Bu Uyanış "Bize Doğru"dur!..
Bir ülkede kesin bir milli hâkimiyet ve sağlam bir meşru otorite olmadan demokrasi olmaz.
68'in çiçek çocukları - böcek çocukları edebiyatıyla anlatılan demokrasi masalları, genellikle oyalama ve aldatmacadır.
Bazen de psikolojik savaştaki "düşman saldırısı"dır!
15 Temmuz'daki silkelenmenin bizi en çok ilgilendiren tarafı, vatandaşın uyanması, kendine gelmesi, yanlış ideolojik etkilerden kurtularak kendi öz kültürüne dönmesidir.
Sanki büyü bozulmuş, efsane geri dönmektedir.
Uzun zamandır memlekette bir açılım, demokrasi, açık toplum, liberal devlet edebiyatı almış başını gidiyordu.
Sanki köye turist gelmiş, Parisli bir dişi anarşistin muhtarı ayarttığı yerdeydik.
Muhtar, tarlaların tapusunu bu anarşistin üstüne yaparken…
Kahvede, çeşme başında, çoluk- çocuk hep birlikte, sözlerini bilmediğimiz bir "demokrasi aryası" dinler gibiydik!
Bir ara bizden bir grup bile bu "paradigma" aryasına katılmıştı.
İşin kötüsü, ne paradigmanın ne de demokrasinin bundan haberi vardı.
"Milliyetçilikle Demokrasi Kardeştir" ve "Politikadaki Mesleğimiz Halkçılıktır" veya "Bir Demokrasi Kahramanı Olarak Alparslan Türkeş" gibi başlıkları ben attım.
Evet, bunlar benim yazılarım.
Ama ben bunları kimse teoriyle pratiği birbirine karıştırsın diye yazmadım.
Demokrasi kaliteli bir yaşama biçimidir, ama düşman tarlada gezinirken demokrasi aranmaz.
Önce demokrasiyi üretecek, ondan sora tüketeceksiniz.
En güçsüz vatandaşın hakkını koruyacak kadar güçlü bir anayasal güvenlik şemsiyesi yoksa demokrasi, güçlüler tarafından istismar edilmekten kurtulamaz.
Sürekli ağaların milletvekili seçildiği bir zenginler demokrasisi, sonunda PKK'nın üremesi için uygun bir bataklık halini alır.
Demokrasi bazen böyle beşinci kol faaliyetiyle bazen de etkin bir kamu diplomasisiyle düşman tarafından kullanılır.
Sonunda bir de bakarsınız, dindaşınız ve soydaşınız olan bin yıllık vatandaşlarınız düşman ajanı olmuştur.
Evet, tabii ki vatandaşınızı devlete bağlı tutacak unsurlardan biri de demokrasidir.
Ancak demokrasiyi, ona engel olacak ağalara, krallara, eşkıyaya ve teröriste karşı oklavanın ucuyla yaşatamazsınız.
Askerinize sahip olamadığınız takdirde demokrasiyi yaşatamadığınız 15 Temmuz'da herkes tarafından görülmüştür.
Öyleyse bütün demokratik haklar, milli güvenlik şemsiyesi altında kullanılmalıdır.
Bizdeki asker düşmanlığı, kısmen de askerlerden kaynaklanan bir hastalıktır. 27 Mayıs darbesinde seçilmiş başbakanın ve bakanların asılması, hastalığı kalıcı kılmıştır.
Oysa toplumun asker düşmanı değil; ancak "askeri" olması halinde askerin de o kadar "sivil" olacağı ve millet egemenliğine selam duracağı 15 Temmuz'da açıkça ortaya çıkmıştır.
İşte MHP'nin çoğu zaman yanlış anlaşılan otoriter çizgisiyle, 47 yıldır Türk siyasetindeki bu asker-sivil çatlağını kapatmaya çalışmaktadır.
MHP'nin teröre karşı otoriter "askeri çözüm" söylemi de bu, "askere sivil siyaset alanını kapatan" orijinal karakterinin bir parçasıdır.
15 Temmuz'un yıldızı, 1978'deki CHP zulmüne karşı Ülkü Ocaklarında Malazgirt Savaşını anlatan bir şiirin nakaratından alınarak üretilmiş olan "Ya Allah Bismillah Allahuekber" sloganıdır.
Bu slogan aynı zamanda, kula kulluk yapılmayacağını anlatan bir demokratik manifestodur.
Demokrasi güzeldir ama ezbere demokrasi olmaz!..
Bir ülkede:
a) Terör şiddetini artırırken,
b) Komşu ülkelerdeki savaşlardan kaynaklanan sınır güvenliği tehditleri artarken,
c) Yepyeni terör örgütleri başkentin göbeğinde bombalı eylem düzenlerken…
Kim daha fazla "sivilleşme ve demokratik yönetim" istiyorsa ya gafildir. Ya da haindir, ajandır, kripto teröristtir!..
"Sorunlarımızı demokrasiyle aşarız" ezberi, bir entel bar ezberidir. Demokrasi bir sihirli değnek değildir.
Ülkenin kanunlarında ve vatandaşların kültüründe demokrasi varsa zaten mesele yoktur.
Eğer demokrasi kültürü gelişmemişse, bütün üst yapı hamleleri psikolojik savaşın bir parçasıdır.
Son 15 yıldır, belki Türkiye'yi "yeme" kıvamına getirmeye çalışan FETÖ'nün ılımlı söylemlerinden, belki de başka bir gafletten dolayı AKP bu demokrasi korosunun solisti olmuştur.
Kendilerini imam, toplumu da kulağa aşina sesler gelince kendileriyle birlikte rükua ve secdeye varan cemaat olarak gören, hayatında demokrasiye dair tek kitap okumamış pek çok müstebit muhafazakar, yıllarca "demokrasi" masalı anlatmıştır.
Girdikleri "demokratik açılım" süreçlerinde, kendi yumuşatma faaliyetleri yetmeyince, "imam kesmedi müftü verelim" mantığıyla tertiplenmiş lejyoner "akiller" milletin üzerine salınmıştır.
Şimdi, hangi kas gevşetici eylemin, hangi mistik söylemin, hangi uyutucu masajın iktidarın kendi ürünü, hangisinin cemaat söylemi olduğunu ayırt etmek o kadar da kolay değildir.
Ama 15 Temmuz'da başlayan bu öze dönüş, bu uyanış, bu kendine geliş, "bize doğru" gerçekleşmektedir.
Çünkü MHP "milletin kendisi"dir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.