DAHA ÖNCELERİ NERELERDEYDİNİZ?
Evet bu Cuma günü Diyanet yıllar önce yapması gerekeni yaptı. Gerçek dinden söz etti. Yoldan sapanları anlattı. İyi de daha önceleri nerelerdeydi? "Onlar, Allah'ı bırakıp, hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i rab edindiler. Oysa onlara sadece bir olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti. Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O, yüceler yücesidir; onların ortak koştuklarından münezzehtir." (Tevbe/31)
Bazıları Kelime-i Tevhidi; Tevhit ve Kelime-i Tevhit diye ikiye bölerlerken nerelerdeydiniz. Başınızı hangi tarikat, cemaat ya da kitap içine gömmüştünüz?
Sanki bunu yapanlar sadece İslam'dan önceki din mensuplarıydı. Günümüzde de sizlere geçen gün verdiğim örnekle paralelin nasıl ayeti değiştirdiğini yazmıştım. Bunu sadece İslam'dan önceki dinlerle sınırlamamalı, bugünkü tarikat, cemaatlerle de ilgilendirmeliyiz, deyip milleti uyandıran olmadı. Yine de bu hutbeyle iyi yaptılar.
Efendimizin âyet-i okumasını müteakip daha önce Hıristiyan iken Müslüman olmuş bir sahabi, "Yâ Resûlellah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, "Onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlardı. Siz de onlara uyuyordunuz öyle değil mi?" diye sordu. Sorusuna "Evet" cevabını alınca da, "İşte âyette sözü edilen durum budur." buyurdu. Peygamber Efendimiz bu açıklamayla algılamada ki yanlışlığı ortaya koyuyordu.
"Tevhid inancı, sırat-ı müstakimdir, dosdoğru yoldur. Bu yolda sadece bir olan Allah'a itaat, teslimiyet ve kulluk vardır. Bu yolda şirk, küfür, nifak, ikiyüzlülük değil; özüyle sözüyle bir olmak, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olmak vardır. Bu yolda ahlak, erdem ve samimiyet vardır. Bu yolda eğrilik değil, doğruluk; ihanet değil, sadakat vardır. Bu yolda sapkınlık, azgınlık, haddi aşma ve zalimlik değil; istikamet, adalet ve hakka tabi olmak vardır."
Bunları politika yapıp yayınlamanız gereken zamanlarda yayınlamamanız milletimizi Müslüman giysili Türk düşmanı adamların eline düşürmüştür. Onlar da ortamdan yararlanıp Dinler Arası Diyalogla Hıristiyanlığa hizmet etmişler, milleti Allah'ın açık açık ayetlerinde belirttiklerine 'Hoca böyle diyor' diyerek şirk'e girmelerine sebep olmuşlardır.
İşte böyle bir dönemde, "AB ve ABD istedi... ABD Büyükelçisi Edelman bu ayeti okumayın diye Hükümete mektup yazdı. Ve her Cuma camilerde okunan "Allah Katında Din İslam'dır" (Ali İmran/19) ayeti hutbelerden çıkarıldı. Skandal düzenleme Din İşleri Yüksek Kurulu'nun hazırladığı yeni "Hutbe Değerlendirme Kılavuzu" ile ortaya çıktı. Bugüne kadar her Cuma namazında okunan Ali İmran suresi 19. Ayeti, "Allah Katında Din İslam'dır" ayetine yer verilmedi. Kılavuza göre bu ayetin yerine artık "Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir" Hadis-i Şerifi okunacak." Denilmişti. Çünkü dine politika giydirilmişti.
"Sırât-ı müstakimde Peygamberler dışında hiç kimsenin özel, seçilmiş ve yanılmaz olduğu düşünülemez."
"Unutmayalım ki; herkes, ahiretteki âkıbetini bu dünyada yapıp ettikleriyle kendisi belirleyecektir. Hiç kimse sorumluluğunu ve hesabını bir başkasına asla yükleyemeyecektir." Diyerek millete yön tutanlar bunları daha önceleri neden söylemediler? Mucizelerin Peygamberden başkasına da geldiğini, bazı hocaların uçtuklarına, vahiy aldıklarına, Allah'la konuştuklarına inandırdılar. Bugünlere gelmemize sebep oldular, akıl düşmanı olmamıza vesile oldular. Akıl tutulmasına neden oldular. Oysa Allah ayetinde "Aklını kullanmayanların üstüne pislik yağdırırım" (Yunus/100) diye buyururken.
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadımı bir derviş kırdı diyerek şikâyette bulunmuş. Bunun üzerine Hz.Süleyman, dervişi çağırtmış ve olayı anlatmasını istemiş.
Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?
Kuş kendini savunur. Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah'tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın diye emreder.
Kuş o anda Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın diyerek öne atılır. Hz.Süleyman, 'Neden?' diye sorar. Kuş sebebini şöyle açıklar:
Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar... Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın... Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.
Kısadan hisse alınmıştır sanıyorum. Bundan böyle başka bir isim altında ya da aynı isim altında olayla karşılaşmamak için herkes üzerine düşeni yapar umarım. Diyanet camilerde siyaset yapmayıp dinimizi anlatmaya, öğretmeye çalışır. Dinimiz de aklın yerini idrak ettirir.
Allah bizi derviş kılıklı, Müslüman giysili adamlardan korusun ki onlar inanmayalım!
Sağlıcakla kalın!
Fikri ATILBAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.