BRUNSON’A DOĞRU CEMAL KAŞIKÇI
Türkiye…
Öyle badirelerden geçti ki bazen diyorum bu dayanma gücünü nereden buluyor. Bunca bela varken üzerimizde hala nasıl adım atabiliyoruz kendimize şaşırıyorum.
Sonra soruyorum kendime; şehitlerin kanıyla sulanan bu topraklar bizi nasıl kabul ediyor? Bunca umarsızlığa, çirkefliğe, ruhsuzluğa nasıl dayanıyor?
Peki yalnızlığı iliklerine işlemiş bir avuç vatan sevdalıları bu iki yüzlülüklere nasıl dayanıyor?
Şahsen empati yaptığımda ben dayanamıyorum…
İçime atıyorum, attıkça yalnızlaşıyorum fakat biliyorum ki bu yalnızlığımı paylaşan güzel insanlar var.
Börüler her daim bir başına bu hayatta, bile bile isteye isteye börü olmayı tercih ettiler…
Buna kim engel olabilir ki?
*
Yaklaşık 2 aydır papaz Brunson çıkacak mı çıkmayacak mı diye üzerinde konuşa konuşa bir hal olduk. İşte çıkınca zamlar düşecek, dolar inecek, ortalık rahatlayacak dedik durduk.
Peki bütün mesele Brunson’ ın çıkması ile sona erecek mi dersiniz? Bence hayır.
Bir Brunson biter öteki Brunson başlar…
Şimdi de gündemde Cemal Kaşıkçı olayı var. Haberlerde mutlaka görüyorsunuzdur “Suudi gazeteci öldürüldü mü?” diye, aslında bu olay haberlerde geçiştirilecek bir mesele değil…
*
Cemal Kaşıkçı 13 Ekim 1958'de Suudi Arabistan'ın Medine kentinde dünyaya geldi. 1985 yılında ABD'deki Indiana StateUniversity'den mezun olan Kaşıkçı, sonrasında ülkesine dönerek gazetecilik yapmaya başladı. 1991 - 1999 yılları arasında Al Madina gazetesinin yazı işleri müdürlüğü ve genel yayın yönetmenliği vekilliği yapan Kaşıkçı, bu süreçte Afganistan gibi ülkelerden haberler yaptı, 1987-95 yılları arasında eski El Kaide lideri Usame bin Ladin ile Afganistan ve Sudan'da söyleşiler düzenledi.
Suudi gazeteci, radikal İslam'ın önüne geçebilmek için ülkedeki din eğitiminin gözden geçirilmesi gerektiğini, din eğitiminin yalnızca dini okullarda verilmesini, çocuklara bir dinin empoze edilmemesi gerektiğini savunuyordu.Yazı işleri müdürlüğünü yaptığı dönemde Al Watan'da ülkedeki radikal İslamcılığı eleştiren yazılar ve karikatürler yayınlanması, ülkedeki ulemanın en çok tepkisini çeken konular arasındaydı. Kaşıkçı'nın görevine son verilmeden önce kıdemli bir din adamı, gazetenin alınmasının günah olduğunu söyleyen bir fetva yayınlamıştı.
Kaşıkçı, Trump'ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı destekleyeceğine dair açıklamalarının bölgede İran'ı güçlendireceğini söylemiş ve Trump'ın hem İran karşıtı olup hem de Esad'ı desteklemesinin bir çelişki olduğunu vurgulamıştı.Arap basınında yer alan haberlerde Kaşıkçı'nınTrump'ı eleştirmesi nedeniyle Suudi Arabistan'ın kendisine gazete, televizyon ve konferans yasağı getirdiği yer aldı. Kaşıkçı Eylül 2017'den itibaren ABD'de yaşamaya ve Washington Post gazetesinde köşe yazmaya başladı.Yazılarında Suudi Arabistan'ın Katar'a yönelik politikalarını ve Yemen savaşını eleştirdi. Kaşıkçı'nın Müslüman Kardeşleri desteklediği de öne sürülüyordu.
Türkiye vatandaşı nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenmek için gerekli yasal işlemleri halletmek üzere 2 Ekim 2018'de İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na giden Cemal Kaşıkçı'dan bir daha haber alınamadı. Cengiz, Kaşıkçı'ya içeri girdikten sonra başına bir şey gelmesi durumunda ne yapması gerektiğini sorduğunu, AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay ve Türk - Arap Basın Derneği'ne haber vermesi gerektiği yanıtını aldığını söyledi.
*
Bakalım ilerleyen günlerde bu olayın altından neler çıkacak izleyip göreceğiz. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu olayın takip edilmesinin insani bir görev olduğunu dile getirdi. Suudi Arabistan, konsolosluğun Türkiye tarafından araştırılmasına izin verdi.
Öncelikle bu olayı incelerken, konsoloslukla büyükelçiliği ayırt etmek gerek. Konsolosluk binası Türk toprağı, elçilik binası Suudi Arabistan toprağı. Yani olay Türk toprağında işlenmiş oluyor bu yüzden ağır bir suç işlendiğine dair iddia varsa ve şüpheye de ulaşılmışsa yargılama yetkisi Türkiye’de olacaktır. Bu yüzden Cemal Kaşıkçı olayı Türkiye açısından biraz kritik.
*
Benim en çok dikkatimi çeken husus, nişanlısı Türk vatandaşı Hatice Cengiz. Hakkında basında hiçbir bilgiye rastlayamadım fakat olayı okuduğumda aklıma gelen ilk soru “Kendi ülkesinden sürülmüş, yazıları Arap Yarımadası’nda fetva ile yasaklanmış mimli bir gazeteciyi neden Suudi Arabistan konsolosluğuna girmeden önce “Başına eğer bir şey gelirse ne yapayım?” diye soruyorsun, bu durumları daha önceden konuşmadınız mı? Ayrıca Kaşıkçı gerilmesine, telaş yapmasına rağmen neden içeri girmesine engel olmuyorsun? Hayır, alacakları belge özel hayatlarına dair bir belge, yani ivediye gerek olmayan cinsten.
Hatice Cengiz açıklamasında da söylemiş işte Türkiye güvenilir bir yer, başına bir şey gelmeyeceğinden emindik, konsolosluğa gitmeden önce biraz tedirgindi fakat bu olayın başımıza geleceğini hiç tahmin edemedik diye…
İnce elenip sık dokunulması gereken bir olay, Türkiye’nin hassas davranacağına dair hiçbir şüphem yok.
Lakin;Brunson’ ın mahkemesine sayılı günler kala böyle talihsiz bir olayın meydana gelmesi üzücü oldu.
Türkiye’yi itibarsızlaştırmaya çalışanlar satranca devam ediyorlar, şah kim olur mat ne zaman olur Allah bilir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.