Halil KONUŞKAN

Halil KONUŞKAN

ÜLKÜCÜ HAREKET CEMAAT DEĞİLDİR

Cemaat bir hücre gibidir. Devamlı mitoz bölünme ile çoğalarak toplumun içinde ki yer, güç ve konumunu sağlamlaştırır. Vücudu oluşturan hücreler de zaten bu yapıdadırlar. Hücrelerin görevi ana rahminden itibaren bölünerek büyümek ve insan organizmasını oluşturmaktır. Hücre büyümesi vücudun büyümesi tamamlandıktan sonra devam etmemeli, hücrelerin yeni görevi vücudun sağlam işlemesini sağlamak olmalıdır.

Ancak bazı hücreler büyümeye devam ederler. Bu hücreler kanserli hücrelerdir. Kanser mikrobik bir hastalık değil hatta hastalık bile değildir. Kendi içinde uyumlu bir bütün olması gereken insan organizmasının uyum ve dengesini bozan bazı hücrelerin aşırı büyüme halidir.

Varlığı ve büyümesi ile organizmamızı oluşturan hücreler kontrolsüz büyüdüklerine de kanser dediğimiz ölüm sebebini oluştururlar.

Cemaatlerde böyledir. Bir toplumun oluşması için cemaat yapılanması ilk başta gerekli, hatta toplumun sağlıklı şartlarda devam etmesi için elzemdir. Zira nasıl insan organizması hücrelerden oluşuyorsa toplum organizması da cemaatlerden oluşur.

Cemaatler toplumun yapı taşları gibidir. Ancak bu yapı taşları nerede duracağını bilmeli aşırı ve kontrolsüz büyümemelidir. Böyle bir durumda toplumda kansere sebebiyet verirler.

Cemaat ile cemiyet arasında ki en önemli fark cemaatin toplumun genelinden ayrı ve farklı konumlanmasıdır. Bu konumlanmanın verdiği imkanla cemaat devamlı toplumdan bazı bireyleri alıp kendi bünyesine katar. Cemiyet ise toplumun kendisidir.

Cemiyette her türlü insan bulunur. Toplumun içinde sağlıklı insan tiplemeleri de bulunur hastalıklı insanlarda bulunur. Sağlıklı bir hareket toplumun hastalıklarını tedavi etmeye uğraşır ama o hastalıkları da içinde taşır. Çünkü tedavi etmek için anlamak ve kendini soyutlamamak, başkalaştırmamak ve bazılarını ötekileştirmemek gerekir. Hastalıklı insanları ötekileştiren bir hareket o hastalıkları tedavi etme imkanını da yitirmiştir.

Cemaatler toplumun genel duygu, düşünce, ülkü ve gayeleri etrafında yapılanıyorsa olumlu bir işlev yürütür. Toplumun yapı taşı olma özelliğini muhafaza ederler.

Fakat salt cemaat üyelerinin faydalarını esas alarak çalışıyorsa o zaman devamlı kendisi büyümekte toplum ise küçülmektedir. Bu durum toplumun kanser olmasına ve hastalanmasına yol açacaktır.

Cemaat nasıl kanser virüsü olur? Bunu açıklamak ve görmek kolaydır. Çünkü biraz sorgulayarak toplumumuzda ki bazı cemaatlere baktığımızda bu durumu algılayabiliriz.

Devamlı birbirleri ile alışveriş yaparlar. Birbirleri ile kız alıp verirler. Birbirlerini gerekli gördükleri kadrolara yerleştirirler. Birbirlerini onaylarlar. Aynı basın yayın organlarını yaşatırlar. Aynı yurtlarda veya evlerde kalırlar. Kendilerinden olan haksız da olsa haklı, kendilerinden olmayan haklı da olsa haksızdır.

Cemaatin içinden birileri devamlı toplumun içinden birilerini çekip cemaate dahil ettikçe cemaat büyür toplum küçülür.

Eğer toplumun dinamikleri istikametinde hareket ediliyor ve amaç olarak toplumun menfaati düşünülüyorsa sorun yok. Çünkü bu şekilde düşünenler toplumun içinde olup kendi cemaatlerinden olmayanları da kollamaya ve onlarla da beraber yürümeye çalışırlar.

Türkiye’de ki örnekler ise “bizden ise Müslüman, bizden değil ise adam bile değil…” hükmüne göre çalışmaktadırlar. Bu sebeple kanser hücresi gibi toplumu sarmakta iyi niyetli bir hücre olsa bile nihayetinde topluma zarar vermektedirler.

Ülkücü hareket ise bir cemaat değildir. Cemaat gibi bir yapılanması yoktur. Toplumdan kopuk kapalı kapılar ardında yaşamaz. Devamlı toplumun içindedir. Toplumun iyi ve kötü yanlarını bünyesinde taşır. Çünkü bu toplumdan çıkmış, toplumun öz malıdır.

Ülkücüler sadece birbirleri ile alışveriş yapmazlar. Birbirlerinden kız alıp verirler ama bunu şart koşmazlar. Birbirlerini gerekli gördükleri kadrolara yerleştirirler ama ehliyet sahibi olanları harcamazlar. Birbirlerini onaylarlar ama eleştirmekten geri durmazlar. Çok politize olmadıkça hemen hemen her yayın organını takip edebilirler. Aynı evlerde kalabilirler ama evlerinde ağabeyleri yok, başkanları vardır. Ağabeylerinden ödev almazlar, nasıl düşüneceklerinin emrini almazlar. Sohbetleri vardır. Her gece vatan kurtarırlar ama bazen en samimi olanlar tartışmaya tutuşur. Memleket için farklı teşhisleri olsa bile birbirlerine saygı duyarak aynı safta yer alamaya devam ederler.

Ülkemizin geçtiği badireler sebebi ile ülkücü harekette bazı badirelerden geçince bazı arkadaşlarımız güçlenen cemaatleri düşünerek yeise düşmekte ve karamsar düşüncelere dalmaktadırlar.

Unutmayalım! Mevzi kaybetmek iyi değildir. Ama her zamanda kötü değildir. Zayıfların ayıklanmasına, hainlerin ortaya çıkmasına, menfaatçilerin saflarınızdan ayrılmasına sebep olacağından dolayı budanma gibi olumlu bir etki de yapar.

Ülkücü hareket eğer budanmasaydı, 1940’lardan bugünlere gelebilir miydi? Budana budana büyüdü. Ama cemaatler gibi toplumu küçülterek büyümedi. İşte ondan dolayı toplumu kontrol altına da almadı alamadı. Çünkü ülkücü hareketin topluma hükmetme, kontrol etme ve dönüştürme gibi bir ideali olmadı. Ülkücü hareketin topluma hizmet ideali oldu.

Unutmayalım! Kanser hücresi gibi toplumu kontrol altına almaktansa toplum ile beraber büyümeyi yeğlemek daha ahlaki olacaktır. Bazen kendi evlatlarımız bizi anlamasa da bir müddet sonra bu anlayışsızlıklarını fark edeceklerdir.

Bu çerçeve de ülkücü hareketin inkiraza uğradığını, ufaldığını ve yok oluşa doğru gittiğini düşünmeyi isabetli bulmuyoruz. Ancak “Ne oluyoruz?” diye sormayı isabetli bulabiliriz.

Son yıllarda devamlı muhalefette kalmak ve geriden daha az sayıda kadroların gelmesi kanser hücrelerinin yaygınlaşması ile ilgilidir. Ancak unutmayalım ki bazen kanser hücreleri organizma tarafından mağlup edilirler. Hatta modern tıbbın bile açıklayamadığı bu durumun örnekleri çok fazladır.

Organizmanın normal seyrine geri dönmesi kanseri yenmek demektir. Organizmanın normal seyrine dönmesi yeni kanser hücreleri üretmekle değil sağlıklı hücre oluşumu ile mümkün olabilir.

Ülkücülerin muhalefette kalması ve her şeye rağmen bu saflarda kalan kitlenin sağlamlığı bize umut vermelidir.

Zira menfaat için aramızda dolaşanlar cemaatlerin veya yabancı ideolojilerin malı olmuşlardır. Şu anda menfaatlenmeye devam etmektedirler. Korkanlar susmuşlar ve pusmuşlardır. Camiadan uzak durarak korku mikrobunu da uzakta tutmuşlarıdır.*

Elimizde 13 yıllık muhalefet dönemine rağmen güçlü bir irade ortaya koyabilen okuyup bazı yerlere gelen ama koyun gibi değil bozkurt gibi mevzilenen ülküdaşlarımıza sahip olduk.

Ülkücü hareket kabuk değiştiriyor ve yenileniyor. Eskiden genç oranımız fazla bayan oranımız düşükken şimdi neredeyse erkekler kadar şuurlu bir Asena kadrosuna sahip durumdayız.

Yetmişli yılların genç ülkücüleri baba hatta dede olmuş kurdukları ailelerde milli bilinç alan bu gençler yeni donanımları ile eskilerin korku ve endişelerini yaşamadan yol almaktadırlar.

Önceden sadece genç seçmeni olan geçim derdine düşmüş olan hareket bugün belli bir ekonomik özgürlük elde etmiştir.

Önceleri sınırlı alanda kitlelere ulaşan ülkücü hareket şu an itibarı ile toplumda her dört kişiden birinin aklından geçen kimlik durumundadır. Yani daha çok kitleleşmiştir. Bu kitleleşmeyi sosyal, ekonomik ve siyasi anlamda işlediğimiz takdirde önümüz açık olacaktır.

Ülkücü hareket nadasa bırakılmış ve nadas esnasında ülke, devlet ve milletinin akıbeti ile imtihan edilmiştir. Daha çok özgür iradesini ortaya koyabilen daha bilinçli bir nesil ile Türkiye’nin gündemine oturmaya hazırlanıyoruz.

Yenilenen ülkücü hareket yepyeni bir uyanış destanını yazacak ve kızıl kanseri nasıl yendiyse yeşil kanseri de yenecektir.

Bardağın boş değil dolu tarafını da görelim istedik.

Bu çerçevede ülkücü hareketin cemaatlerin mensubu değil, cemaatlerle irtibatlı bireyleri olacaktır, bu durum çok doğaldır.

Ülkücü hareket bir cemaat olmadığı gibi hiç kimse ülkücü hareketin kendisini cemaat haline getiremez, hiç kimse ülkücülerin özgürlüklerini ve şahsiyetlerini ellerinden alınmaya kalkışamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil KONUŞKAN Arşivi
SON YAZILAR