Erdoğan'ın Anayasa'ya darbe teşebbüsü''

  10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra 12 Ağustos 2014 günü Yüksek Seçim Kurulu Başkanı'nın açıkladığı resmi sonuçlara göre % 51,8 ile AKP adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğunu beyan etmiş, mazbatasını T.B.M.M. Başkanına sunmuştur. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk icraatı kavramlar ve tanımlamalar kargaşalığında, partisinin il başkanları toplantısı düzenleyip kendinden sonra partinin genel başkanı ve Başbakan'ın kim olacağı ile ilgili temayül yoklamaları yapmıştır. Partisinin bu çalışmasına Başbakan ve seçilmiş Cumhurbaşkanı sıfatı ile katılması zaten yasalara aykırıdır.   Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 101. maddesi; ''Cumhurbaşkanı seçilen, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer.'' demektedir. Siyasi ahlaka sahip her siyasetçinin, Anayasa ve yasalara saygılı olan bir siyasetçinin ilk yapması gereken, YSK'nın resmi sonuçları açıklar açıklamaz Başbakanlıktan ve TBMM'den istifa etmek ve bunu duyurmaktır. Bu yasal prosedür yapılmadığı gibi, Sayın Çiğdem Toker Hanımefendinin 18 Ağustos 2014 günü Cumhuriyet Gazetesinde yayınladığı haberde; ''Memleketin 100’ü aşkın hukuk fakültesinde ders veren değerli öğretim üyeleri, sevgili öğrenciler... Lütfen 17 Ağustos 2014 (dünkü) Resmi Gazete’yi; ya bulup saklayın.. Ya da ilgili sayfayı internetten indirip “favorilerim”e ekleyin. Çünkü buna değer. “Hukukun üstünlüğü” ilkesinin bu ülkede çoktan bittiğini bilsek de orada yayımlanan iki adet “üçlü atama kararnamesi”, akademik deneyim açısından sizlere benzersiz(!) bir fırsat sunuyor. Hemen belirtelim; birinci derecede önemli olan; kimin nereye atandığı değil. (Biri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na, diğeri (beş kişi) Askeri Yargıtay ile Genelkurmay Başkanlığı’na.) İmzalar ile tarih... İki kararnamenin altında da “Başbakan” olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası yer alıyor. Her iki kararname de 16 Ağustos 2014 tarihini taşıyor. Bu tarih; Yüksek Seçim Kurulu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimine dair kesin sonuçları ilan ettiği; bu sebeple, milletvekilliği ve dolayısıyla Erdoğan’ın başbakanlığının düştüğü 15 Ağustos’tan bir gün sonrası demek. Cumhurbaşkanı seçilmiş, mazbatası TBMM’ye teslim edilmiş Erdoğan’ın, “Başbakan” imzasını kullandığı; Erdoğan’ın, Başbakan sıfatının düşmesi nedeniyle de “gereğini ve görevini yapması gereken” mevcut Cumhurbaşkanı Gül’ün hiçbir sakınca yokmuş gibi imzaladığı iki kararname... Peki ya bu gün kim/kimler tüm bu yaşananlar için hukuken, siyaseten, kanunen ve ahlaken ne demişlerdir? Birlikte bakalım...   Başbakanlık görevinden ayrılmayarak, fiilen devleti işgal eden Recep Tayyip Erdoğan, “silahsız darbe ve anayasa suçu işlemektedir.'' Dr.Devlet Bahçeli Halk tarafından seçilen, seçilmiş Cumhurbaşkanı tarafından, anayasanın askıya alındığı anlamına gelir ve seçilme anı ile göreve başlama anı arasındaki dönem, anayasa hukuku dilinde ‘Anayasa darbesi’ olarak nitelendirilir.” Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu “Şu anda Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı her adım hukuken boştadır. Bunun çok ciddi bir şekilde mevcut anayasanın ihlali bakımından suç olduğunu hatırlatmak istiyorum” CHP sözcüsü Haluk Koç “Başbakan olarak görev yapamayacak, Bakanlar Kurulu’nu toplayamayacak, yetki kullanamayacak, bu görev ile ilgili hiçbir belgeye imza atamayacak; kısacası Başbakan olarak hiçbir tasarrufta bulunamayacaktır. ''Parti ile ilgili yaptığı tüm işlemler kapatma nedeni olabilecek; Başbakanlıkla ilgili işlemler ise yok hükmünde sayılacaktır; çünkü bu durumda ağır yetki gaspı söz konusu olacaktır.”Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim   10 Eylül 2013, 21.10 tarihinde kaleme almış olduğum bu yazıyı Siz değerli okurlarımla bir kez daha hafızalarımızı tazeleyerek paylaşmak istedim. Zira şu günlerde yaşadıklarımız ne hukuka, ne yasalara ne de Anayasaya uymayan davranışlardır.   Çıraklık, kalfalık dönemini bitiren Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ustalık dönemi diye adlandırdığı ve özelliklede son seçimlerden bu yana, Anayasanın değiştirilip yeni bir Anayasa yapma arzu ve istekleri daha da hızlanmıştır. Malumunuz bunun için, Sivil Toplum Kuruluşlarından destek alındı, kamuoyu yoklamaları yapıldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde komisyonlar oluşturuldu. Anayasa: Bir Devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen bazı Ülkelerde yazılı  bazı Ülkelerde ise yazısız (İngiltere örneğinde olduğu gibi) genel kabul görmüş kurallar bütünüdür. Anayasa ile ayrıca kişilerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Kısacası Anayasa; Bir Devletin yönetim biçimini belirler. Devletin Temel kanunudur. Vatandaşların temel hak ve görevlerini bildirir. Hiç bir Anayasa "Bu kadar yıl yürürlükte kalacaktır" diye çıkarılmadığına göre neden 137 yıllık Anayasal Tarihte 5 kez değişime maruz kalınmıştır? Bu soruda ayrıca araştırılması ve işlenmesi gereken bir konudur. Dünyada ve Batıda, Anayasaların başlangıcı ve süreleri ile ilgili; ABD: 21 Haziran 1788, Almanya Federal Cumhuriyeti: 23 Mayıs 1949, Fransa Cumhuriyeti: 29 Eylül 1946, Japonya: 3 Kasım 1946 ve Rusya Federasyonu: 12 Aralık 1993 olarak önümüze çıkmaktadır. Yapmış olduğum küçük bir araştırmanın neticesinde, Türkiye'de yapılan Anayasaların darbe/devrim yada darbeye/devrime varmadan silahlı bir müdahale sonucu değiştirildiğidir. İlk Anayasa olan 1876 Anayasası darbeyle oluşmuş. (Bu Anayasa yürürlükte kalmış. Sadece II.Abdülhamid Meclisi toplantıya çağırma yetkisini kendine tanıdığı için bunu kendi lehine işletmiş ve bu çağrıyı yapmadığından, Meclis toplanamamış. 1908 Meşrutiyet devrimiyle Anayasanın yürürlükte olduğu teyit edilmiş. Yani Anayasanın yürürlükte olduğunun teyit edilmesi bile bir devrim sonucu gerçekleşmiş. İkinci Anayasa 1921 Anayasası: Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ortasında aynı zamanda İstanbul Hükümetine karşı ayaklanmış olan Ankara Hükümetinin kurmakta olduğu Devletin çatısını, temellerini ortaya koyan Anayasadır. Kaldı ki o tarihte 1876 Anayasası, İstanbul Hükümeti bakımından geçerliydi. 20 Ocak 1921 Anayasası, 23 maddelik ve bir maddelik iki kısım halindedir. Asıl adı “Teşkilât-ı Esasiye” kanunudur. Bazı maddeleri verilen önergelerin kanun haline getirilmesiyle oluşmuştur. Bu yeni Anayasa, milli hâkimiyeti esas kılan ve vatanın kaderine milli hâkimiyetin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin el koymasını mümkün kılan ve dolayısıyla, TBMM’nin meşruluğunu tanıtan, hukuki ve siyasi değeri olan bir yapılanmadır. Teşkilat-ı Esasiye’nin kısalığı, olağanüstü devrin olağanüstü şartları içinde çıkarılmış bir dinamik dönemin anayasası olması özelliğinden ileri gelmektedir. Bu anayasa kuvvetler birliğini benimsemiştir. 1924 Anayasası ise, Osmanlı'nın bittiğini, hilafetin kaldırıldığını, yeni bir Devlet kuran, rejimi tümüyle değiştiren, saltanat'tan Cumhuriyet'e geçen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasası. Sonraki Anayasamız olan 1961 Anayasası, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesinin sonucu olarak gerçekleşmiş. Bir sonra ki ise hepimizin bildiği gibi 12 Eylül 1980 Askeri darbesi ile gerçekleşen 1982 Anayasasıdır. Görüldüğü gibi sürekli güç kullanılarak şu yada bir bahaneyle darbe/devrim yada darbeye/devrime varmadan, silahlı bir müdahale sonucunda Anayasalar değiştirilmiştir. 21.Yüzyıl'da, darbe/devrim kavramları tartışılmaya açılmışken, AKP Hükümetinin, Anayasayı değiştirme konusunda bu kadar ısrarcı olmasının sebeplerini de sormadan edemiyoruz. İşte bu kafa karıştıran ama yanıtlarını merak ettiğimiz soruları birlikte bulmaya çalışalım. 14 Temmuz 2013 tarihinde, AKP Hükümetinin sözcüsü Bakan Hüseyin Çelik'in, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'ye ve Türk Milliyetçilerine yönelik ağza alınmayacak, Türk Siyasi Tarihine kara bir leke olarak kayıtlara geçecek ağır hakaretlerin ardında, acaba MHP'nin Anayasa komisyonunda takındığı tavır ve asil duruş mu etkili olmuştur? 1876-1982 Anayasa'larına kadar devrim/darbe yada devrime/darbeye varmadan silahlı bir müdahale sonucu Anayasalar değişmişse ki öyle, o halde Bugün Ülkemizde hangi devrim/darbe olmuştur da, hangi devrime/darbeye varmadan bir müdahale söz konusu olmuştur da, Anayasa değiştirilmek istenmektedir?   Hiç bir Anayasa "Bu kadar süre yürürlükte kalacaktır" diye çıkarılmadığına göre, mevcut 1982 Anayasasının kaldırılıp, yerine yeni bir Anayasa yapılmasının sebebi ne olabilir? Değişen zamana ve koşullara göre, belirli hükümlerin değişebileceği Anayasa'da öngörülmüşken, ne gibi değişikliklerin olabileceğini Anayasa belirlediğine  göre hangi koşullar değişmiş olabilir ki yeni Anayasa yapma fikri doğmuş olsun? 1982 Anayasasının ilk Üç maddesi (Madde 1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Madde 2-Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, Milli dayanışma ve Adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Madde 3-Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen Beyaz Ay Yıldızlı Al Bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır. Madde 4- Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesindeki hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez) dışındakilerin değişebileceği, öngörülmüş ve yetkisi verilmiş. Buna rağmen mevcut Anayasayı değiştirmek ne demektir?   1982 Anayasası'nın 6.Maddesinde; hiçbir kimse veya Organın, kaynağını Anayasa'da olmayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağı öngörülmüşken, yeni bir Anayasa yapma yetkisini kullanmak Anayasal suç teşkil etmez mi? Anayasa'da öngörülen yöntemler ve yapılabilecek değişiklikler dışında yeni bir Anayasa yapmaya çalışmak, kalkışmak, Anayasa'nın AKP iktidarına tanımadığı bir Devlet yetkisini kullanmak, açıkça Anayasayı ihlal suçu değil midir? Ustalık dönemine girdiklerini zikreden Erdoğan ve Kabinesi; Oslo sürecinden bu yana, PKK Terör örgütü ve hamileriyle, Terörizm ile mücadele yerine müzakereyi seçip PKK'ya, İmralı canisine, Kandildeki Bebek Katilerine ve sözde bu ihanet şebekesinin siyasi uzantılarının ayrıca, BOP Eşbaşkanlığı göreviyle birlikte, Ortadoğu ve Türkiye'de emelleri olan Küresel güçlerin  isteklerine boyun eğerek, Anayasayı değiştirmeye kalkışması sessiz, sinsi, gizli, çok yönlü, çok senaryolu bir darbe/devrim midir? "Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık" diyen Başbakan aynı zaman da "Baldıran zehiri içtik, asla yolumuzdan dönmeyiz" derken, bu süreçle neyi kast etmiş olmaktadır ?   Soruları çoğaltmak mümkündür zira yapılmak istenenler ile hemen hemen her gün gelişen olaylar Bizleri bu sorulara muhatap kılmaktadır. Bizler bilmekteyiz ve inanmaktayız ki Yüce Türk Milleti oynanan oyunların farkına varmış ve gerekli cevabı elbette demokratik yollardan misliyle verecektir.   Ancak ! Hâlâ Oynanan oyunların farkına varmadıysanız, sizlere şunu hatırlatmak istiyorum.   "Aslan; Orman varken kraldır ve kimseden çıt çıkmaz. Ancak, Orman yanarsa ne Aslan kraldır ne de Tavşan kaçandır; Herkes YANANDIR...   Saygılarımla   Ömer KALAYCI  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer KALAYCI Arşivi
SON YAZILAR