorularıma, iddialarıma ve bizzat şahitlerin huzurunda yaşadıklarıma cevap vermiyor. Sadece "cambaza bak" oynuyor.
Aylardır soruyorum cevap vermiyordun da, en son Türk askerlerini terör örgütlerine karşı mücadele de "aciz, bitik perişan" halde göstermene tepki gösterdikten sonra niçin kuyruğuna basılmış gibi konuşmaya başladın CIA oğlanı, Ergenekon oğlanı, FETÖ oğlanı?
Daha önceki yazılarımda "Sayın Özdağ" diye sesleniyordum, senin bu üsluptan sonra sana yüksekten seslenmenin bir manası olmadığını gördüğüm için, tarzına ayak uyduruyorum.
6 aydır soruyorum "MHP'deki görevlerinden, 15 Temmuz darbe girişimini bildiğin için mi istifa edip kaçtın?" diye… Hala "tık" yok. Ama bol bol laf kalabalığı yapıyor.
Çünkü şahitlerin huzurunda, makam odasında yaşadığım diyaloglar var.
Kendisiyle geçmişten bu yana aram iyi olmasa da ameliyat olduğunda makam odasına yanımda İsmail Özdemir kardeşimle beraber gittik. "Geçmiş olsun" dileğimizi ilettikten sonra laf lafı açtı. Odadaki bir şahitte Prof. Dr. Celalettin Yavuz idi.
Geçmişte yaşananlardan bahsederken "Devlet bey bana 2005 yılında gel Ümit odan bu, makamın şu dese ben asla muhalif olmazdım ve beni de tamamen bitirmiş olurdu" dedi. Bende bunun üstüne "Şimdi aldığınız oda ve makama bakınca tümden bitirdi o halde" dedim. Kendisi de bu sözüm üstüne gülmekten ölecekti nerdeyse…
Yalnız sohbet içinde en ilginç sözü de "Bu dönem başka bir döneme benzemiyor. Farklı gelişmeler oluyor, olacak" şeklinde olmuştur. Zaten bu görüşmeden, bu sohbetten kısa bir süre sonra istifa etmiştir.
Karakteri bir türlü olgunlaşmayan bu şahıs, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin ameliyat olduğu dönem görevinden istifa etmiştir. Bu ameliyat öncesi de, MHP Genel Başkan yardımcısı sıfatını taşırken, kapalı kapılar ardında diğer divan üyelerini yoklayarak çeşitli kışkırtma ve tezgâhlar peşinde olduğu da sonradan ortaya çıkmıştır.
Sen gel "Evde çocuk bakıyorum" dediğin bir dönemde MHP yönetimine gir, milletvekili ol, MHP Genel Başkan yardımcısı ol, ama tüm bunlara rağmen ameliyat olmuş MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'ye bir "geçmiş olsun" demeden ve arkana bakmadan kaç git.
Bir tarafta geçmişte yaşanan her şeye sünger çekmiş, hep değmez bu tür adamlara merhametle bakmış bir lider, diğer tarafta elinde sürekli hançerle gezen ve her dönem güç merkezlerinin kuklası olmuş bir adam!
2005 yılında "bir oda, bir makam verse muhalif olmazdım" diyen bir adam 2016'da hepsine sahip olunca niçin bırakır kaçar ki?
Çünkü TSK'daki birçok komutanla ve FETÖ'nün sembol isimleriyle olan yakınlığından dolayı 15 Temmuz darbe girişimini adı gibi bildiğini biliyoruz.
Siz bakmayın onun son basın toplantısında kendini kutsallaştırmak için "Rahmetli babam Muzaffer Özdağ, rahmetli Alparslan Türkeş ile birlikte idam talebi ile yargılanmış, mahkemede yaptıkları savunmaları birlikte Savunmalar adlı bir kitap olarak yayınlamışlardır. Aile geleneğimizdir, inandığımızı ölüm ile tehdit edilsek bile sonuna kadar savunuruz." Dediğine, rahmetli babası da yine bir darbe öncesi Başbuğ Türkeş'i sırtından hançerleyip gitmişti.
Bu durumu Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in merhum damadı Hamit Homriş medyaya şöyle bir mektup kaleme alarak açıklamıştı : "Muzaffer Özdağ ve ailesi her zaman rahmetli Başbuğ ve eşi rahmetli Muzaffer Hanımefendi tarafından ilgi, şefkat ve sevgi görmüşlerdi. Fakat o bu sevgiye ve güvene sırtını çevirip 1969 senesinde hiç haber vermeden aniden bir basın toplantısı yaparak, rahmetli Başbuğuma ve MHP'ye ağzına ne gelirse söyleyip MHP'den istifa etmiştir.
O zamanlar TV yoktu, haberler Türkiye radyolarından Saat: 19.00'da verilirdi. Başbuğum da bu haberi saat 19.00'da arabasındaki radyosundan rahmetli Muzaffer Hanım'la beraber dinlemişti. Başbuğumun buna ne kadar üzüldüğünü ve gönlünün yaralandığını çok iyi bilenlerdenim.
Aradan yıllar geçti, aralarında emekli askerlerin de bulunduğu bir grup beni aradı, bana Başbuğumun Muzaffer Özdağ'ı tekrar yanına almasını Başbuğuma iletmemi istediler. Ben de bu mesajı ilettim. Başbuğum da cevaben, oğlum onlara de ki, 'Ben bakkal değilim, ben manav değilim ki, iş ortaklığından ayrılmış birini tekrar yanıma alayım. Ben Türk Milliyetçiliği gibi çetin bir davayı yürütüyorum, bu davaya ihanet edenlerle tekrar beraber olmam' demişti. "
Görüldüğü gibi kendisi de 15 Temmuz darbe girişiminden önce, aynı babası gibi kimseye haber vermeden, MHP Genel Başkan yardımcısı iken basın toplantısı düzenleyerek istifa etmiştir.
Ümit Özdağ denen tiplemenin ara sıra "Alparslan Türkeş" ismini ağzına aldığına bakmayın, "Demokrasi Ve Ülkücü Yaklaşım" başlıklı yazısında Başbuğ Türkeş'in yönetim tarzına bakışı aynen şu şekildeydi ve ona "DİKTATÖR" diyordu:
"Radikal Türk milliyetçiliğin siyasal organizasyonu olan CKMP/MHP hareketinin Türk demokrasisinin gelişmesine doğrudan katkıda bulanmak gibi bir fikri eksen üzerinde olmadığı açıktır. Ancak parti pratiğinden çok, parti önderlerinin zaman zaman hedefi aşan ve/veya gereksiz açıklamaları, CKMP/MHP hareketini neredeyse Türkiye'deki tek anti-demokratik tavır sergileyen siyasal parti olarak ön plana çıkarmıştır. Örneğin radikal dinciliğin temsilcisi olma iddiasını taşıyan MSP/RP çizgisinde, lider hegemonyası CKMP/MHP den çok daha güçlü iken, CKMP/MHP'nin lider olgusunu sürekli vurgulayışı CKMP/MHP'yi parti içi demokrasiden yoksun tek parti konumuna düşürmüştür. Keza devletin demokrasiden daha önemli olduğu şeklindeki açıklamalar, partiyi, proleterya diktatörlüğünü savunan veya milli egemenliği reddeden partilerden daha anti-demokrat bir konuma itmiştir ."
(Sosyo-Politik Yaklaşım Dergisi /1993 /Şubat- Mart Sayısı/ 57-58 ve 59. Sayfa)
***
Ümit Özdağ düzenlediği son basın toplantısında diyor ki, "Beni önce yabancı istihbarat servislerinin elemanı olarak gösterdiler, sonra Ergenekoncu olarak gösterdiler ve şimdi de FETÖ'cü gösteriyorlar."
***
Yüzeysel bakıldığında mantıksız gelse de hepsiyle bir yolunu bulup diyalog yaşayan ve hareket eden birisi olmuştur.
Mesela "CIA ilişkilerine" dair sıfatı, benim ya da MHP Genel Merkezinin verdiğini söylüyorlar. Oysa CIA'nın toplantısına katıldığını ilk haber yapan YENİÇAĞ gazetesi olmuştu. Yeniçağ'ın aynı sahibi, aynı kadrosu o zaman Büyük Kurultay isimli gazetede aynen şu haberi yapmıştı: "24 Ağustos 1998 tarihli 53. sayısında, 'Washington Kürt Enstitüsü'nün Temmuz Ayı'nın son haftasında CIA'nın alt kuruluşu olan Carnegie Vakfı'nın desteğiyle düzenlediği "Kürt Sorununa Çözüm" konulu toplantıya katıldığı' haberi vardı. Bu toplantının Ümit Özdağ dışında diğer katılımcıları da CIA'nın Türkiye Masası eski şeflerinden Graham Fuller, uzun yıllar ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu'nda, Güney Avrupa Yakındoğu şefi olarak çalışmış olan Alan Makovsky, Kürt Devleti kurulmasının yararlarını birçok yerde anlatan Profesör Michael Gunter, ABD Temsilciler Meclisi üyesi Robert Filmore, eski Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana, Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan, Türkiye'den yine Doğu Ergil ve Avrupa ve Amerika'dan birçok Kürt katılmış"
***
Bu haberin gazete kupürünü yıllardır yayınlarım, bugünde yayınlıyorum.
Yani bu konuyu haber yapan kendi köşe yazarlığı yaptığı ve kendine destek veren Yeniçağ gazetesidir. Yani biz rüya görüp, sonra kalkıp bunu köşe yazısına dönüştürmüyoruz.
Gelelim Ergenekon konusuna…
Bu "Ergenekon Oğlanı" olduğu dönem, Veli Küçük'ün çantacısı gibiydi. Veli Küçük iddianameye giren telefon kayıtlarında onu "Ben Evet dedim mi Ümit hayır demez yani… BEN DEVLET BAHÇELİ'NİN YERİNE ÜMİT'İ GETİRCEM DİYE ŞEY YAPIYORUM ÜMİT'TE HEVESLİ BU İŞE" şeklinde tarif ediyordu. Veli Küçük'ün MHP'de düşündüğü tüm operasyonlarda figüran Ümit Özdağ idi. İlginç olan ise Veli Küçük Ergenekon iddianamesinden dolayı yıllarca hapis yattı. Ama buna, o dönem dokunan olmamıştı. Hastalık derecesinde, o günde MHP'de operasyon peşinde idi, bugünde…
Ümit Özdağ'ın geçen hafta basın toplantısında kullandığı "Daha sonra birileri FETÖ savcılarını devreye sokarak Ocak 2009'da yapılan bir Ergenekon tutuklamasında benimde gözaltına alınmam ve tutuklanmam için devreye girmişlerdir. İstenilen gözaltı değişik nedenler ile gerçekleştirilememiştir." Cümleleri aslında şifre barındırmaktadır. O şifre ise "İstenilen gözaltı değişik nedenler ile gerçekleştirilememiştir." Şeklindeki bu son cümlesidir. O "Değişik nedenler" nelerdi?
Evinde kapısının arkasında yakalandığın FETÖ tutuklusu Mümtazer Türköne ile dostluğun mu?
"Ümit Özdağ benim hocam olur. MHP'de en sevdiğim kişidir" diyen ve çıkardığın dergide yazısını kapaktan yayınlandığın FETÖ'nün sembol ismi Emre Uslu'ya yakınlığın mı?
Yoksa CIA'nın Türkiye Masası eski şeflerinden Graham Fuller ile dostluğun mu seni kurtardı?
Veli Küçük'ün ve birçok kişinin hapis yattığı bir davada seni kurtaran kimdi Ümit Özdağ?
Gelelim "FETÖ oğlanı" olma sürecine…
6 aydır soruyorum ve bugün yine soruyorum 15 Temmuz darbe girişimin beyni olarak anılan Genelkurmay Personel Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç ile en son ne zaman görüştünüz? Onunla diyaloglarınız, ilişkiniz ne dereceydi?
15 Temmuz darbe girişiminden 5 saat önce kullandığı twit hesabından "Şunu da yazın, olmazsa bana hesap sorarsınız; 2 ay sonra Devlet Bahçeli MHP ile ilişiğini kesecek." şeklinde twit atan, şuan FETÖ üyesi olmaktan tutuklu Jandarma Kurmay Albay Ömer Kulaç ile sürekli istişare halinde olduğun iddiasına niçin cevap vermiyorsun?
FETÖ'den tutuklanan Mümtazer Türköne'nin evinde, kapı ardında yakalandığında, seni yakalayan kişiye niçin "Nolur beni burada gördüğünü yazma" diye yalvardın?
Yönetim kurulu başkanlığını yaptığın 21.YY Enstitüsü'nün dergisinde ve internet sayfasında 15 Temmuz darbe girişiminin tarihini aylar öncesinden bilen FETÖ'nün sembol ismi Emre Uslu niçin yazarlık yaptı ve niçin ona köşe açtınız? Hala da fotoğrafıyla birlikte niçin bu köşe internet sayfanızda durmaktadır?
Ergenekon davası için "Gözaltı değişik nedenler ile gerçekleştirilememiştir." diyorsun, 15 Temmuz darbe girişiminden önce bizlere bahsettiğiniz "Farklı gelişmeler oluyor-olacak" sözlerinin kaynağı neydi ki, MHP'deki görevlerinden apar-topar istifa ettin?
Yarın davalar görülmeye başlandığında, belgeler, bilgiler, ilişkiler ortaya çıktığında elbette bunların sebebini öğreneceğiz.
Sen bu sorulara bir cevap versen zaten asıl bomba o zaman patlayacak!
2011 yılında o bahsettiğin özel kalemde, yine şahitlerin huzurunda "Yıldıray sen Türkiye'nin en iyi polemik yazarısın. Senin Türkiye genelinde daha çok okunman lazım. Bunun için sana …… gazetesinde yazarlık teklif ediyorum. Bunu teklifimi de birazdan genel başkana ileteceğim" diyen sen, şimdi aklınca bana laf mı dokundurduğunu mu sanıyorsun?
Sen böyle konuşunca 3-4 müptezelin sevinç kaynağı olursun, ama o lafın altında da böyle kalırsın. Tamam mı CIA, Ergenekon, FETÖ oğlanı?
Görüldüğü gibi yazdığımız hiçbir şeyde yalan ve iftira yok… Hepsinin sebep ve sonuç ilişkisi ortadadır.
"Yıldıray Çiçek, madem bu adam bu tür birisi niye sürekli görev veriliyor" sözünü her yazım sonrası soranlara cevabım: Ne söylerseniz söyleyin haklısınız…
Karakterini, güvenilmezliğini, ilişkilerini defalarca ispatlamış birisine ne kadar merhamet edilse, ne kadar insanlık yapılsa, geçmişte yaşananlar yok sayılsa da yine de sırtınıza hançeri saplayacaktır.
''Bir düşmanı affetmek, bir dostu affetmekten daha kolaydır.'' Sözünde anlam buluyor yaşananlar… Ne geliyorsa başımıza zaten bu kolaylıktan gelmektedir.
Bu adamın gizli ajandası bulunup deşifre edilmeden, bu tartışmalar asla bitmez.
O hançeri eline sürekli tutuşturan asıl merkez neresi ise bulunmalı ve tartışmalar bitirilmelidir!
Yoksa yaşanmamış olayları bile "yaşandı" diyen anlatan birisini biz mi abartıyoruz?
Mesele gizli ajandalık mı, psikolojik mi zamanla bu ortaya çıkacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.