HURUFİ’LERİ KİM YAKTI?
Türk tarihi boyunca, kurduğumuz devletlerin başındaki en büyük bela iç isyanlar olmuştur. İster siyasi, isterse ekonomik veya sosyal şartlara bağlı olarak meydana gelsin, devlete isyanın haklı bir nedeni olamaz.
Altı yüz yıl süre ile üç kıtada at koşturan Osmanlı devletinde, bu yazımıza konu olan HURUFİ vakası dışında 43 kez isyan çıktığını biliyoruz. Bu ayaklanmaları tarih sayfasında bırakalım, Osmanlı Devletinde Saray’a kadar sızmış, güncel tanımı ile “DEVLET İÇİNDE PARALEL YAPI” oluşturmuş HURUFİLERİ ve akıbetlerini anlatalım.
Kimdi bu esrarlı, karmaşık ve militan HURUFİLER?
Hurufi mezhebini, İran'da 1340 senesinde doğan Şihabüddin Fazlullah adında bir tasavvufçu kurdu. Hurufiler, kurdukları inanç sistemi çerçevesinde, her Müslüman ülkede mevcut iktidara karşı siyasal bir seçenek oluşturmak ve devleti ele geçirmek için çalıştılar.
Fazlullah, söylediği sözlerle ve yaymaya çalıştığı fikirlerle Müslümanların itikadını bozup, fitneye sebep olduğu için Timur Han’ın oğlu Miranşah tarafından yakalatıldı. Şeyh İbrahim’in fetvası ve Timur Han’ın emriyle, 1394 yılında idam edildi ve cesedi sokaklarda sürüklendi.
Fazlullah’ın ortadan kaldırılması, tekkesinin dağıtılması Hurufiliğin yayılmasını durduramadı. 14. yüzyılın ikinci yarısında Irak'ta, Azerbaycan'da ve Anadolu'da hızla yayılan Hurufilik, kurucusunun ölümünden sonra da halifeleri tarafından yayılmaya devam etti.
***
Hurufiler, Allah’ın dünyanın her zerresinde gizli olduğuna ve kendini, sözcüklerle gösterdiğine inanırlardı. Her harfin bir sayı değeri vardı, bu sayılar incelenerek evrenin sırları keşfedilebilirdi. Örneğin, Allah sözcüğünü Arap alfabesiyle yazmak için kullanılan harfler rakama dönüştürüp toplandığında, yedi sayısı bulunuyordu. İnsan yüzünde yedi duyu organı (iki göz, iki kulak, iki burun deliği, dil), doğuştan gelen yedi tüy (kaşlar, kirpikler, favoriler ve saç) bulunuyordu. Yaptıkları yoruma göre Allah, kendini böylece insan yüzünde göstermişti.
Bu inanış neden tehlikeliydi? Hurufiler, “Sizin çehrenizde Allah’ı gördük” diyerek sultanlara yaltaklık yapıyor ve onları ele geçirmeyi deniyordu. Kuran’ı sadece kendilerinin çözebildiğini söylerlerdi; güya kendi alimleri dışında tüm alimler yanılıyordu. Namaz, oruç gibi ibadetler gereksizdi. Hac için gidilecek yer Kabe değil, şeyhleri Fazlullah’ın mezarıydı. “Bunları Kuran’da okuduk” diyorlardı. Üstelik Hurufiler, Mehdilik iddiasındaydılar.
Hurufiler, Timur devletinden kovulduktan sonra Karakoyunlu devletine sığındılar. Karakoyunluların genç sultanı Cihanşah’ı dinlerine döndürmeyi denediler. Dini konularda hoşgörülü Cihanşah uzun süre sabretti. Fakat sonra, Mevlana Necmettin adında İranlı bir alimin tavsiyesiyle, Hurufiliği yasadışı ilan etti. Hurufiler derhal isyana kalkıştılar. Mevlana Necmettin, asi Hurufilerin beş yüzünü toplatıp bir çukura attı ve diri diri yaktırdı.
Sadece iki yıl sonra, Hurufilerin bir kafilesi Edirne’ye geldi. Genç Şehzade Mehmet’in, sonraki unvanıyla Fatih’in huzuruna çıktılar. Vezir Mahmut Paşa, şehzadeye Farsça bir şeyler anlatan bu adamlardan işkillenmişti. Mevlana Fahreddin adlı İranlı bir din alimine, konuklarla şehzade arasındaki sohbeti dinlemesini emretti. Hurufiler, Şehzade Mehmet’e öyle şeyler söylediler ki Mevlana Fahreddin gizlendiği yerden hırsla çıkıp: “KAFİRLER!” diye bağırdı. Hurufi kafilesinin şefini bir çukura atıp kendi elleriyle yaktı, diğer Hurufileri ise astırdı. Henüz reşit olmayan şehzadenin, vezirin onayıyla verilen bu cezayı durdurması imkansızdı.
Karakoyunlu ilinde yaşanan olayla bu vaka birbirlerine çok benziyordu. İleriki çağlarda eser veren bazı tarihçiler iki vakayı birbirine karıştıracak; Fatih’in yüzlerce Hurufi’yi diri diri yaktırdığını yazacaktı.
Hurufiler devleti ele geçirme girişimlerinin bedelini ağır ödediler. Fakat yol açtıkları zarar da büyüktü. Saraylara kolayca girmiş, kısmen sultanları kendi saflarına çekmişlerdi. Bu hal Osmanlı’da büyük bir korkuya yol açtı. Hurufi olayından ve Şeyh Bedrettin İsyanı’ndan sonra devlet, dinde reform yapmaya yönelik her girişimi önlemeye azmetti. Öyle ki, Kuran’ın basılıp çoğaltılması bile tehlikeli bir yenilik olarak görüldü ve 1871 yılına dek yasaklandı.
Hurufilere gelince… Hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmadılar. Çeşitli dergahlarda yuvalanarak, kendilerine Bektaşi süsü vererek yaşamaya devam ettiler. Müneccimlikle, falcılıkla milleti oyaladılar. Bağnaz ve batıl bir unsur olarak Osmanlı devletinin geri kalmasında rol oynadılar.
***
KAYNAKLAR :
1) Yrd. Doç.Dr. Ratip Kazancıgil ve Abdurrahman Hibri, “Enisül Müsamirin”
2) Murat Bardakçı
3) Hoca İshak Efendi, “Kâşifu'l-esrâr”
4) Taşköprüzâde Ebu'l-Hayr İsâmü'ddin Ahmed Efendi, "Şakâiku'n-Nu'mâniyye
5) İslam Ansiklopedisi
6) Encyclopedia İranica, Horufism makalesi
7) Lord Kinross, Osmanlı İmparatorluğunun Yükselişi ve Çöküşü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.