İSLAM’DA MADDİ VE MANEVİ CİHAT
İslâm âlimleri Allah yolunda cihadı 1. Manevi cihad, 2.Maddi cihad olarak ikiye ayırmışlardır. Bediüzzaman Said Nursi’ye göre, zamanımızda cihad şeklini değiştirmiş ve “cihad-ı manevi” adını almıştır. Artık farz olan cihad vazifesi manevi olarak hükmünü icra edecek ve her Müslüman manevi hizmetlere yönelecektir. Bunun için cihad her Müslüman'a “farz-ı ayn” olmuştur. Bu da “İman-ı tahkikiyi Kur'an'dan ders almak ve muhtaç olan insanlara iman dersi vermek” şeklindedir. “Bu zamanda cihad manevidir” “Asrımızın cihadı iman-ı tahkiki kılıcı ile olur” (Bknz. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, İstanbul, 1997, s. 243; Hutbe-i Şamiye, İstanbul, 1993, s. 41; Emirdağ Lahikası, İstanbul, 1998, s. 455)
“Sen onların kötülüklerini en güzel hasletlerle, şirk ve inkârlarını da en güzel tevhit delilleri ile defet. Onların yakıştırdıklarını biz daha iyi biliriz.” ( Mü'minun, 23/96)
“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel söz ve nasihatle dâvet et. Onlarla en güzel bir şekilde mücadele/mücahede et…” (Nahl 16/125)
“De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.” /Zümer/ 9)
Bu ayetlerde manevi cihada işaret edilmektedir. Bunun en güzel yolu da iman ve İslâm hakikatlerini öğrenmek, nefsinde yaşayarak örnek almaktan geçmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.): “Gerçek mücahit, Allah için nefsi ile cihad edendir” (Feyzü'l-Kadir 2/31) “İlim öğreniniz. Allah için ilim öğrenmek, Allah'tan korkmayı netice verir. İlme çalışmak ibadettir. Müzakeresi, mütalaası tesbihtir. İlmi araştırmak ise cihaddır.” (İmâm-ı Gazali, İhyay-ı Ulum ed-Din, C:1, Beyrut, s. 11; Terğib-Terhib, C:I, Beyrut, s. 94) “Kıyamet günü âlimlerin mürekkebi, şehitlerin kanından üstün ve ağır gelecektir.” (İbn. Hacer, 4/427; Müsnedül-Firdevs, 5/519; Feyzü'l-Kadir, 3/301) “İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve Allah yolundaki cihaddan daha kıymetlidir.” (Deylemi) “Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibadet etmekten kıymetlidir. Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir.” (Ebu Nuaym) gibi hadisleri ile cihadın anlatmaya çalıştığımız ferdî ve manevi yönünü ortaya koymaktadır.
Yüce Allah insanlığa peygamberler göndererek öncelikle onların cehaletten kurtulmasını murat etmiştir. Bunun için Peygamberimize (s.a.v.) ilk vahyi ve ilk emri, “Allah'ın adı ile OKU!” hitabı olmuştur. Peygamberimiz bu emre uygun olarak ilk önce cehalete karşı ilimle mücadeleye başladı. Temeli ilme, tebliğe ve davete dayanan İslâm'ın bu yayılma metoduna “Kur'an ve ilimle cihad” adı verilmektedir. Tüm peygamberler Allah'ın kendilerine vahiy yoluyla vermiş olduğu ilahi kitapları okuyup okutarak, eğitim ve öğretim yoluyla, yani ilimle insanların kalplerine, gönüllerine ve akıllarına hükmetmiş; küfürle, cehaletle mücadele etmişlerdir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de varlık ve birliğinin kâinattaki delillerini ayetleri ile izah ettikten sonra şöyle buyurur: “Ey Resulüm! Sen kâfirlere uyma, onlara karşı Kur'an'ın delillerini ortaya koyarak büyük bir mücahede ile cihad et.” (Furkan, 25/52)
Mekke'de nazil olan bu ayetlerde yüce Allah, delil ve hüccetlerle mücadele ederek müşrikleri mağlup etmeye çalışmanın, kılıçla mücadele etmekten daha mühim olduğunu, bu nevi cihada da “Büyük Cihad” denildiğini ifade etmektedir. (Mehmet Vehbi Efendi, Hülasatü'l-Beyan, C:10, 3848-3849) Elmalılı Hamdi Yazır da, “…Düşünmeli ki, bu ne büyük bir emirdir. Bununla emrolunan Peygamberin elinde Kur'ân'dan başka bir silah yok iken, o Allah kelâmı (Kur'ân) mucizesi, o büyük cihadı yapmaya yeterli geliyor ve Mekke'den başlayan bu cihad, bütün cihana yayılıyor.” (Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, C:5, s. 3601) diye tefsir ederek en büyük cihadın hak ve hakikati anlatmak ve Allah'ın dinini, varlık ve birliğini, kudret ve azametini kalplere, akıllara ve gönüllere yerleştirmek olduğunu ve bunun da ancak ilimle yapılabileceğini belirtiyor.
Kur’an üzerinde yapılan araştırmalar göstermiştir ki, Mekke'de nazil olan ve Medine'de nazil olduğu halde içerisinde “Cihad” ve “Mücahede” ifadelerinin geçtiği tüm ayetler manevi olan ilimle, fikirle yapılan cihadı emretmektedir. Ancak Medine de nazil olan ve içinde “Kıtal” ve “Mukatele” ifadelerinin geçtiği ayetler müşriklerin tecavüzlerinden korunmak “Savaş” emrini ifade etmektedir. (Muharrem Günay,Namazı İkâme Etmek, 270-272)
Öğretinin esası Kur'an ve Sünnetin öğretilmesidir. Peygamberin görevi de insanlara Kur'an'ı öğretmektir. Nitekim yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de buyurur: “Kendi içinizden bir peygamber gönderdik ki, size ayetlerimizi okusun, sizleri inkar ve günah kirlerinden korusun, temizlesin, size kâinatın ve varlıkların amaçlarını ve sırlarını ve daha bilmediğiniz nice şeyleri öğretsin.” (Bakara, 2/151)
Peygamberin görevi Kur'an'ı ve Sünnetini inananlara öğretmek olduğu gibi, peygamberden sonra da bu görevi yapan bilginler olmalıdır. Bunu yüce Allah emrederek şöyle buyurur: “Sizler de Allah'ın kitabını okuyup okutan, öğrenip öğreten Rabbaniler ve halis kullar olun.” (Al-i İmran, 3/79)
Ayet-i Kerime'de ifadesini bulan “Rabbaniler”den maksadın “Allah'ı bilen, insanlara öğreten, Rablerine bağlı ilim sahipleri” olduğunu müfessirler belirtmişlerdir. Eğitim ve öğretim olmadan din olmaz. Bunun için Peygamberimiz (s.a.v.) “Âlimin mürekkebi şehitlerin kanından üstündür” (Gazali, İhya, 1/6), “Âlimler peygamberlerin varisleridir” (Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel) buyurdular.
Yine Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki, “İlim öğrenmek namazdan, oruçtan, hacdan ve Allah yolunda savaşmaktan daha faziletlidir.”(Kenzü'l-Ummal, Hadis no: 28615)
“İlim öğrenin, ilmin tahsili Allah korkusu verir, ilmi öğrenmeyi istemek ibadettir. İlmî müzakere Allah'ı tesbih etmektir. İlimden bahsetmek cihaddır.” (Gazali, İhya, C:1, s. 11)
Bir gaye taşımaksızın sadece ülkeler fethetmek, insanlara hükmetmek, sömürmek gibi fâni hedeflere yönelik savaşlar “fisebilllah” ve “İ’lâ-yı kelimetullah” şartını taşımadıkları için cihat değildirler.
Osman Gazi oğlu Orhan Gazi‘ye, “Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangi”rlik davası değildir” derken İslâmiyet’in cihat anlayışına çok güzel bir örnek olmuştur.
Harpte maksat ne olmalıdır? Bu sorunun cevabını iki maddede özetleyebiliriz: “Bize saldıran yahut saldırıya hazırlanan düşmana karşı kendimizi müdafaa etmek” ve “Zâlim devletlerle savaşarak, insanlığa hürriyet ve hidayet yolunu açmak.”
“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara Sûresi, 256) Ancak, Cennet yolunu zorla kapamak isteyenlerle de mücadele etmek gerekir. Eğer birtakım insanların hak ve hakikate ermesine bir başka grup engel oluyorlarsa bunlarla zamanımızın metot ve teknikleri ile mücadele etmek yani maddi anlamda cihat/savaş yapmak ta cihattır. İslâm ülkelerinde yaşayan gayri Müslimler dilerse İslâm’ı kabul eder, dilerse kendi dininde yaşamaya devam ederler. İkinci yolu tercih ederlerse cizye verirler. Bu vergi, savaşlara katılmamanın ve İslâm ülkesinde her türlü can ve mal güvenliği içinde yaşamanın bedelidir.
Muharrem Günay SIDDIKOĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.